Julie’nin gözünden
Bugün cenaze günü. Düğünden sonraki gün Luke’la beraber uçakla döndük. Düğünün üstünden 2 gün geçmişti ve buraya geri gelmek bütün dengemi bozdu. Tam Avustralya saat dilimine alışıyordum ki,Londra’ya geri döndük. Tanrım saat farklarından gerçekten nefret ediyordum. Luke’a Sydney’de biraz daha kalması için ısrar ettim çünkü tur 1 ay sonra başlayacaktı ve ailesini bir süredir görmemişti ama yalnız gitmemi kabul etmedi. Bunu çok takdir etmiştim ama yine de onu ailesinden çaldığım için çook kötü hissediyordum.
Düğünden sonraki günün sabahı, Celeste neler olduğunu öğrenmek için çok erkenden gelmişti. Ona anlattığımda, hemen uçak biletlerini almam için ısrar etti. Ondan sonra, Jack’le balayı için gitmek zorundaydı. Bana sarıldı ve arayı açmamamız için telefon numarasını verdi.
Luke ailenin geri kalanına da olanları anlattı ve hepsi beni yatıştırmaya çalıştı. Çok tatlı ve destekleyicilerdi ama insanların bana acımasından hoşlanmıyordum. Luke’un Londra’ya döneceğini duyunca çok üzüldüler ama anlayış gösterdiler.
Valizimizi toplayıp havaalanına gittiğimizde herkes çook üzgündü. Liz ağlıyordu çünkü aylar sonra oğlunu yalnızca 1 hafta görebilmişti. Luke’un babası ağlamamak için kendini zor tutuyordu ve Luke un sırtına hafifçe vurduktan sonra Liz’i sakinleştirmeye çalıştı. Ben ise şakalar yapıp depresif ortamı neşelendirmeye çalışıyordu. Vedalaştıktan sonra, Luke’la uçağa binip 21 saatlik bir uçuşa daha hazırlandık.
Ve şimdi aynanın karşısında elbisemi düzeltiyordum. Sade siyah bir elbiseydi. Dizlerimin üzerinde bitiyordu. Ayakkabı olarak süet bootie’lerimi giymiştim çünkü çok rahatlardı ve boyumun biraz uzun olmasını sağlıyorlardı.
Nicki ve Jasey de geri dönmüşlerdi ve onları gördüğümde, ağlamayı kesememiştim. Menajerimi ve köpeğimi ne kadar özlediğimi onları görene kadar fark etmemiştim. Jasey Luke’u gördüğü için çok heyecanlanmıştı ve sürekli kuyruğunu sallıyordu.
‘’Bebeğim, gitmeye hazır mısın?’’ diyo sordu Luke,kucağında Jasey vardı. Siyah bir tişört,siyah dar pantolon,siyah Vans’larını giyiyordu ve saçına mükemmel bir şekil vermişti.
Saatime baktım. 11:20’ydi. Cenaze 12’deydi.
‘’Uhm evet.’’ dedim omzumu silkerek ve çantamı alıp telefonumu içine koydum.
‘’Bu arada çok güzel görünüyorsun.’’ dedi hafifçe gülümseyerek.
‘’Teşekkürler.’’ dedim yanağını öperek.
Nicki ve Paul çoktan oradalardı,herkesin yerinde olduğundan emin oluyorlardı. Geriye bir tek herkesin yerleşmesini beklemek kalıyordu.
-
-
-
-
Paul cenazenin Leverton and Sons cenaze evinde olmasına karar vermişti. İşin garip tarafı,annemin cenazesi de burada olmuştu.
Taksi şoförü cenaze evinin önünde durunca aynadan bize anlayış dolu bir bakış attı. Luke adama teşekkür etti ve parayı verdi.
Kolunu bana sardı ve birlikte eve gittik. İçeri girdiğimizde, Paul kırmızı ve şiş gözleriyle orada duruyordu.
‘’Julie!’’ dedi ve bana sarıldı.
‘’Selam Paul.’’ gülümsedim ve ben de ona sarıldı.
‘’Nasılsın?’’
‘’İyiyim,sanırım.’’ omuz silktim. ‘’Ya sen?’’
‘’Daha iyi olabilirdim.’’

ŞİMDİ OKUDUĞUN
That Song; Luke Hemmings(TÜRKÇE)
FanfictionJulie Higgins ile tanışın. Evet, Paul Higgins deki Higgins. Dünyadaki en büyük boyband grubu One Direction'un biricik tur menejeri. Julie Paul'un yeğeni ama Paul'u 10 yıldır görmedi. Julie 16 yaşında ve küçüklüğünden beri sanat sektörüne bir sevgi b...