"Shaila." Biraz dinlenmek için gözlerimi kapatmıştım ancak daha sonrasında Marcus'un sakin olmaya çalıştığı her halinden belli olan sesiyle gözlerimi açtım.
"Ne oldu?" Diye sordum yerimden doğrulurken.
Eliyle alnını sildi. Terlemiş ve yorgun düşmüş gibi bir hali vardı. Tahminlerimce kabus görmüştü. "Sana anlatmam gereken bir şey var." Anlatmakla anlatmamak arasında kalmıştı.
Vazgeçmemesi için hızlıca toparlanarak "Seni dinliyorum." Dedim.
Endişeli gözlerle bana baktı. İyi olup olmadığımı kontrol ediyordu. Cesaret vermek için hadi anlamında kafa salladım. Eliyle yüzünü silerek konuşmaya başladı. "ßattna mektuplarında tapınağın içindeki tapınaklardan bahsediyordu ya hani. Biz şu an Stheno'nun tapınağındayız."
Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Aklımda tek bir soru vardı. Poseidon'un çemberinde Stheno tapınağının ne işi vardı? "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" Kesin bir dille söylemişti.
Kendini toparlayabilmek için derin nefesler aldı. Kabusunda her ne gördüyse onu epey korkutmuştu. "Rüyamda gördüm. Ares'le burdaydım. Yani tam olarak burda değil ama buralardaydım." Geriye doğru baktı. "Daha geride ilk girdiğimiz yerden ileri gidip sola doğru dönünce geniş bir alan var. Ortada da deniz bitkilerinin oluşturduğu oda gibi bir şey vardı o kadar net hatırlamıyorum. Ares ona ittihat ettiğim için şanslı olduğumu söyleyip durdu. Daha sonra her ne olduysa ona saldırdım. Ares baltasını kafama indirmek üzereyken Athena rüyama girdi. Bulunduğumuz yeri falan söyledi işte." Athena'nın sadece bulunduğumuz yeri söylemediğinden adım kadar emindim. Marcus'un söylemek istemediği bir şey vardı. Bakışlarını kaçırdı.
"Sadece bu kadar mı?" Kaçırdığı bakışlarını yakaladım.
Daha fazla üstelememem için yalvarır gibi "Bu kadar." Dedi.
Kurcalamamaya karar vermiştim ama bozulduğumu belli edecektim. "Şu gördüğün yere gidelim." Tereddüt ederek koluma girdi. Hala yaptığım şeylerin etkisindeydi. "Daha delirmedim."
"Ne?" Tepkisini verdikten sonra davranışımın sebebini anlamıştı. "Sadece koluna girdim ne var bunda?" Dedi en sakin haliyle.
Terslemem yanlıştı ama beni her zamankinden daha fazla korumaya çalışmasını istemiyordum. Ve bunu istemememin sebebi Hades'e verdiğim söz değildi. Yaptığı uyarı beni zerre korkutmamıştı, sadece kendime gelmemi sağlamıştı.
Bir şey söylemeden yürümeye devam ettik. Teninden derime batan soğukluk ayık durmamı sağlıyordu. Bazen onun hakkında kendime bile itiraf edemediğim şeylerin olduğunu düşünürdüm. Kendi kendime güldüğümü fark ettim. O dengesizdi ve ben onunla vakit geçirdikçe onun gibi olmaya başlamıştım."Umarım ileride de bu zamanları hatırlayıp gülebilirim."
Düşüncelere dalmışken Marcus'un bahsettiği alana girmiştik. Geniş, daire şeklinde bir alan ve tam ortasında içinde su olan duvarı kaplamış yosunların oluşturduğu odacık vardı. İçimdeki neden her şey daire isyanlarını bastırmaya çalışarak kendimi Marcus'tan ayırdım.
"En son böyle gizli bir odaya girdiğimizde pek iyi şeyler olmamıştı." Tereddütlü ya da korkulu değildi. Daha çok dalga geçiyor gibiydi.
Bu sefer odanın girişini bulabileceğimizden şüpheliydim. İç geçirdim. "Etrafına biraz bakınsak iyi olacak."
Odacığın etrafında tam tur hiç bir şeye rastlamadan atmıştık ama başladığımız noktaya dönmeden önce tüm yosun duvarını kaplayacak şekilde işlenmiş Stheno kabartmasıyla karşılaştık. Marcus'la göz göze geldim. Bu kabartmada tuhaf olan bir şeyler vardı. Henüz çözememiştim ama biri sorsa yemin edebilirdim.
Marcus kabartmaya doğru adım attığında tuhaflığın sebebini anlamıştım. Kabartmanın yılan saçlarında ve göz altlarında biriken yeşilimsi sıvı vardı. Bu da kabartmanın yerdeki beton alana biri girdiğinde taşa çevirdiğini gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasíaHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...