Bitik bir şekilde odama doğru ilerliyordum. Marcus beni odasına çağırmıştı ama gidecek gücüm kalmamıştı. Aslında neden odama gittiğimi bilmiyordum ama istediğim tek şey özgür olmaktı. Bu çılgınlıktan kaçmak istiyordum. Kendimi zor bela odama atmayı başardım. Kapıyı kapatıp arkasına çöktüm. Bir süre etrafıma boş boş bakındım. Ağlamak istiyordum ama hiç ağlamamış olmama rağmen ağlayacak halim yoktu. Şaşırtıcı derecede hissizdim. 2 gün sonra Marcus ile birlikte yeraltında olacaktım. Normal şartlarda bunun düşüncesi bile beni korkutmaya yeterdi ama şu an içimde oluşan his korkudan çok daha farklıydı. Niye böyle hissettiğimin cevabını aramaya başladım.Daedalus'a gideceğim için miydi ? Olabilir ama tam anlamıyla bu değil. Muhtemelen Daedalus'ta öleceğim için mi ? Buraya geldiğimden beri yaşayan ölüyüm,gerçek anlamda ölmek benim için kurtuluş olurdu.
İçimdeki his karmaşasını çözmeye çalışırken kapı çaldı. Açmak içimden gelmedi ve ben de açmamaya karar verdim. Bir kaç dakika sonra kapı daha sert bir biçimde çaldı. Gelen kişinin Hades olabileceğini düşündüm ve anında bu düşünceyi aklımdan çıkardım. Herhalde kapımı çalmazdı Hades. Derin bir nefes alıp oyalanarak kapıyı açmak için yerimden kalktım.
Karşımda kaygılı bir ifade ile Marcus duruyordu. Kapıyı açtıktan sonra suratının gevşediğini görür gibi oldum.
İçeriye girerken buz gibi bir sesle konuşmaya başladı. ''Gelmeyince kendine zarar verdiğini düşündüm. Neyse ki böyle bir aptallık yapmamışsın.''
Aptallık mı ? Bu sözü beni sinirlendirmişti. İntihar etmiş olsam ne değişecekti ki ? Altı üstü bu delilikten kurtulurdum.
''Bunu hiç düşünmemiştim,akıl verdiğin için teşekkürler. Bu delilikten kaçmak için harika bir yöntem. En kısa zamanda denemeliyim.''
İç çekerek ''Neden bu kadar umutsuzsun ? Şu an ölme ihtimalimizle kutuyu bulup dönme ihtimalimiz eşit.'' dedi.
O kadar basit birşeymiş gibi konuşuyordu ki sanırsın Olimpos'ta Dionysos'un partisine gidiyoruz. Daedalus'un Labirent'i diyince kulağa çokta korkunç gelmiyor olabilir ama bu labirent canlı bir labirentti. Eğer korkunun esaretine düşersen sonsuz derinlikte kaybolurdun. Üstelik en çok korktuğun şey seni bitirene kadar bırakmazdı. Olurda şans eseri labirentten çıkarsak 2. durağımız Kayıp Ruhlar Çölü olacaktı. Burada 3 tane kayıp ruh vardı ve en büyük korkuna göre şekil değiştiriyordu. Şu zamana kadar Kayıp Ruhlar Çölü'nün ilerisine gitmeyi başarabilen olmamıştı ki bu bizim için dezavantajdı. Pandora'nın Tapınağında bizi ölümcül tuzaklar bekliyordu ama nasıl birşey oldukları hakkında hiç birşey bilmiyorduk.
Düşüncelerimden sıyrılarak cevap verdim. ''Marcus çok basit birşeymiş gibi konuşuyorsun. '' İmalı bir şekilde yüzüne bakarak devam ettim. ''Hadi benim kaybedecek birşeyim kalmadı. Sonuçta artık Tanrıça değilim,babam benden Tanrıçalığı alarak resmen gözden çıkarttığını ilan etti. Öyle ya da böyle yakalanmasaydıkta öldürülecektim. Peki senin sorunun neydi de benimle gelmek istedin ? ''
Bu soruyu beklemiyor gibiydi. Bir an afalladı.
''Çünkü...''
''Çünkü ne ? '' Ona kaçacak yer bırakmamak için gözlerinin içine baktım.
''Söyle şunu artık.''
''Çünkü bu seni ilgilendirmez.'' Diyerek kestirip attı.
''Az önce söyleyeceğin şeyin bu olmadığı üzerine bahse girerim.'' Sert bir ifade ile yüzüne baktım.
''Bu saçma konuyu kapatalım artık. Olan oldu,geri dönüşümüz yok. Ne kullanabiliyorsun sen ? '' Yumruklarını sıkmaya başlamıştı.
''Bıçak ve yay. Ama yayı bıçağa göre daha iyi kullanıyorum.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...