''Neyin başladığını bilemeyeceksin.''
Heyecandan yerimde duramıyordum. Bir tarafım bu yaptığım anlaşmanın yanlış olduğunu söylüyordu diğer tarafım ise başka şansım olmadığını doğru olana karar verdiğimi söylüyordu. Düşünceler içinde kaybolmuşken odamın kapısı çalındı. Heyecandan olduğum yerden zıplayarak kapıyı açtım.
"Hazır mısın ? "
Marcus yine simsiyah giyinmişti. Yüzüne doğru baktığımda gözlerinde muziplik sezdim.
"Evet." Ona doğru bir adım attım ama o eliyle beni durdurdu.
"Bekle,fazla beyazsın. Muhafızların en iyi görebilirdiği renk beyaz,bu şekilde şatodan çıkarsan bizi kolayca enselerler." Durup bir an düşündü. "Siyah birşeyin yok mu ? "
''Malesef canım ya tatile çıkacağımı bilseydim valizimi hazırlatırdım.''
Kafamın içinden milyonlarca iğneleyici cümle geçmesine rağmen çenemi tuttum. Marcus denen bu dengesiz her an vazgeçebilirdi.
"Yok."
Beni süzerek "tahmin etmiştim." Dedi.
Yüzüne bakmaktan elinde tuttuğunu fark etmediğim pelerini bana doğru uzattı.
"Şunu geçir üstüne,gerçi sen yine kendini fark ettirmeyi başaracak kapasitede birisin."
"Teşekkürler Marcus,bu söylediklerini iltifat olarak alıyorum."
Pelerini üstüme geçirip yürümeye başladığımızda Marcus'un bana bakıp güldüğünü fark ettim. Bu çok rahatsız edici bir hareketti acaba üstümde mi bir anormallik var diye kendimi incelemeye başladım ama üstümde her hangi bir anormallik yoktu.
''Neye gülüyorsun sen ? ''
''Elime düşmüş olman hoşuma gidiyor.''
''Marcus boyun kaç bilmiyorum ama egon boyundan daha uzun boylu.''
Bir kahkaha patlatarak bana doğru döndü. ''Shaila,eğer çok istersen seni Don Adams'ın yanında staja gönderelim ha ? ''
''Senden uzak bir yer olacaksa neden olmasın ? ''
Gülerek cevap verdi. ''Gizli tünellerden dışarı çıkacağız,ana girişten çıkarsak muhafızlar anında enseler. Aşağısı karanlık,mümkünse ölme.''
Mümkünse ölme ? Tamam. Ölmem. Marcus adımlarını hızlandırarak daha önce görmediğim bir odaya daldı. Bende arkasından odaya girdim. Odanın her duvarında değişik yerlerin haritaları vardı,Marcus orta dünya haritasının önünde durdu.
''Tarih çalışmak için kötü bir zamanlama değil mi ? ''
Bana ters bir bakış atarak haritayı yana doğru itekledi. Marcus haritayı tamamiyle itekledikten sonra haritanın arkasında gizli bir çıkış belirdi. Bu sırada koridorda yankılanan ayak sesleriyle irkildim. Marcus'la birbirimize baktık.
''Sakin ol,sana yardım etmek için önce ben tünele çıkacağım.'' diye fısıldadı. Başımla onayladım.
''Kim var orda ? ''
Muhafızın sesi odada yankılanmıştı,korkudan ellerim titriyordu. Marcus yukarı çıkıp bana elini uzattı. Elimi ona doğru uzattığımda sert ve hızlı bir hareketle beni yukarı çekti. Marcus tam girişi kapatacaktı ki aşağıdan muhafızın sesini duyduk.
''Kim var orada ?! Çabuk in aşağıya ! ''
Marcus'a baktım. Korktuğunu düşünüyordum ama yüzünde hiç bir ifade yoktu. Eliyle beni duvara doğru itekledi,yavaşça parmağını dudağına götürerek sus işareti yaptı. Bu sırada muhafız bir kez daha seslendi.
''Son kez uyarıyorum,cevap alamazsam saldırmak zorunda kalacağım.''
''Ne bağırıyorsun ? Geceleri muhafızları kontrol ettiğimi ne zaman öğreneceksiniz ? '' Marcus'un sesi şu anki durumumuza göre pürüssüz ve öfkeli çıkmıştı. Rol yapma yeteneğine hayran kalmıştım doğrusu. Kafasını tünel girişinden uzattı.
''Lord Marcus ? şey... özür dilerim efendim. Çok özür dilerim. Shaila'nın kaçmaya çalıştığını düşündüm.'' Sesi afallamış gibi çıkmıştı muhafızın.
''Sanki her gün kaçmaya çalışıyorum ama burayı gördüğüm iyi oldu. ''
''Shaila'ya benzer bir tarafım var mı muhafız ? '' Marcus'un sesi az öncekinden daha öfkeli çıkmıştı. O an babasına ne kadar benzediğini fark ettim.
''Özür dilerim Lord Marcus. İzninizle.'' Muhafızın ayak seslerini duydum odadan çıkıyordu. Marcus haritayı çektikten sonra duvara doğru yaslanarak derin bir nefes aldı. Bu hali beni şaşırtmıştı çünkü rolünü o kadar profesyonelce yapmıştı ki bir an ben bile hafıza nehrine gittiğimizi unutmuştum.
