"Çokta kötü görünmüyor. " Dese de sesinden anladığım şey "Evet çok kötü. Ölmeye ne dersin?" Olmuştu.
Nihayet durmadan akan kanı Marcus fark ederek üstüme çullanmıştı. Her ne kadar göstermemekte dirensem de galip çıkan o olmuştu.
İç geçirdim. "Durumum kötü. İtiraf et."
Yaramın bir yeşillenmediği kalmıştı. Ona belli etmemeye çalışsamda parmağını dolaştırdığı her yer acıyordu.
"Saçmalama. Sen kötü durum görmemişsin. " Kıyafetinin neresinden olduğunu göremediğim kısmından parça kopararak koluma sardı. Biraz sıkmasıyla çığlığı bastım."Gerçekten çok acıyor. " Gözümden yaşlar düştü.
Yüzünde bana dair endişenin kırıntısı yoktu. Umursamıyor muydu yoksa umursamıyormuş gibi mi davranıyordu?
Alnındaki teri parmağıyla sildikten sonra gözlerini devirdi. "Hissedebiliyorum." Sesi mırıldanmadan daha kısıktı. İçinden söylese daha yüksek çıkabilirdi. Duyduğumu fark edince sesini yükselterek " Kendi kendini iyileştirebilecek güçtesin. " Dedi. "Annen seni bu halde görmemeli. Aksi taktirde Hera'nın gazabından kork. "
Son cümlesi beni güldürmüştü. "Hera'nın gazabı ha? Bu biraz ağır olmadı mı?"
Gülümsememe tebessümle karşılık verdi. "Annenle tanışmaları iyi sonuçlanmayan çok kişiyle tanıştım. Şu an ceza tarlalarında yanıyordur."
Ceza tarlaları. Bunu duyunca yeniden yüzüm düşmüştü. Şu an ölümü burnumun dibinde hissediyordum. Zaten Ares'in laneti üstümde olduğu sürece fazla yaşamam mümkün değildi.
Düşüncelere daldığımı görünce kendime gelmem için birden ellerimden tutup ayağa kaldırdı.
Bir kez daha çığlığı bastım. Çektiği için omzum ikiye bölünmüş olabilirdi. "Bunu bir daha yaparsan seni yumruklarım. "Ufak bir kahkaha patlattı. "Labirentte attığın tokatı unutmadım. Bir gün bunun intikamını alacağım."
Sinirlenmeye başlamıştım. Ne intikamından bahsediyordu? O tokatta gayet haklıydım. "Az önce yaptığın şeye say. Gerçi ödeşmiş olmamız için sana bir tokat daha atmalıyım."
"Bence burdan gidelim. Yoksa birbirimizi yiyeceğiz."
Her zaman yaptığı gibi koluma girdi. Yürürken arada bir omzuma bakması çocukmuşum gibi hissettiriyordu ama bunu seviyordum. Az önce beni umursamadığını düşündüğüm için kendimden utanmıştım. O beni düşünüyordu, o çok şey düşünüyordu. Sadece belli etmeyi sevmiyordu.
Ona bakarken yakalanmak istemediğimden dikkatimi tekrar yola verdim. Unutulmuşu bulduktan sonra şimdi sıra kaybolmuştaydı. Hala Stheno'nun tapınağında mıydık merak ediyordum ama mezar odasından çıktığımızdan beri yapılar değişmişti. Simsiyah olmasa da kasvetli görünen tapınağın dokusu yerini yeniden mavinin en güzel tonunu barındıran saydam duvarlara bıraktı. Yerler, adım attıkça kulağa ninni gibi gelen bir ses çıkarıyordu. Bu ses, derin bir sessizlikte içini huzurla dolduran rüzgar sesinden farksızdı.
Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşten sonra deniz kabuklarının tırtıklò yüzeyini anımsatan yer kayganlaşmış ve yosunlaşmıştı. Hatta bir ara omzumdaki kumaş parçasını düzeltmeye çalışırken yeri boylayacaktım.
Bir süredir yer yer darlaşan hatta bazen yol ayrımlarına çıkan ama bir türlü sonuca ulaştırmayan bu sıkıcı yolculuğumuz kafamda bazı soru işaretleri yaratmıştı. Belki de anahtarı aldıktan sonra birinci halkaya dönmemiz doğru olandı."Birinci halkaya geri dönmeliymişiz gibi hissediyorum." Bu düşüncemi anında onunla paylaşmıştım çünkü eğer o da böyle düşünüyorsa hemen yön değiştirmeliydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasiaHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...