25. Bölüm: Uydurmalar

16 6 0
                                    


Ece ve Bora'nın doğum gününden sonra Canan teyzemler üç gün burada kalacaklarını söylediler. Çünkü biz uzun süredir gelip burada kalmalarını istiyoruz. Yeni uyandığımda eski günlerdeki gibi kitaplığımın önündeki koltukta uyuyan Su'yu ve yatağımın sağ tarafında uyuyan Toprağı ve Alev'i görmek her ne kadar sevindirse de Alev'in ayak ucunda yatıp ayağını Alev'in çenesine koyan Toprağı görünce onun için üzüldüm. Çünkü Alev eğer ondan önce uyanıp o ayağı orada görürde ilk önce apartmanı sallar sonra yetmez Toprağın beynini patlatır. 

Hemen yatağımdan kalkıp Su'nun yanına gittim.

''Su.''

''Anne beş dakika daha ya.''

''Su ne annesi kalk çabuk.''

''Güneş. Ay ne biliyim uyku sersemiyim beynim nöronlarıma küs.''

''Su şimdi senden ilk Toprağa sonra da Toprağın sağ ayağına bakmanı istiyorum.''

Su dediğimi yaptığında gözleri fal taşı gibi açıldı ve sessizce gülmeye başladı.

''Şimdi Toprak'ı uyarmamız lazım.''

''Aman Güneş. Boş ver Alev onun beynini patlatsın. En azından Dünyadan bir geri zekalı eksilmiş olur.''

''Komik ama trajikomik.''

''Bak şimdi. Alev uyansana!''

Alev hareket etti ve gözlerini araladı.

''Öf ne var Su?''

''Üzerine bakar mısın canım kardeşim?''

Alev üzerine baktı ve bizim zavallının ayağını gördü. Ve anına ağzını açtı.

''Toprak!'' diye uzunca bağırdı. E tabi Toprak yerinden sıçradı. 

Benimde hemen telefonum çaldı. 

*Metekuş Arıyor...*

''Alo Mete.''

''Alo Güneş gelmiyor musun?''

''Nereye?''

''Okula.''

''Okula mı? Bugün cumartesi değil mi?''

''Hayır Güneş bugün cuma.''

''Ne!''

''Geliyorsan acele etmen lazım geç kalıyoruz.''

''Siz önden gidin. Ben gelirim.'' telefonu kapattım.

''Su ben okula gidiyorum.'' siyah kotumu, okul formamı ve çantamı aldım ve annemlerin odasında giyinip çıktım. Aşağıya indimde karşımda Mete'yi gördüm.

''Mete.''

''Selam.''

''Sen gitmedin mi?''

''Hayır. Diğerleri gitti. Bizde hemen gidelim hadi.''

''Tamam.'' ve yola çıktık.

''Yemek yemedin değil mi?'' diye sordu Mete.

''Hayır hemen çıktım.''

Mete çantasını karıştırdı ve bir sandviç çıkartıp bana uzattı.

''Bu ne?''

''Öğlen yemeğim.''

''Niye bana veriyorsun?''

 ''Okulun çiftliğinde at beslersin diye.'' diye dalga geçti.

''Mete ben bunu almam.''

''Bal gibide alırsın.''

''Mete ciddiyim.''

''Sence ben şaka mı yapıyorum. Al şunu seni yerken göreceğim.'' deyip sandviçi elime tutuşturdu.

''Ama ben aç değilim.''

''Tamam o zaman. Okulda yersin.''

''Tamam.'' deyip çantama koydum. ''Şimdi koşmaya başlamazsak ilk ders bizim için hayal, yeni sınıfımız idare odası olacak ama.''

''E koşalım o zaman.''

Yaklaşık beş dakika koştuktan sonra okula vardık ve içeri girdiğimizde herkes bana bakıyordu. Birden Mete'nin telefonu çalmaya başladı. Mete ''evet, tamam, neredesiniz?, tamam geliyoruz.'' gibi şeyler söyleyince iyice meraklanmaya başladım.

''Ece. Sanat sınıfındalarmış Amir'i de çağırın ve gelin çok acil dedi.''

