"Her şey için teşekkürler." Dedim bu küçücük ülkeyi geride bırakırken. İnci gibi dişlerini gösteren gülümsemesiyle beraber hafifçe selamladı.
Marcus'ta Pixus'la vedalaştıktan sonra bana yetişti. Yüzündeki memnuniyetsiz ifade bir şeylerin yolunda gitmediğinin habercisiydi.
"Neyin var?" Dalgınlıktan sesimi duyamamıştı. Koluna dokunarak sorumu yineledim. "Neyin var?"
Uykudan uyanmış gibi silkelendi. Her ne düşünüyorsa o kadar derine gitmişti ki sorduğum soruyu cevaplaması bir kaç dakika sürdü. "Kafam biraz karışık."
"Ne oldu?" Lafı ağzından cımbızla almam gerektiğini anlamıştım.
İç geçirdi. "Elmas anahtar, gözyaşı taşı, kaşifin notları, notlardaki harfler. Şimdide bu küçük at ülkesi. Birden bire Acastus'un karşımıza çıkması falan her şey bana saçma geliyor. Bir bulmacanın içindeyiz. Gerçekten artık düşünmek istemiyorum."
Bu sefer isyan etme sırası ondaydı. Bir kaç adım daha attıktan sonra durdum. "Tamam. Bırakalım Atina yansın. Ares Olimpos'u devirmeye çalışsın ama sadece çalışsın. Zaten dağa çıkmayı denerse tanrılar olaya el atma hakkına sahip olacak. Bizde bu delilikten koşarak uzaklaşırız." Çılgın düşüncemi nihayet açığa vurmuştum.
Gülümseyerek kafasını başka yöne çevirdi. "Aklıma girme Shaila. Zaten bunu yapmayı düşünmüyor değilim."
Sadece dalga geçme amaçlı söylediğim çılgın düşünceme destek vermesi üstelik karşı çıkmasını beklerken gerçekten düşündüğünü söylemesi beni elaşlandırmıştı. Acilen bu düşünceyi ona unutturmalıydım. "Ah Athena." İç geçirdi. "Direk Ares'le savaşacak kişiye kutuyu verseydin ne olurdu sanki?"
Gözlerimi devirdim. "Bunu yapamaz. Tanrılar çocuklarının hayatına doğrudan müdahale edemezler." Bakışlarını üstümde hissettim. Aynı şeyi düşünüyorduk. "Tabii bazı durumlar hariç. Sonuçta tanrıların da duyguları bazen ağır basabiliyor." Hades'in Marcus'u kurtarması aklıma gelince bir kaç şey daha eklemek istemiştim.
"Hatırlattığın için sağol." Bir an düşündükten sonra ekledi. "Sahiden, babam sana niye seslendi Shaila?"
Korktuğum başıma gelmişti. Bu konuyu hiç açmamalıydım. Çareyi duymamış gibi davranmakta buldum. İnanacağını sanmıyordum ama en azından konuyu değiştirmek için zaman kazanabilirdim. "Baban bana mı seslendi?" Dedim şaşkın görünmeye çalışarak. İçimdeki tiyatrocuyu dışarı çıkarmanın tam sırasıydı.
Gözlerini kıstı. O anı tam olarak hatırlamaya çalışıyor gibiydi. Kendi kendini onaylar gibi kafa salladı. "Evet Shaila seslendi. Hatta ismini söyledi. Eminim."
"Ne zaman dedi?! Sinirli miydi?! Ah Zeus aşkına! Hades'i sinirlendirecek ne yapmış olabilirim?!" Çok soru sorup korkmuş gibi davranarak daha inandırıcı olmuş olmayı umuyordum.
Tepkimi görünce ifadesi yumuşadı. "Hayır hayır." Kendini duymadığına inandırmaya çalışıyordu. "Sanırım ben yanlış duydum." Tam derin bir nefes alıyordum ki aniden geri dönüş yaptı. "Ama orda bizden başka kimse yoktu. Kim sana seslenmiş olabilir?"
"Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Ben duymadım." Biraz daha zorlasa sanırım ağlayacaktım. Hades neden bana seslenme gereği duymuştu? Zaten elimden geleni o demese bile yapacaktım. Marcus'a yardımcı olmak, onu korumaya çalışmak için Hades'e verdiğim söze ihtiyacım yoktu. Ben o sözü korkudan ve biraz da saygıdan vermiştim. Marcus'un hayatı tehlikede olduğunda o söz için değil kendim istediğim ve ona zarar gelmesinden korktuğum için ona yardım ediyordum.
Fazla üstelemeden "Peki. Sen duymadıysan belki de bana bir şeyler söylemiştir ama seslendiğine eminim." Dedi.
Alnımdaki teri silmiş gibi yaptım. Gerçekten ecel terleri dökmüştüm. "Marcus bana babandan bahsederken lütfen iki defa düşün. Gerçekten korkuyorum." Bu samimi bir itiraftı. Hades'ten korktuğum kadar babamdan bile korkmuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...