Ağzımı açıp birşeyler söyleyecektim ki Marcus ''Hadi gidelim,kaymamaya dikkat et buralar fazla nemli.'' dedi.
Tüneller çok dar ve karanlıktı. Yerler fazlasıyla kaygandı. Üstüne birde habire ayağıma dolaşan elbisem eklenince düşmemek için büyük çaba sarf etmem gerekiyordu. Hatta bir ara neredeyse yere yapışıyordum ki Marcus kolumdan tutup son anda düşmemi engelledi.
''Koluma gir.'' Ses tonu emir verir gibiydi. İyilik yapmaya çalışması bile emir verir gibiydi ama bunun üstünde fazla durmadım. Birşey söylemeden koluna girdim. Teni soğuktu,koluna girdiğim anda benim vücut ısımı düşürecek derecede soğuktu.
Tahmini olarak 10 dakika gibi bir süreden sonra tünelden dışarı çıkmıştık. Marcus dışarıyı kontrol ettikten sonra bende arkasından dışarı çıkmıştım. Buranın havası anlatamayacağım derecede kasvetli ve basıktı. Neredeyse nefes almam imkansızlaşıyordu.
''Tam olarak neyi hatırlamadığını da hatırlamıyorsun değil mi ? ''
''Hayır,ben hiç birşey hatırlamıyorum.''
Sıkıntıyla nefes aldı. ''O zaman önce Kahin Delephie'ye gideceğiz. Biliyor musun bilmiyorum ama hafıza nehri hatırlamadığın şeyin zorluğuna göre derecelendirilir. Eğer hatırlamanı istenen şey çok öncelere dayanıyorsa Tartarus'a bile inmemiz gerekebilir.''
Tartarus'a inme fikri bile nefesimin daralmasına yetmişti. Korkudan parmaklarımı hissetmiyordum. Suya doğru yürümeye başladık.
''Delephie tam olarak nerede ? '' Etrafıma bakındım,çevrede hiç Olimpos'ta ki kahinlerin kaldığı yerlere benzeyen baraka ya da en azından kulübe tarzı bir yapı yoktu.
''Şimdi görürsün.'' Nehre doğru yürüyerek bağırmaya başladı.
''Kahin Delephie ! '' Marcus bağırdıkça suda bir hareketlilik oluşuyordu. Bir süre sonra suyun içinden orta yaşlarda bir kadın çıktı.
''Marcus ! Bende seni bekliyordum.'' Kadının korkutucu derecede sevecen bir yüzü vardı,kahverengi gözleri bana annemi anımsatıyordu. Kısacık saçlarının arasına beyazlar düşmeye başlamıştı.
''Hadi ya,her neyse. Bir arkadaşım..'' cümlesi bitmeden susup bana baktı. ''Evet evet,arkadaşım. Yardımına ihtiyacı var. Bir şeyleri hatırlaması gerekiyor ve önemli bir şey. Bu şeyin ne olduğu hakkında hiç bir şeyi .... pardon fikri yok.''
Kadın bana baktığında şaşkına dönmüştü. Kekelemeye başladı.
''Shail..Shai..Shaila ! Demek o sensin ! '' Kadın korkunç birşeye bakar gibi bakıyordu bana. Aynı şaşkınlıkla ona cevap verdim.
''Pardon,anlamadım. ''
''Birazdan anlayacaksın... Ah Shaila... burada ölebilirsin.. Marcus,aradığınız şey nehrin Tartarus'a akan kısmında. '' Bir an duraksayıp yanlış anlaşılmaktan korkar gibi bir ses tonuyla devam etti. ''Yani hayır Tartarus'ta değil,nehrin Tartarus'a doğru akan kolunda sadece.''
Rahatlamışçasına Marcus'la birbirimize baktık. Tam Marcus arkasını dönmüş bana doğru geliyordu ki Delephie ona seslendi.
''Marcus,bunu söylemem doğru değil ama söylemem gerekiyormuş gibi hissediyorum. Ona dikkat et çünkü ilerleyen günlerde sizin birbirinizden başka kimseniz olmayacak.''
Marcus şaşkınlıkla duraksadı. ''Ne demek istiyorsun Delephie ? ''
Kadın acır gibi bana baktıktan sonra yeniden Marcus'a döndü. ''Bu kadarını söylemiş olmam bile yanlış,sadece onu zor günler bekliyor. Senide. Gitmem gerek.'' Delephie su kabarcığına dönerek kayboldu.
Ağzımı açıp Marcus'a bir şeyler söyleyecektim ama Marcus çoktan yürümeye başlamıştı. Aramızda sıkıntılı bir sessizlik oluşmuştu. Biraz daha yürüdüğümüzde Tartarus'un yolu kendini belli etmeye başlamıştı. Tartarus'a hapsedilen büyük Titan Kronos'un sesi buradan bile duyuluyordu,sesi bile kemiklerimi titretecek derecede korkunç iken kendinin nasıl birşey olduğunu düşünmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...