Labirentten çıkma ümidim her geçen gün yok oluyordu. Bugün tam bir haftadır buradaydık ama Kayıp Ruhlar Çölü'ne yaklaştığımıza dair en ufak bir belirti bile yoktu. Labirentin derinliklerinde kaybolmuş olmamızdan korkuyordum.
Bu düşünceyi kafamdan atmaya çalışarak Marcus'un ne halde olduğuna baktım. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Bazen korkusunu gizlemek için bu kadar sert ve ciddi göründüğünü düşünüyorum.
Gittikçe daralan yolların birinde yürümeye başlamıştık."Yine tuzak odalardan birine düşeceğiz." Diye söylendim.
İç geçirerek "Umarım." Dedi.
Umarım mı ? Kafayı yedi bu. "Derken ? "
"Karşımıza yaratığın ya da engelin çıkması doğru yolda olduğumuza işarettir. Eğer ki böyle anlamsızca devam edersek..." Derin bir nefes aldı. Devamını getirmek istemiyor gibiydi. "Neyse işte,söylememe gerek yok."
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ? "
"Bundan önce yaklaşık 13 göreve çıktım." Yüzüne yayılan gurur ifadesini görebiliyordum. Sırıtarak "Anlayacağın,tecrübe konuşuyor." Dedi.
"13 mü ? " Şaşkınlıkla ona baktım. "Rekorun 12 başarılı görevle Hercules'te olduğunu sanıyordum."
Sinirle gözlerini kaçırdı. "Ah evet,evet. Çok normal. Ben Hades oğluyum,o ise Zeus oğlu. Baksana ağabeyinden nefret ediyorum."
"Doğrusunu söylemek gerekirse üvey ağabeyciğime bayılıyorum. (!) "
Onu daha fazla sinirlendirmemek adına cevap vermedim. Aslında sinirlenmekte haklıydı. O lanet kutlama gününe kadar Hades'in bir oğlu olduğunu bile bilmiyordum.
Bir süre daha sıkıcı bir sessizlikle dar yolda yürümeye devam ettik. Tam ciddi anlamda labirentte kaybolduğumuzu düşünmeye başlayacaktım ki yolun sonunda koyu bir karanlık fark ettim. Marcus'un dikkatini çekmemiş gibiydi. Korkumu gizlemeye çalışarak Marcus'a sormaya karar verdim.
"Yolun sonunda ne olduğunu görebiliyor musun ? " Malesef ki sesim korktuğumu açığa çıkaracak kadar kısık çıkmıştı.
Dikkatlice karşıya baktı. "Sanırım doğru yoldayız. Kapı var ama..." Daha net görebilmek için gözlerini kıstı. "Daha önce geçtiğimiz kapılarda Olimpos'un simgesi var mıydı ? "
Zihnimi yokladım. Kafkasya Kartalı ile karşılaştığımız odanın kapısı yoktu,Daedalus'un testindeki kapıda da simge yoktu.
"Hayır yoktu." Diye cevap verdim.
Hızlı adımlarla kapıya yaklaştık. Marcus dikkatlice kapının kilidini aşağıdan yukarıya doğru iterek kaldırdı.
İçerisi şu ana kadar bulunduğumuz en soğuk yerdi. Buraya geldik geleli ilk defa üşüdüğümü hissetmiştim. Kapı arkamızdan gürültüyle kapandı.
"Şu lanet olası kapanan kapılardan nefret ediyorum ! " Sinirle kapıyı tekmeledi.
Derin bir nefes alarak etrafıma bakındım. İçeriye girdiğimiz kapı hariç odanın 4 köşesinde 4 demir kapı,tam ortada ise kapılarla aynı demirden yapılmış büyük demir bir tuş vardı. Yerler ve duvarlar rutubetten yosunla kaplanmıştı.
"Kapıların kilidini açan şey bu ortadaki demir tuş sanırım. " diyerek ortaya doğru yürüdüm.
Tuşun üstüne bastığımda demir kapıların yatay kilitleri aynı anda açıldı.
Marcus şaşkınlıkla kapılara baktı. "Ne yani ? Bu odadan çıkmak bu kadar kolay olmamalıydı."
"Değildir zaten. Muhtemelen bu süreli bir mekanizma." Göstermek için tuşun üstünden inmemle yeniden kilitlerin kapanması bir oldu. Kilitler o kadar hızlı kapanmıştı ki odanın orta yerinden her hangi bir kapıya kadar koşup üstüne bir de 2. Kilidi açmak imkansızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...