Etraf,günlerdir ihtiyacım olduğu kadar aydınlıktı. Işık gözlerimi kamaştırıyordu. Beyaz mermer ve beyaz sütunlardan oluşan bir köprüde yürüyordum. Mermerin pürüssüzlüğü ayaklarımı okşuyordu. Hava serindi ama bana kendimi iyi hissettiriyordu.
''Şimdi ne yapabileceksin Persephone oğlu ? Onu öldürdüm.''
Aniden gelen bu nefret dolu ses tüylerimi ürpertmişti. Sesin geldiği yöne doğru baktım. Altın renkli zırhından anladığım kadarıyla rütbeli bir asker olan genç adam köprünün en ucunda ki sütunun üstünde mor büyülü kılıcını tehdit edercesine sallıyordu.
Bana dönüp alay edercesine ''Sonunu getirmek istiyorsanız,önce beni yakalamanız gerekecek. Tanrı Ares beni kutsadı.'' dedi.
Daha önce etrafımda göremediğim Marcus bir anda fırlayıp genç adamı yere yapıştırdı. Yüzü kan içindeydi,kollarında derin çizikler vardı. Sağ tarafında göğüsünün biraz altında kılıçla açılmış gibi görünen bir yarası vardı.
Bir anda arkamdan çatırtılar yükseldi. Geri dönüp baktığımda köprünün yarılmaya başladığını görüp telaşla Marcus'a bağırdım ama geç kalmıştım. Asker ve Marcus'un boğuştuğu alan ikiye bölünmüştü ve Marcus dengesini sağlayamayıp düşmüştü.
Bağırarak kendimi öne attığımda Marcus bileklerimden sıkıca yakaladı.
''Tanrılar aşkına ! Ne gördün sen ?! '' Eliyle yüzüme düşen saçlarımı geriye doğru iterek telaşla ''Adımı sayıklıyarak ağlıyordun.'' dedi.
Nefesimi düzene sokmaya çalışarak göz yaşlarımı sildim. Kendimi biraz toparlayınca bir çırpıda gördüğüm kabusu anlattım.
Soğuk kanlı olduğu için mi yoksa cidden korkmadığı için mi bilmiyorum ama anlattıklarımdan pek etkilenmemiş gibi görünüyordu.
''Persephone oğlu diye hitap ettiği kişi muhtemelen benim. Hatta kesin benim.'' Durup bir an düşündü. ''Ama onu öldürdüm derken beni kast etmedi gibime geliyor.'' Duruşuna yakışır bir sakinlikte çıkmıştı sesi.
''Marcus sana Persephone oğlu diye hitap etmesi sence de biraz tuhaf değil mi ? ''
''Haklısın. Hades ve Persephone oğlu olduğuma göre bana Artemis oğlu diye hitap etmeliydi.'' alaycı bakışlarını attı.
Yemin ediyorum bu çocuk gerizekalı. Olimpos'ta anneniz Tanrıça bile olsa karşınızda üvey kardeşiniz ya da düşmanınız olmadığı sürece size asla annenizin ismi ile seslenilmez.
İç geçirerek ''Bazen o kadar düşünmeden konuşuyorsun ki Hades'in seni Ares'ten evlatlık aldığını düşünüyorum.'' dedim.
Sağlam bir kahkaha patlattı. ''Aaa merhaba cici anne.''
''GERİZEKALI !!'' Bağırarak yerimden hışımla kalktım. Onu öldürmemek için kendimi zor tutuyordum.
''Ama sen kaşındın. Bu bana hakaretlerin en büyüğüydü.'' Yüzünü buruşturdu. ''Her neyse,tuhaf olan nedir ? ''
Sinirle yüzüne baktım. Suratını tırnaklarımla parçalasam,kafanı kendi bıçağınla kessem...Yok bu da beni tatmin etmez şu an.
Ters ters bakarak açıkladım. ''Olimpos'ta bir Tanrıça oğlu bile olsan karşındaki üvey kardeşin,düşmanın ya da melez olmadığın sürece kimse sana annenin adıyla seslenmez. Sen safkan olduğuna ve kesin olarak senden bahsettiğine göre gördüğüm kişinin seninle bir derdi var.'' Aslında üvey kardeşinde olabilir ama şu an bunu söylersem delirip delirmeyeceğini bilmiyorum.
Kafası karışmış gibi yüzüme baktı. ''Üvey kardeş...Düşman...Aman her neyse..Bunları sonra konuşalım. Şimdi bu odadan nasıl çıkabileceğimizi düşünelim bence.'' Sırıtarak ''Eee,benim getirdiğim yolu beğenmemiştin. Bu sefer sen çıkışı göster bize.'' dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...