11. Bölüm: Mesajın İsmi

36 9 1
                                    

Bugün pazar ve biz evde çok sıkıldığımız için pikniğe gideceğiz. Evet bütün lanetim gitti bu yüzden gel keyfim gel. Doğum günüme gelemediği için bu sefer pikniğe gelmesi için Bora Amir'i çağırdı. Artık sabredeceğiz bir süre. Bizimkilerle beraber sepet hazırlamak çok eğlenceli. Hepimizin eli lezzetli olduğu için ayrı ayrı yemekler yapıyoruz. Can ve Ece malzeme ve abur cubur alıp geldiler. Bora'ya Amir'i çağırmasını o orda yayılırken çalışmayacağımı yardım etmesi gerektiğini söyledim. Aslında bende arayabilirdim ama diğerleri bende o malum kişinin telefon numarası olduğunu bilmiyor. Amir'de geldikten sonra 'Neyin Nesi' açıp yemek yapmaya başladık. E tabii müzik olmadan olur mu? Tabi ki olmaz. Bora ve Amir portakal suyu sıkarken ben ve Can kurabiye hamuru hazırlıyoruz. Tabii biz bunları yaparken Mete ve Ece kilerin derin yağmur ormanlarına benzeyen bölümünde piknik sepetini arıyordu. Burası Can'ın evi olduğu için bize göre doğal olarak dağınık. Hem de çok. Özellikle odası o kadar dağınık ki oraya en son 1 ay önce girdik. Sonunda Mete ve Ece sepeti bulduğunda biz 2. kurabiye tepsisini 8 dakika önce fırına sürmüştük. Bora ve Amir 1. tepsideki kurabiyeleri kaplara koyuyordu ve şarkı değişmişti. Mete'yle Ece hemen sepeti Amir'in eline atarcasına tutuşturdu ve bizimle beraber abur cuburları dolaplardan çıkartmaya başladı. Amir'in yüzündeki şok olmuş ifadeyi görüce bir kahkaha patlattım. Amir aynı ifadeyle bana dönünce ellerimi teslim olmuş gibi havaya kaldırıp dudaklarımı birbirine bastırıp gülme isteğimi bastırdım ve önüme döndüm. Uzun bir sessizliğin ardından fırının alarmı çalışınca hepimiz çığlık attık. Ve en sonunda ben kurabiyeleri almak için gittim.

''Ahh!''

''Ne oldu?!'' dedi Ece.

''Elini yaktı.'' dedi Amir. Haklıydı. Elim çok acıyordu. Hemen Amir'le Mete yanıma geldi. Ece musluğun soğuk tarafını açtı. Sanki daha önce sözleşmişlerdi. Amir ve Mete benimle uğraşırken Can tepsiyi çıkardı ve tezgaha koydu. 

''Yanık merhemi nerede?'' dedi Mete.

''Banyo dolabında.'' 

Mete Amir'e burada kalmasını söyleyip beni banyoya götürdü. Bu sırada parmağımı sanki zehirli bir akrep solmuşta acile gidiyormuşuz gibi tutuyordu.

''Gel bakalım.'' dedi Mete dolabı açıp.

''Geldim bakalım.'' O elime Yanık merhemi'ni sürerken bir konuşmaya başladım.

''Benimle ilgilenmesi hiç hoşuma gitmiyor.'' kimden bahsettiğimi anlamıştı.

''Benimde.''

''O buralardayken içime sıkıntı basıyor.''

''Benimde. Ama unut onu. Pikniğe odaklan.''

''Tamam. Sargıya da sar istersen.'' dedim parmağıma bakarak.

''Sargı bezi varsa olur.'' dedi gülerek.

İçeri girdiğimizde sepet hazırlanmıştı. Sadece bizim hazırlanmamız gerekiyordu. Hepimiz ışık hızında odalarımızı çıktık ve aynı anda aşağı indiğimizde aradan 7 dakika geçmişti

 Ben, altıma açık mavi yırtık kot üstüme beyaz askılı crop üzerine de ne olur ne olmaz diye kareli koyu yeşil ve beyaz biraz uzun gömlek giyip altıma spor ayakkabı seçmiştim. Yanıma da siyah sırt çantamı almıştım.

Ece, üzerine diz altı çiçek motifli yeşil bir elbise giyip hasır omuz çantası almıştı.

Mete, siyah kısa kollu tişört ve siyah yırtık kotun üstüne kırmızı gömlek giymişti.

Bora, kısa kollu siyah kapüşonlu tişört altına mavi kot giymişti. Elinde de sepet vardı.

Can, beyaz tişörtün altına siyah kot ve ne olur ne olmaz diye siyah deri ceket almıştı.

Güneş Tutulması (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin