Yağmur iyiden iyiye şiddetini arttırmıştı. Bir kaç saat önce avucumun içine aldığım şimşekler bile korkutucu geliyordu. Babamın şimşeğini kullanmanın beni bu kadar güçsüz düşüreceğini tahmin edememiştim hatta arada bir dengemi kaybedip yere düşmemek için büyük çaba sarf ediyordum.
Şehrin iç kesimleri diğer yerlere göre daha az hasar görmüştü. Hâlâ kullanılabilir olan bir çok evi ve iş yerini arkamızda bırakarak bir süre daha yürümeye devam ettik.
Daha fazla dayanamayarak bir evin saçakları altında durdum. "Marcus daha nereye kadar devam edeceğiz ? Sırılsıklam oldum. " İsyan etmemek için uzun bir süredir kendimi tutuyordum ama her adımımda içine su alan botlarım yüzünden pes etmek zorunda kalmıştım. Söylediklerimi duymazdan gelerek devam etti. "O kadar saçma bir şeyin içindeyiz ki şu an ölü bir havariyi bile arıyor olabiliriz. " Zaten oldukça yorgun ve gergindim bir de bu umursamaz tavırları iyice beni çileden çıkartıyordu. Normal bir zaman olsa belki bu kadar sinirlenmezdim ama şu an nereye gittiğimizi bilmeden bu kadar şiddetli yağmurun altında yürümek beni delirtiyordu.
Sinirini yatıştırmak için derin bir nefes alarak durdu. "Ne yapmamızı istersin Shaila ? Ne yapalım yani bana söyler misin ? İstersen tam burada durup kök salmayı bekleyelim belki Demeter bizi kutsar ha ? " Dik dik baktı. Öfkesini gözlerinden okuyabiliyordum ama kendini tutmaya çalışıyordu. Her ne kadar bu hali beni korkutsada "Boş boş dolanıyoruz işte." Diye söylenmekten kendimi alamadım.
Cevap vermeden arkasını dönüp yürümeye başladı. Sinirlendiği için bunu yaptığını sanmıştım ama parmağıyla bir yeri göstererek "Şurası Atina Sarayı değil mi ? " dedi.
Yanına yaklaşarak işaret ettiği yere baktım. Atina Sarayı tüm ihtişamıyla karşımızda,şehrin en yüksek noktasında duruyordu ama hala konumuzla alakasını çözememiştim.
Gözlerimi sarayın muhteşem yapısından alamayarak "Evet orası." Dedim."Boş boş gezmiyoruz. Oraya gidiyoruz işte."
Rolleri değişmiş gibiydik. Her zaman ben yol gösterirdim o kas kafalılık ederdi şimdi ise kas kafalılık eden bendim. Ne alaka derecesinde suratına baktığımda açıklamaya başladı. "Saray Atina'nın kalbi. Tüm ordular oradan kontrol ediliyordur. Ora düşerse en geç 2 gün içinde Ares tüm şehri bitirir. Athena bu kadar aptal olamaz. Önlemini almıştır. Havariyi orda bulamazsak bile yol gösterici birileri mutlaka vardır. "
"Vay be. Marcus düşünebiliyormuş."
Ben bunu nasıl düşünemedim diye kendime kızarak yürümeye başladım. Atina'da güzel olmayan tek şey yollardı sanırım. Şehrin yukarılarına çıkıldıkça su seviyesinin düşmesi gerekirken gittikçe yükseliyor,yollar bir kişinin bile zor geçebileceği duruma geliyordu.
Neyse ki Saray Meydanında sular çekilmişti. Ayrıntıya girmeden bakılırsa neredeyse hiç bir yerde hasar yoktu fakat dikkatli bakıldığında tam karşımızda duran büyük saat kulesinin yelkovanına saplanan demir ok savaşın buralara kadar çıktığının kanıtıydı.
Saati göstererek "Savaş buralara kadar sıçramış. Durum gerçekten kötü. " dedim.
Kendinden emin bir sesle konuştu. "Kulenin yüksekliği nerden baksan 30 metre var. Hiç bir yayın menzili bu kadar yüksek değil. "
"Hıhı."
Açığını yakalar yakalamaz lafı yapıştırdım. "Mancınık,menzili 100 metreye kadar ulaşabilen devasa bir yay çeşididir. Eğer komutanlar büyük hasarlar bırakmak isterlerse yayı ateşleyerek kullanırlar. Sadece göz korkutmak isterlerse ateşlemekle uğraşmazlar. Bu bir savaş stratejisidir. Hatta Olimpos yıllıklarında adı Minos Stratejisi olarak geçer."
Uyuz uyuz gülüp "Tamam teslim oluyorum sen kazandın." Dedi.
"Yapma şunu sinir bozucusun ! " diye bağırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...