''Marcus nereye çıktığımız hakkında bir fikrin var mı ? '' Sesimin biraz daha sert çıkmış olmasını isterdim ama şu an ki durumumuzda bu mümkün değildi,daha çok mızmızlanır gibi çıkmıştı. O odadan çıkmamız için gösterdiği merdivenlerden çıkmaya başlamıştık ve yaklaşık 1 saattir merdiven çıkıyorduk. Ha bu arada,şu anın tek iyi (!) yanı bu sefer önden giden bendim.
''Bilmem daha önce hiç labirente inmedim.'' Sinirli bir sesle devam etti. ''Söylesene Shaila,o odadan çıkmak için daha iyi bir fikrin var mıydı ? ''
''Daedalus kusursuz zekaya sahip bir dahi. Bu kadar basit yapılar ve basit çıkışlar inşa etmiş olması bana çok mantıksız geliyor. Doğru yolu bulmak daha zor olmalıydı. Bu gittiğimiz yerde iyi şeyler olmayacağını seziyorum.'' Üzerime atlamaması için sakin bir sesle konuşmuştum. Hades'in çocukları çok çabuk sinirlenip fevri kararlar veren tiplerdi,Marcus'ta da buna şahit olmuştum.
Hiç bir şey söylemeden sinirli bir şekilde nefes alarak adımlarını sertleştirdi. Aslında biraz sinirlenmekte haklı gibiydi,görünürde o odadan başka çıkış yoktu ama işte sadece bir his.
Kapalı alan fobim iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı. Her taraf kapalıydı,iki tarafımızda da küf kokulu duvarlar vardı,çıkmakta olduğumuz merdiven ise çökmek üzereymiş gibi duran,nemden renk değiştirmiş tahta bir merdivendi. Marcus aldığım derin nefeslerin farkına varmış olacak ki arkadan elini omuzuma koyarak beni durdurdu.
''İyi misin ? '' Daha net bana bakabilmek için eliyle çenemden tutup yüzümü kendine doğru çevirdi. ''Hades aşkına dudakların mosmor ! ''
Utancımdan elini ittirerek önüme döndüm. ''İyiyim bir şeyim yok.'' diye saçma sapan kaçamak bir cevap vererek merdiven çıkmaya devam ettim.
Yaklaşık 20 metreyi hiç konuşmadan çıkmıştık. Marcus o kadar sessizdi ki bazen arkamda olduğundan şüphe ediyordum. Az önceki hareketime alınmış olabileceğini düşünmeye başlamıştım. Tamam yaptığım hareket çok kabacaydı ama Marcus'un alınmış olması da çok saçmaydı. Saçmalamaya başladım ben...
''Sende duydun mu ? '' Gözlerini kısarak sonunu hala göremediğimiz merdivenlere doğru dikkatlice baktı.
''Neyi ? '' Alınmıştı işte. Sesi buz gibiydi.
''Makina gıcırtısı gibi bir ses duydum.''
Düşüncelere öyle bir dalmışım ki hiç bir şey duymamıştım. ''Hayır hiç bir şey duymadım.''
Kafası karışmış gibiydi ama belli etmemeye çalışıyordu. Derin bir nefes aldı. ''Önden ben gideceğim,arkama geç.''
''Neden ? ''
''Yukarı da ne var bilmiyoruz,yay kullanan birinin önden gitmesi kafasızlık olur.'' Yine buz gibi bir ses tonuyla cevap vermişti.
Hiç bir şey söylemeden dediğini yaptım. Yetişkin bir Marcus bir cümlesiyle size 3 farklı duyguyu aynı anda yaşatma kapasitesine sahiptir. Emir verir gibi konuşması -aslında gibisi fazla ya neyse- beni delirtecek derecede sinirlendiriyordu. Beni korumak istemesi,hele ki kendini kırmış olmama rağmen hem şaşırtıyordu hem tuhaf hissettiriyordu.
10 dakika daha merdiven çıktıktan sonra kulağıma gelen sesle irkildim. Marcus dönüp yüzüme baktı. Korkup korkmadığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. Kendimden emin görünmeye çalışarak sırtımda asılı olduğunu unuttuğum yayımın üstünde parmaklarımı gezdirdim.
Kendi kendine ''Karşılaşacağımız şey muhtemelen bir yaratık değil.'' diye söylendi.
Kendimi sakinleştirmeye çalışarak derin nefes aldım. Biz merdivenleri çıktıkça gelen mekanik gıcırtılar artıyordu. Nihayet karşıda bir giriş belirmişti ama bunun rahatlatacak ve dinlenmemiz için uygun olacak bir giriş olmadığına emindim.
Girişe doğru yaklaştığımızda gördüğüm manzara karşısında buz kestim. Kapıdan görebildiğim tek şey kocaman demir olduğunu düşündüğüm bir kanattı. Bir an koşarak çıktığımız merdivenleri inmeyi bile düşünmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
خيال (فانتازيا)Hades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...