''Tamam Arıyorum Amir'i.''

Amir'i de çağırdıktan sonra sanat odasına vardığımızda Amir gelmişti ve herkes Ece'nin telefonunda açık olan sayfaya bakıyorlardı. Oturdukları yere yaklaşınca sitenin okulun haber sitesi olduğunu gördüm.

''Sorun ne?'' diye sorduğumda herkesin yüzü bana döndü ve hepsi şakındı. Ben Ece'nin yanına oturduğumda Ece telefonu bana verdi. Telefona baktığımda bir fotoğraf açıktı. Fotoğraftakiler de... Ne?! Amir ve bendim. Ben Amir'in evindeki büyük koltuğa bacaklarımı uzatıp yan bir şekilde oturmuştum Amir ise ayak ucumda oturup ben telefonumla ilgilenirken bana bakıyordu.

''Bu dün doğum günümüzde siz bizi kandırıp ayağım burkuldu şakası yaptığınız zaman çekilmiş ve sayfada paylaşılmış.'' diye açıkladı Ece. ''Altındaki yazıyı da okumak isteyebilirsin.'' Alttaki yazıyı okumaya başladım.

''Aşk imkansız olan birçok şeyi mümkün kılar.

Artık bu çifti görünce bu sözü doğruluyorum. İkisini yan yana ilk okulun kantininde didişirken görmüştüm ve kesin en büyük düşmanlar bunlar olacak demiştim. Hatta Güneş'in en büyük düşmanı olan Gizem'i bile geçeceğini düşünmüştüm ama yanılmışım. Dün gizli bir numaradan bu fotoğrafı aldım. Bence çok yakışmışlar. Sizce nasıllar? Yepyeni bir haberle görüşmek üzere sevgili okurlarım.''

''Bu sayfanın kurucusu ve yazarı kim?!'' dedim sinirle.

''Pelin.'' dedi Can.

''O zaman Pelin'i bulmaya gidiyoruz.'' dedim ayağa kalkarak.

''Ders başlayacak ama.'' dedi Ece.

Tam o sırada kapıdan nöbetçi öğrenci girdi. ''Arkadaşlar ilk iki dersinize girecek olan Emel hoca hastalanmış. Dersiniz boş.'' deyip gitti.

''Güzel zamanlama.'' dedi Amir.

''Evet. Pelin nerede biliyor musunuz?'' diye sordum.

''Gelirken kütüphanedeydi.'' dedi Mete.

''Tamam. Hadi gidiyoruz.''

Kütüphaneye girdiğimizde içeride Pelin'den başkası yoktu. Hemen oturduğu masada onun yanındaki sandalyeyi çekip oturdum.

''Selam Pelin.'' dedim sahte bir gülümsemeyle.

''Selam hepinize de.'' dedi. Korktuğu ses tonundan belliydi.

''Hiç uzatmadan konuya gireceğim. Son yayınladığın haberi silmeni istiyorum.''

''Silemem.''

''Ne demek silemem?'' dedi sinirle Ece.

''Neden silmem gerekiyor?'' diye sordu Pelin.

''Öyle bir şey yok da ondan. Dün Ece ve Bora'yı kandırmak için yaptık onu. Çünkü doğum günleriydi.'' dedi Amir.

''Üzgünüm. Ben bunu bilmiyordum. Yazdığım gibi, mesaj isimsiz bir hesaptan gönderildi ve gönderdikten sonra hesap silindi. Bakın kötü bir anlamda söylemiyorum ama silmemi istiyorsanız bana canlı kanıt getirmelisiniz. Yoksa okuyanlar bunun iftira olduğuna inanmaz.''

''Yani bunu sana atan kişiyi bulup itiraf mı ettirmeliyiz?'' diye sordu Mete.

''Aynen öyle. Bulursanız beni çağırın yada videoya alın ve bana gönderin. Ben de yayınlayayım.''

''Tamam. Sağ ol Pelin. Biz sana haber veririz.'' dedim.

''Tamam. Bekliyor olacağım.''

Muhteşem. Hayatımıza yeni bir atraksiyon girdi resmen. Cidden müthiş.

Güneş Tutulması (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin