Devasa fil, sanki daha önceki karşılaşmamızdan bu yana daha bir büyüyüp devleşmişti. Korktuğumu belli etmemek için adımlarımı daha sert atmaya başladım.
"Evet, herhangi bir planı olan var mı?" Ephantus'la aramızda 100 metre kadar bir mesafe kala durmuştuk ama yine de filin sesini bastırabilmek için bağırmak zorunda kalmıştım.
Marcus sert bir sesle cevap verdi. "Bu filin ayakları yere zincirle bağlanmış. Bize yararı mı olur zararı mı olur bilemem tabii."
"O zincirleri kafamıza yersek hiçte yararımıza olmaz." Sesin sahibi İobates'ti.
Marcus'un beni terslemesinden sonra kendisiyle birebir konuşmaktan kaçınıyordum. Bu yüzden İobates'e bakarak konuşmaya başladım. "Umutsuz olmamak gerek. Yakından görmeden kesin konuşamam ama o zincirleri lehimize kullanabiliriz."
Yeniden yürümeye başladık. İobates kararsız bir ifadeyle adımlarını hızlandırdı. Dev file yaklaştıkça içimdeki korku büyüyordu ama bir o kadar da ne olacaksa olsun havasına giriyordum. Sanki ölüme yaklaştıkça ölümün anlamı benim için küçülüyordu.
Ephantus ile karşı karşıya geldiğimizde önünde duran 3. kayıp ruhu yani tapınağın son anahtarını yeni fark etmiştim.
Marcus öne doğru temkinli bir adım attı. ''Bu ruhu hemen öldürüp gidebileceğimiz düşüncesini mantığım almıyor. '' Daha lafı yeni bitmişti ki ruh bizi fark edip diğerlerinden daha farklı kısa bir çığlık atarak Ephantus'un tepesine çıktı. Fil, hortumunu geriye doğru savurarak ön ayaklarının bağlandığı zincirlerini kırdı.
Zincirle bağlı olması bizim için avantajdı çünkü hareketleri kısıtlanacaktı ama bu şekilde zincirleri kırması avantajımızı dezavantaja çevirmişti. Şimdi bizi ezmese bile hareket ederken bileklerine bağlı olan zincirler savrularak bizi yaralayabilirdi. Üstelik bu filin dişleri normalden çok daha fazla uzundu ki o dişler beni neredeyse öldürecekti.
Ephantus yeniden harekete geçerek zincirli ayakları üstünde ayağa kalktı. Başta arka ayaklarını kurtarmak için ayağa kalktığını düşünmüştüm ama zincirlerini kırdıktan sonra ruh bir çeşit büyü yaparak filin tıpkı insan gibi hareket etmesini sağladığını fark ettim. Bir anda çöl kumları havaya doğru kalkarak filin sağ elinde -yani ayağında- iki adet uzun sivri dişten yapılmış bir kılıç oluşturdu.
Marcus ve İobates'e baktım. Artık Marcus'la birbirimize alışmıştık nerede hangi hamleyi yapabileceğini kestirmek benim için zor olmuyordu ama İobates için aynı şeyi söyleyemezdim. Elinde kılıç ya da ona benzer bir şey yoktu. Aksine, birde kiklop olduğu için dengesiz hareketleri olabilir, kaçmak bile isteyebilirdi. O an onu tarafımıza çekmenin çokta iyi bir fikir olmadığı hissine kapılmıştım. Athena'nın ''Kikloplar her zaman iş görür'' lafını hatırlayarak kendimi sakinleştirmeye ve İobates'e güvenmeye karar verdim.
Ruh içten ve tıslamalı bir sesle ''Saldır'' diye emir verdi.
Marcus bana bakarak filin gürültüsünden sesini duyurabilmek için bağırdı. ''Shaila sağ arka tarafa geç, İobates sende sol arka tarafa. Farklı yönlerde olacağımız için biraz da olsa zihnini bulandırabiliriz. Kadını düşürmeye yönelik hamleler yapın ve zincirlere iyi bakın, gerçekten işimize yarayabilirler.'' İmalı bir ses tonuyla konuşmuştu. Kayıp ruh söylediklerini anlamasın diye üstü kapalı bir dille planı olduğunu anlatmak istemişti.
Marcus her ne yapmak istiyorsa zamanı geldiğinde bizi uyaracaktı. Telaşa kapılarak İobates'e baktım. ''Sen neyle dövüşeceksin?''
Keyifli bir şekilde gülümsedi. Elini zırhının cebine atıp bir kaç saniye karıştırdıktan sonra nasıl olduysa beyaz mermerden yapılma kocaman bir kılıcı çıkarak bana döndü. ''Hehe, babam onu benim yerime taşıyor.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...