Hava gittikçe açılması gerekirken tam tersine daha koyu bir hal alıyordu üstelik biz saatlerdir ikinci kilide dair bir iz bile bulamamıştık. Marcus'un tiyatroda bir şeyler bulabileceğimize inanmasıyla yeniden tiyatroya dönmüştük. Aslında bu benim düşünceme ters bir mantıktı. Eğer bu bulmacanın zeka zorlayıcı olması gerekiyorsa kilitlerin yeri birbirine bu kadar yakın olmamalıydı. Yine de ses çıkartmadan tiyatroya dönmeyi kabul etmiştim çünkü şu ana kadar her zaman mantığın işlemediğine bir çok kez şahit olmuştum.
Yürümekten ve tabi ki bir kaç saat önce Kiklop'la girdiğim mücadele yüzünden artık dizilerimi hissetmiyordum. Ellerimle dizlerimi ovuşturdum. Biraz ayaklarımı dinlendirebilmek için tiyatro basamağına oturmaya karar verdim. Uzun süredir buna ihtiyacım olduğunu oturduktan sonra fark etmiştim.
Bıkkın bir ifade ile Marcus yanıma oturdu. Bir süre tek kelime dahi etmedik. Top ve mancınık sesleri son 10 dakikadır gelmiyordu. Muhtemelen bir süreliğine geçici ateşkes ilan edilmişti ki Ares tanrısal boyutlarından çıkmıştı. Büyük ihtimalle şu an komutanları ile şehri bitirmek için son planlarını yapıyordu. İçimi bir korku kapladı. Ares şu an her yerde olabilirdi. İçimdeki sıkıntıyı biraz olsun atabilmek için Marcus'la konuşmaya karar verdim."Sence Ares nerede ? " Mümkün olduğunca korktuğumu gizlemeye çalışmıştım.
Endişeli bir sesle konuşmaya başladı. "Bilmiyorum her yerde olabileceği fikri beni..." Aniden kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Korktuğunu itiraf etmesini bekliyordum ama "beni geriyor." Diye cümlesini tamamlayıp bakışlarını kaçırdı.
Sıkıntıyla parmaklarımı saçlarımın arasında gezdirdim. Sahiden en son ne zaman saçlarıma dokunmuştum ? Her hallerinden uzun bir süredir dokunmadığım belli oluyordu. Thaila şu halimi görse "Daha fazla yaşamana gerek yok." Diyerek Ares'in üstüne atardı kesin. Gerçi şu anki durumumda saçlarımla uğraşmayacağımı düşünerek cezai indirim yapabilirdi.
"Ne yapmamız gerektiğini buldum." Fısıltıdan biraz yüksek bir sesle konuşarak parmağıyla beni dürtükledi.
Marcus'un kurduğu bir cümleye bu kadar sevineceğimi tahmin edemezdim herhalde. Heyecanla "Ne yapacağız? " diye sordum.
"Parçaları birleştireceğiz."
Neyden bahsettiğini anlayamamıştım. Şu an somut olarak elimizde olan tek parça Hades'in kilidiydi. "Hangi parçaları ? "
Ciddi bir şeyler söyleyecekmiş gibi bakışlarını sertleştirip elini çenesine götürdü. "Dur daha hangi parçalar olduğunu düşünmedim birazdan onu da bulurum."
Marcus'un ciddi bir şeyler söyleyebileceğine inandığım için kendimi tokatlayarak "Neden bir Athena oğlu yerine sen ? " diye söylendim.
Pis pis sırıttı. Aslında bu sırıtması ukalalığından çok sinirlerinin bozukluğundan kaynaklanıyor gibiydi.
Yeniden kafamı denize doğru çevirdim. İki taraftan da hala herhangi bir saldırı olmamıştı. Ares hala ortalarda yoktu. Her ne kadar iyi düşünmeye çalışıp Ares'in yaptığı hatayı fark edip geri çekilmeye karar vermesi için dua etsem de bu sessizlik fırtına öncesiydi.
Sıkıntıyla ayaklarımı yere vurdum. Saatlerdir hiç bir şey bulamamış olmak beni deli ediyordu. Bir hedef olsun,tüm gün yaratık avlayabilirdim. Ya da saatlerce strateji planı yapabilirdim ama böyle aptalca oturmak canımı sıkıyordu. Tam isyan etmeye başlayacaktım ki bir önümde olan beton oturacakların üstündeki yazı gözüme ilişti. Okuyabilmek için gözlerimi kıstım."Yeraltının sahibi Hades'e adanmıştır. O der ki; Burada oynanan her oyun,her sanatçı tarafımdan kutsandı."
"Marcus şuna bak ! " Yazıyı daha yakından inceleyebilmek için heyecanla ayağa kalktım. Yazının hemen altında kilitle aynı boyutta ve şekilde bir mühür vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...