"Bu koridor Atina'ya çıkıyor olabilir mi ? " sesim tüm koridorda yankılandı.
Koridorun mimarisi gerçekten Atina'yı fazla andırıyordu. 10 adıma bir sağlı sollu beyaz mermer üstüne yeşim taşıyla süslenmiş sütunlar,sütunların üzerinde yolu aydınlatması için yine aynı mermerden meşaleler yerleştirilmişti. Bu kadar zarif bir işçilik ancak Atinalı bir ustanın elinden çıkabilirdi.
Kafası karışmış gibi bana baktı. "Bilmiyorum. Bizim çöle çıkmamız gerekmiyor muydu ? "
"Bildiğim kadarıyla çöle çıkan tek yol Atina'da."
Atina'ya çıkacak olmak,yeniden gökyüzüne kavuşacak olmanın ihtimali bile içimde bir umut filizini yeşertmeye yetmişti fakat bu çok uzun sürmedi. Koridorun Atina yerine yine karanlığa,labirentin kişiliksiz yoluna çıktığını gördüm.
"Sanırım yanıldık. " Hayal kırıklığına uğradığı sesinden anlaşılıyordu.
"Ama bu çok saçma. Yani olanaksız. " diye isyan ettim.
Durup karşısına baktı. "Bu sefer kapı falan yok. Yol dümdüz devam ediyor."
Korkuyla ona baktım. Göz göze geldik. Bu sefer o da korkumuş gibiydi. Labirentte kaybolduğumuzu düşünüyorduk. Daha fazla dayanamayarak gözlerimi kaçırdım.
"Hadi ama,labirentte ilk girdiğimiz yer de karanlık bir yoldu. Tırsaklık yapmanın gereği yok. " Korkusunu saklamak için baskılı konuşmuştu ama kendini ele vermişti. Huzursuz görünüyordu.
Kendimi suçlu hissediyordum. O benim yüzümden buradaydı. "Bu sefer olmadı Marcus."
Dönüp bana baktı. "Olmayan ne ? "
"Sende korkuyorsun."
Sert bir ses tonuyla "Nerden çıkardın şimdi bunu ? Korktuğum falan yok." Dedi.
Daha fazla rol yapıp ekstradan yorulmaması için sustum. Onu gerçek anlamda tanımaya ve anlamaya başlamıştım artık. Aslında en az benim kadar korkuyordu ama zamanında her ne yaşamışsa kimseye korktuğunu göstermek istemiyordu. Sadece korku değil,diğer duygularını saklamakta da ustaydı.
"Hades oğlu olmak zaten yeterince korkunç. Her neyse."
Atina'ya çıktığını sandığımız koridoru geride bırakarak yeniden labirentin karanlık yoluna daldık. Yol gittikçe daralıp tuhaflaşıyordu. Duvarlar fazla nemliydi. Yerler ise hiç olmadığı kadar cıvıktı.
Biraz ilerlediğimizde duvarların neden ıslak olduğunu anladım. Yol tepeden şiddetle akan su yüzünden ikiye bölünmüş,arada atlayarak geçilemeyecek kadar geniş bir mesafe vardı. Karşıya geçebileceğimiz tek yer suyun aktığı taraftaki en fazla bir ayağın sığabileceği çıkıntıydı.
Marcus su dolu çukura doğru yürüdü. "Buraya düşersek kesin işimiz biter."
"Posedion bizden hoşlanmayacak." Diye mırıldandım.
"İstediği kadar hoşlanmasın. İzin vermek zorunda. Athena'ya yardım etmek için burdayız." Suratını buruşturdu. "Önden ben gideyim mi ? Buranın çökme ihtimali var."
"Gitme desem beni dinleyeceksin sanki."
"Yine de ilerleme var. En azından artık soruyor."
Sırıtarak duvara doğru yaklaşıp bir adım attı. Bir kaç adım ilerledikten sonra bende arkasından adımımı attım. Yan yan yürümeye başladım. Başlarda yürümek kolaydı fakat suyun aktığı yere gelince basınçtan dengeyi kaybetme ihtimali vardı.
"Dikkatli ol,duvara iyice yapış. Gerekirse bana tutun." Su sesinden dedikleri zar zor anlaşılmıştı.
Mümkün olduğunca duvara yapışarak dikkatlice adımımı attım. Kafama suyun gelmesiyle geriye doğru sendelemem bir oldu. Yeniden dengemi sağlamak için duvara tutunmayı denedim ama bu sefer başım döndü,Marcus son anda kolumdan mümkün olduğunca çekerek düşmemi önledi. Hem dengede kalıp hemde beni tutması oldukça şaşırtıcı ve kuvvetli bir refleksti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...