Tapınağın tam anlamıyla içler acısı bir hali vardı. Ares yandaşları tarafından yalnızca bir kaç saat önce yağmalandığı her halinden belli oluyordu. Tapınağın ortasındaki büyük Athena heykelinin kafası bir yere,gövdesi bir yere savrulmuştu. Orjinal yerinde duran tek kısım ayaklarıydı. Tapınaktaki büyük pencerelerin birinin perdesi yakılmıştı.
''Athena Ares'i boğmamak için kendini zor tutuyor olmalı.'' Kafasını salladı. ''Ares'in işi bu sefer tamamen bitti. Yeni Savaş Tanrısı kim olur dersin ? ''
Hermes'in anlattıklarından sonra kafam ciddi anlamda karışmıştı ama emin olduğum bir şey vardı ki o da işi bitenin Ares olmadığıydı.
Kafamdakileri toparlayarak cevap verdim. ''Bence işi biten Afrodit. Sonuçta Ares şu an Afrodit'in etkisinde. Tüm bunlar bittikten sonra Ares affedilecektir.''
Ayağıyla heykelden kopan bir taşa vurdu. ''Ortalığı karıştıran yine kadınlar.'' Pis pis sırıtarak gözlerimin içine baktı.
Söylemek istediklerimi içimde tutup ters bir bakış atmakla yetindim. Birazdan dışarıda olacaktım. Güneşin tepede olmasını herşeyden çok isterdim ama gökgürültüsünün sesi,havada dakikada bir parlayan şimşeklerin ışığını tapınağın yırtık perdeli camından bile görebiliyordum. Babamın öfkesi gökyüzüne yansıyacak kadar büyüktü. Şimşeklerin hedefi olmamak için dua ederek normalde tapınak girişinin olduğu yere doğru yürüdüm. Girişi Athena heykelinin kafası kapatmıştı.
''Çıkış burada. Kafayı çekmemiz gerekecek.'' Mızmızlanarak Marcus'a döndüm.
''Şu taraftan itmek daha mantıklı. '' diyerek sağ tarafa doğru yöneldi.
Kafayı itmeye çalışırken parmaklarımın hala ağırdığını fark ettim. Marcus yüzünden labirentteki odada o kadar uzun süre asılı kalmıştım ki kopmamış oldukları için şükrediyordum. Hermes kafamı dağıtmasaydı suratındaki çizikler Medusa'nın değil benim eserim olurdu herhalde.
Uzun ve bir o kadar da zorlu uğraşlardan sonra kapının önünü açmayı başardık. Taş o kadar ağırdı ki kullandığı güç yüzünden Marcus'un suratındaki yara kanamaya başlamıştı. Yüzünü umursamayarak dışarı çıktı.
Tapınak Atina rıhtımına çıkıyordu. Dışarıya çıkar çıkmaz uçsuz bucaksız Ege Denizi ile karşı karşıya gelmiştik. Savaş zamanı olmasa burada kalıp saatlerce denizi ve avlanan balıkçıları izleyebilirdim. Şehrin bu hali içimi hüzne boğmuştu. Tamda yılın bu zamanlarında Atina'da sonbahar şenlikleri olurdu. Tanrıça Persephone,yeryüzüne çıkma haklarından birini kullanır,senenin son hasadını yapardı. Halk,Tanrılara adaklar adardı. Zeus adak adayan tüm insanları kutsar,3 ayının bolluk ve bereket içinde geçmesini sağlardı. Bazı yıllarda Hades bile yeraltından çıkıp kutlamalara katılırdı. Şimdi ise Atina'da öfke bulutları vardı. Tanrılar huzursuz ve kızgındı. Posedion'da sinirlenmiş olacak ki deniz seviyesi savaş gemilerine geçit vermemek istercesine yükselmişti.
Gözümden sessizce akan yaşı silerek Marcus'a baktım. O da derinlere dalmıştı. Annesini düşünüyor gibiydi. O an annesi ile olan ilişkisini merak ettim. Babasıyla olduğu gibi sürekli kavga halindeler miydi ? Yoksa daha sakin miydi ?
Bu düşünceler kafamdan geçerken Marcus'un "Şimdi nereye gideceğiz ? " demesiyle kendime geldim.
Boğuk bir sesle "Meydana doğru çıkalım. Hem şehrin ne durumda olduğunu görürüz hem de yaşayan birilerini bulabilirsek yol sorarız." Diyebildim.
"Tamam. Önden sen git. Burası baya değişmiş. Ya da ben gelmeyeli çok uzun zaman oldu." Buruk havayı dağıtmak istercesine abartılı bir şekilde selam vererek yol verdi. Bu hareketine gülmekten kendimi alamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...