Ya SONra

6.5K 472 18
                                    

-Bölümleri ard arda attım diye ilk bildiriminiz bu olabilir ama asıl bölüm Tanrıçanın Gözyaşı.

Bir şey omzumu deşerek kulağımın dibinde bağırıyordu.

"Shaila. Shailaaa. SHAILAAAA! Uyansana be." Bu borozan gibi ses Thanatos'tan başkasına ait olamazdı.

Kendime gelir gelmez çarşafımı boynuma kadar çektim. "Senin burada ne işin var?! Daha doğrusu senin odamda ne işin var?!"

"Ya bağırmasana. Gizli gizli girdim zaten." Yüzü kızarır gibi oldu. Elini alnıma götürüp ateşimi ölçtü. "Yine çok ateşlisin."

İç geçirdim. "Odamın sınırları içerisinde sana espiri yapmayı yasaklıyorum. Ayrıca ne var? Hah sen başlamadan cevabını vereyim ben. Hayır Ares'in boşalan yerine geçmen için babama seni önermeyeceğim Thanatos."

Şu sıralar Zeus'un Ares yerine küçük tanrılardan birini geçireceği gündemdeydi ama aşk tanrıçasının ismi bile geçmiyordu. O an Afrodit'e ne olduğunu merak ettim. Neredeyse bir aydır uykuyla uyanıklık arasında yaşıyordum. Bazen ona ne olduğunu sayıklayarak sorduğumda yasaklı kelimeyi söylemişim gibi bana bakıyorlardı.

Dudaklarını ısırdı. "Hadi kalk giyin gidiyoruz."

"Nereye?" Neredeyse saraya geldiğimden beri ateşimi düşüremedikleri için bir defa, çok zorlarsam iki defa anca ayağa kalkmıştım. Bu kulağa iyi bir fikir gibi gelmiyordu.

Ellerini göğsünde birleştirip dalgacı tavrına büründü. "Canım sıkıldı, kız kaçırmaya karar verdim. Kurban olarak seni seçtim. Manyağım çünkü ben. Zeus'un sarayına kadar girip bir alt kattaki odasında yatan kızını kaçıracağım. Öff Shaila sabahtan beri ne saçmalattırıyorsun bana. Kapının önündeyim hadi çabuk giyin gel."

Ne oluyor dememe fırsat vermeden kapıyı çarpıp çıktı. Eli mahkum, istediğini yapmak zorundaydım.
Ayaklarım soğuk mermerle buluştuğunda titremeye başladı. Gece yine ateşim çok yükselmişti. Sanırım kader tanrıçaları ceza derken bundan bahsediyordu. Hayatımı böyle geçirecektim herhalde. İçimi bir hüzün kapladı. Haftalardır Marcus'tan tek bir haber alamamıştım. Thanatos sık sık saraya gelip durumuma bakıyordu. Kaç defa Marcus'u sordum ama hep kaçamak cevaplar verdi. Çok mu kötü durumdaydı yoksa başka biri mi vardı? Eğer iyileşemeyecek kadar kötü olsaydı bunu mutlaka duyardım. Kafamdan atmaya çalışsam da ikinci seçenek ağır basıyordu. Zaten görevden sonra beni unutacağını biliyordum. Acaba Thanatos benimle bunu konuşmak için mi dışarıya çıkmak istemişti?

Düşünceler kafamı yerken elime gelen rastgele bir elbiseyi üzerime geçirdim. Her zamanki gibi beyaz, belden kesik sırtında hafif açıklığı olan sıradan elbiselerimden bir tanesiydi.
Saçlarımı taramakla uğraşamayacak kadar yorgun olduğum için iki örgü yapıp dışarıya çıktım.

Thanatos duvara yaslanmış bir vaziyette kapı görevlileriyle sohbet ediyordu. Beni görünce "Nihayet." dedi.

"Ne nihayet? Ayaklarım tutmuyor sevgili (!) tanrım. Hâlâ ateşim var. Nefes alamıyorum. Ölmek üzereyim." Tüm aksiliğimi konuşturmuştum. Eğer bana saçma bir haber verecekse bu o kadar kolay olmamalıydı.

Yürümeye başlarken güldü. "Ölmene izin vermiyorum."

"Şu hale bak. Ölmeme bile izin yok." Diye homurdandım. Bahçeye çıktığımızda "Ne söyleyeceksen söyle. Uyumak istiyorum." dedim.

Yerdeki çakıl taşlarını tekmeleyerek cevap verdi. "Bir şey söyleyeceğimi nerden çıkardın?"

"Lafı dolandırmaktan zevk mi alıyorsun?"

"Hasta olmasan lafı değilde yolu dolandırır seni delirtirdim ama şakalaşacak durumda değilsin." Olduğum yerde donakaldım. Thanatos gülümsedi. "Bana bol bol dua et olur mu Shailacım. Hadi görüşürüz."

Elysium'un Sırrı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin