Yatağımın içinde adeta kıvranıyordum. Marcus'tan nasıl böyle birşey isteyebilirdim ki ? Zaten benden kurtulmak için can atıyordu,ona annemden gelen mektubu anlatsam ya bana deli damgasını yapıştıracaktı ya da direk beni oracıkta öldürecekti. Marcus'u gün içinde bulup konuşmam gerekiyordu ama kendisini kolay kolay şatonun içinde göremiyordum. Ben bu düşünceler içinde can çekişirken Beth'in sesiyle irkildim.
''Tanrıçam ? Uyandınız mı ? ''
Beth'in bana Tanrıça demesi kadar komik birşey yoktu.
''Henüz kendini keşfedememiş ezik bir sözde Tanrıça. Üstelik birşeyleri anlaması için gerizekalı Marcus'a ihtiyacı olan eziğin önde gideni olan bir Tanrıça.''
''Uyandım Beth ama senden birşey isteyeceğim. Lütfen bana Tanrıça demeyi kes. Ben hala bir Tanrıça değilim. ''
Beth'e baktığımda onda bir değişiklik fark ettim. Buraya geldiği gün onu gördüğümde biçimsiz bir hayaletti şu an ise insan formuna bürünmüştü gerçi yine hayaletti ama olsun en azından ellerini kullanabiliyordu. Üzerimden yorganı kaldırırken konuşmaya başladı.
''Peki Tanrıça.. özür dilerim efendim,nasıl isterseniz.''
''Teşekkürler ve seninle konuşmam gereken bir konu var Beth.''
Normal şartlarda gözlerinin olması gereken boşluklar şaşkınlıkla aydınlandı.
''Buyrun ? ''
''Bu önemli bir konu ve bana bazı yerlerde yardım edeceksin.''
Diyerek lafa başladım. Dün annemin mektubunu,çıkardığım sonucu herşeyi bir bir anlattım.
''Yani prens Marcus'la iş birliğimi yapacaksınız ? ama bu çok tehlikeli,o ani kararlar ve fevri davranışlar sergileyen dengesiz birisi.''
''Herkes seni ne kadar da iyi tanıyor Marcus.''
''Başka çarem yok Beth. Gidip Hades'ten yardım isteyemem. Anneme güveniyorum o beni bile bile ölüme atmaz.'' Yani en azından güvenmek istiyorum.
''Peki.. ben size nasıl yardımcı olabilirim ? ''
Ayağa kalkıp odada sıkıntılı bir tur attıktan sonra söze başladım.
''Marcus'la o yalnızken konuşmalıyım ama gün içinde ne yapıyor bilmiyorum. Onu gördüğüm zamanlar genelde rastlantı oluyor. ''
Beth düşünür gibi elini çenesine götürdü.
''Normalde yemek saatinden önce General Lodun ile strateji çalışıyorlardı ama Lodun'un bugün ceza tarlalarında görevli olduğunu duydum. Sanırım bir olay çıkmış. Marcus yemekten önce odasında olabilir. Odasına gitmeniz gerekecek ama kimseye görünmeden giderseniz sizin için daha iyi olur.''
Marcus'un odasına gitmek mi ? Bu fikir hoşuma gitmemişti ama başka bir seçeneğim yoktu.
''Gitsem iyi olacak,Tanrıça Persephone'un yer yüzüne çıkma zamanı yaklaşıyor ona yardım etmeliyim.''
Harika. Artık Persephone'da yoktu. Beth'te yoktu. Yine odamda yalnız kalmıştım. Eli mahkum,akşam Marcus'a ne diyeceğimi düşünmeye başladım.
************************Marcus'un odası tahminlerimce L şeklinde uzanan koridorun en sonundaydı. Kafamda söyleyeceklerimi toplayarak yürümeye başladım.
''Belki de o değildir,yani umarım değildir. Lütfen o olmasın.''
Kapının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Bu kapı diğer odalardan farklıydı ve normal bir kapıydı. Yani benim odamın kapısı gibi taş görünümlü değildi. Yeniden derin nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalışarak kapıyı çaldım ve bir adım geri çekildim.
Biraz bekledikten sonra uyumaktan gözleri mahmurlaşmış bir şekilde Marcus kapıyı açtı. Şirin görünmeye çalışarak ona gülümsedim ama o gerizekalı çok kibar bir şekilde (!) esnedi.
''Ona işi düşen sensin Shaila. Boşver,görmezden gel.''
''Ne var ? ''
''Derdim şimdi ne var da.. neyse.''
'' Marcus,seninle önemli bir konu hakkında konuşmam gerekiyor.'' Diyerek gülümsedim. O ise aynı odunlukla cevap vermeye devam etti.
''Ne hakkında ? ''
''İnsanlar nasıl beyinsiz yaşanır konulu belgesel çekmeye karar vermiş. Başrolde seni oynatmak istiyorlar onu sormak için gelmiştim.''
''Önemli bir konu,içeriye girebilir miyim ? ''
Suratında yine o bilindik ukala gülümse oluştu.''Geç.''
İçerisi düşündüğümden çok farklıydı. Her tarafta kitaplar vardı,girişin sağ tarafındaki duvarı boydan boya bir kitaplık kaplıyordu ve her rafı kitaplarla doluydu. Kitaplığın önünde üstünde çeşitli haritaların olduğu çalışma masası vardı. Girişin tam karşısında ise dağınık bir yatak vardı.
Marcus çalışma masasının önünde bulunan koltuğa oturdu,bende karşısına oturdum.
''Eee neymiş benle konuşman gereken önemli konu ? ''
Marcus karşımdayken az önce kafamda toparladığım tüm cümleler uçup gitmişti. Gözlerinin içine bakakalmıştım,ne kadar uzun zaman bakıştık bilmiyorum ama Marcus ortamı dağıtmak için birşeyler saçmalamaya başladı.
''Shaila bak baştan anlaşalım,az önce kapıda ki gibi yapmacık olma lütfen.''
''Yapmacıklıktan kastın ne ? ''
''Yani bana gülümsemeye çalışma. İkimizde benden nefret ettiğini biliyoruz.''
En azından ruh halimi anlayabiliyordu,güzel. Kendisine karşı olan hislerimde de yanılmıyordu yani.
''Tamam her neyse.Öncelikle Marcus senin özel gücün ne ? ''
Şaşırmış gibi suratıma baktı.''Geçen gün anlamış olman gerekirdi,gölge.''
Lanet olsun ki yanılmıyordum. Yapacak birşey yoktu. Bana o yardım edebilirdi,hoş etmeyecekti ya neyse.
''Bak sana anlatacağım şeyden sonra beni öldürmeyeceğine ve kaçık olduğumu düşünmeyeceğine söz ver.''
''İstediğin olsun patates,her neyse anlat.'' diyerek güldü.
''GERİZEKALI.''
Mektubu,mektuptan çıkardığım anlamı,kısacası herşeyi ona anlatmaya başladım. Konuşmam biter bitmez bir kahkaha patlattı.
''Elime düştün yani öyle mi ? ''
Cümleden anladığım kadarıyla kaçık olduğumu düşünmüyordu,güzel. ''Malesef,bana yardım edecek misin ? '' diye cevapladım.
''Bilmem,aslında bana gelip yalvarman hoşuma gitti.''
''Sana yalvarmadım.''
''Saçmalama Shaila tabii ki de seni babama söyleyeceğim.''
Zeus aşkına,ne yapmıştım ben böyle ? aptalın tekiydim. Kendi kuyumu kendim kazmıştım. Ona gelip bunların hiç birini anlatmamam gerekiyordu. Kendimi kurtarmak için bir şeyler saçmalamaya başladım.
''Marcus ! Söz vermiştin.''
''Verdiğim söz seni öldürmeyeceğim ve kaçık olduğunu düşünmeyeceğim hakkındaydı hala sözüme sadığım. Yemekte görüşürüz.'' diyerek pis bir kahkaha attı.
O odadan çıkmıştı bense aptal gururum yüzünden onu durdurmamıştım. Muhtemelen şu anda Hades'e ona anlattıklarımı ötmek için can atıyordu. Yapacak birşey yoktu,son dualarımı ederek yemek salonuna doğru yürümeye başladım.
Salondan içeri girdiğimde Marcus direk bana bakıyordu. Persephone eliyle yanındaki boş sandalyeyi işaret etti. Orası şu an oturmak isteyeceğim son yerdi çünkü Marcus'un tam karşısıydı. Sandalyeye oturduğumda Hades beni hiç umursamamıştı bile,demek ki Marcus henüz söylememişti. Bir ruh tabağıma 3 parça Ambriosa bıraktı.
''Baba biliyor musun Shaila'nın bizden sakladığı birşey varmış.'' diyerek bana doğru bakıp sırıttı.
Ben bu sırada boğazıma kaçan Ambriosa parçasıyla boğuşuyordum. Marcus'un cümlesi Hades'in ilgisini çekmişti.
''Ya neymiş o ? ''
Elimi kalbimin üstüne koydum bu sırada Marcus ile göz göze geldik. Eğleniyor gibiydi.
''Söyle de bitsin artık.''
''Duyduğum kadarıyla Shaila Olimpos'ta Apollon'dan Arp dersleri almış. Bunu neden bize hiç söylemedin Shaila ? ''
Gerizekalı. Dalga geçiyordu benimle. Doğruyu söylemek gerekirse rahatlamıştım,derin bir nefes aldım.Bu sırada Persephone konuşmaya dahil oldu.
''Ne güzel Shaila,bir gün bana çalabilir misin ? ''
''Tabii ki Tanrıçam, odama gidebilir miyim ? ''
''Ama Shaila daha hiç birşey yememişsin neden odana gitmek istiyorsun ? '' Tabii ki bunu söyleyen Marcus'tu.
''Gidebilirsin Shaila.'' Hades öfkeyle oğluna döndü. Ben çoktan masadan kalkıp odama doğru yol almıştım bile.
Odamın içinde sıkıntıyla volta atmaya başladım. Ne yapacaktım ki,acaba gidip hafıza nehrine mi atlasam ? Sulu bir ölümüm olur en azından,kuru kuruya gitmem. Kaç tur attığımı ne kadar süredir odamda olduğumu bilmiyordum. Ben düşüncelere dalmışken kapı çaldı.
''Lodun elinde koca bir giyotinle Shaila'nın üstüne yürüyordu. Dur diyordu Shaila,yapma diyordu. Ama Lodun dinlemiyordu.''
Kapıyı açmamla Marcus'un içeriye dalması bir olmuştu,neye uğradığımı şaşırmıştım.
''Ne yaptığını sanıyorsun sen ?! burda işin ne ?! ''
''Kusura bak,biraz ani bir giriş oldu ama babam odana girdiğimi görürse iyi şeyler olmayabilir.'' Ukala ukala sırıtarak kapıyı kapattı.
''Tamam da neden geldin ? ''
''Ufak bir anlaşma yapmaya geldim.'' diyerek yatağımın ucuna oturmuştu.
''Ne anlaşması ? ''
''Konuya girmeden önce birşey belirtmek istiyorum Shaila. Yemekte babama senin hakkında söylediğim cümleden sonra keşke surat ifadeni görebilseydin.. Çok tatlıydın.. tıpkı patates gibi.''
Utançtan suratımın yandığını hissettim.''Marcus saçmalamayı kesecek misin ? ne anlaşması ? ''
''Tamam tamam,birlikte hafıza nehrine gideceğiz ama bir şartım var.''
''Ne ? ciddi misin ? şartın nedir ? ''
''Şu Olimpos'ta ki kutlamada senin yanına gelen bir kız vardı.. Neydi adı Tahta mıydı her neyse işte. Beni onunla tanıştıracaksın.''
Ha ? Yoo hayır hayır bu hayatta olmaz. Thaila'yı kullanamazdım.
''Unut bunu Marcus,hayatta olmaz. Arkadaşımı senin pis emellerine alet edemem.''
Kollarını iki yana açıp pis pis sırıtarak cevap verdi. ''Başka şansın var mı Shaila ? Bana ihtiyacın var.''
Haklıydı. Ona ihtiyacım vardı.
''Belki de buradan sağ çıkamam,kabul etmekten başka çarem yok.''
İç çekerek ''Tamam. Kabul,tanıştıracağım.''
''Yarın gece seni almaya geleceğim,hazırlıklı ol.'' Göz kırparak odamdan çıktı.
''Marcus,sen hayatımda gördüğüm en gerizekalı varlıksın.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysium'un Sırrı
FantasyHades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini ödeyeceksin.'' Öfkeden göz bebekleri saydamlaşmış ve Karanlıklar Lordu'nun sembolü olan mor renge bürün...