5. Bölüm: Karşılaşma

59 12 0
                                    

Bugün cumartesi. Hepimiz bugün biraz yorgunuz. Hepimizin üzerinde halsizlik var. Bu yüzden 14:00'da sinemaya gitmeye karar verdik. İlk önce markete gitmem gerekiyordu çünkü sinemadan gelince onlara waffle yapacağım. Ama onların haberi yok. Sinemaya gitmemize 3 saat  var, hemen gidip gelirim diye düşünerek yola çıktım. Zaten çok fazla bir şey almayacaktım. Sadece sos, yumurta, süt ve kabartma tozu almam gerekiyor. Diğer malzemeler evde vardı. Markete vardım ve alacağım malzemeleri aldım. Kasaya geldiğimde sadece Esra ablanın kasası boştu. Hemen önüme biri geçmeden kasaya geçtim ve Esra ablayla konuşmaya başladık.

''Fesatların fesatı gelmiş, hoş gelmiş.'' dedi.

Bende gülümseyerek ''O fesat çok mutluymuş. Hoş bulmuş.'' dediğimde bütün kasiyerlerle birlikte bende gülmeye başladım. Sonra Esra abla konuşmaya başladı.

''Ay kız biliyor musun? Bizim mahalledeki Ayşe var ya,'' diyerek girdi söze. Ayşe mahallenin en tatlı kızıydı. Herkes onu çok severdi. Bense ondan nefret ederdim. 

''Ee evet. Ne olmuş ki?'' dedim.

''Evleniyormuş!'' dedi birden.

Bende şaşkınlıkla ''Ne! Nasıl ya? Onun erkek arkadaşı mı vardı?'' diye art arta sıraladım soruları.

''Varmış. Mahalleden iyi saklamış.'' dedi. Haklıydı. Çok iyi saklamış. Birden arkama birinin geldiğini hissettim. Biraz uzundu. Büyük bir ihtimalle erkekti. Ya da mahallenin uzun kızı Zeynep'ti. Göz ucuyla arkama baktığımda erkek olduğunu gördüm. Tanıdıktı. Ama bizim erkeklerin hiçbirine benzemiyordu. Birden konuşmaya başladı.

''Esra abla aslında ben bir kere Ayşe'nin mahalleye biriyle el ele girdiğini görmüştüm.'' dedi. AMAN TANRIM!! Bu Amir. Burada ne işi var bunun? Birden arkama döndüm ve bağırmaya başladım.

''Ne işin var senin burada?! Sen akılsız mısın?! Laftan anlamaz mısın?! Ben sana bir daha yanımıza ya da benim yanıma gelmeyeceksin demedim mi?!'' diyerek bağırdığımda Amir'de Esra abla kadar şaşırmıştı. Sonra Amir gülmeye başladı.

''Kendi mahallemdeki markete gelmek suç mu? Bunu bilmiyordum.'' dedi.

''Ne?! Buraya mı taşındın? Ah tanrım...'' deyip poşetleri aldıktan sonra marketten sinirle çıktım.

Bu da neydi şimdi!? Sürekli karşılaşacak, sürekli birbirimizi görmek zorumda mı kalacaktık? Düşüncesi bile kötü. Ne yapacağım ben? Apartmandan çıkmayayım. Ya da hayır ben dairemden çıkmayayım. Yok yok, ben odamdan çıkmayayım! Onun yüzünü görmemek için her şeyi yaparım. O çirkin, midemi bulandıran yüzü görmemek için her şeyi yaparım. Ondan nefret ediyorum! Ben hızlı hızlı yürürken evin önüne varmıştım bile. Daireme girdim ve saate baktım. Hala 2 saat 40 dakikam vardı. Orda 20 dakikamı harcamıştım. Bu çok can sıkıcı bir durum.

Hemen aldım malzemeleri mutfağa saklayıp bana kıyafet bulması için Ece'yi çağırdım. Bana altıma giymem için siyah yırtık bir kot üstüm içinse siyah üzerinde soluk renkli bir motor resmi olan bir tişört, içine de beyaz uzun kollu bir tişört seçti. Sonra dairesine gidip takmam için birkaç tane yüzük ve kolye getirdi. Hava biraz soğuktu. Bu yüzden hepimiz kalın kıyafetler giyecektik. Aklımda hala Amir'le karşılaşmamak için neler yapabileceğim vardı. Bu düşünceleri aklımdan silmeye çalıştım. Filme odaklanmak istiyordum. 'Enola Holmes'  filmine gidecektik. Saat 14:00'ı gösterdiğinde yola çıkmış hatta içeri girmiştik. Bora her zamanki gibi en büyük boy mısırı, içecek olarak en büyük kolayı kendine almıştı. Biz diğerleriyle 4 tane orta boy mısır ve küçük teneke kola almıştık. Bora kesin film arasında tuvaletten çıkamayacaktı. Hepimiz bundan adımız gibi emindik. Film bitti ve ben hala filmin etkisi altındaydım. Enola'nın dövüş sahneleri aklımdan çıkmıyordu. Hepsi büyüleyiciydi. Çıkışta biraz alışveriş yaptık ve bu gün bizim dairede kalmaya karar verdik. Ece'nin annesiyle benim annem çok iyi anlaşıyordu. Zaten hepimizin babası balığa gittiği için anneme onlarda kalmasını söyledi. Yani bu gece fesatların pijama partisi vardı. Bizim daireye geçtiğimde annem çoktan Ecelere geçmişti  bile. İlk önce herkes kendi dairesine gidip pijamalarını giydi, sonra benim daireme geldiler. Evden çıkmadan önce anneme waffleları yapmasını, eve zaten hemen geleceğimizi söylemiştim ve zaten öyle yapmıştı.

''Waffle mı? Pizza mı?'' sorusunu sorduğumda hep bir ağızdan ''WAFFLE!'' demişlerdi. 

Bora ''O zaman pizzayı şimdi söyleyelim zaten biz bitirdiğimizde anca gelir.'' demişti. Biz de onayladık. Ben ziyafetleri getirdiğimde hepimiz aç piranha gibi 10 saniyede bitirmiştik. Herkes bitirdiğinde birbirimizin yüzlerine baktık ve gülmeye başladık. Hepimizin suratı çikolataya bulanmıştı. Biz elimizi, ağzımızı yıkadıktan hemen sonra kapı çaldı ve Bora'nın söylediği gibi pizza geldi. Hepimiz pizzaya bayılırdık. Bu yüzden hiç yadırgamadan 1 büyük boy kalın hamurlu karışık pizzayı bitirmiştik. Ve Mete konuşmaya başladı.

''Güneş bir şey sorabilir miyim?'' dedi

''Tabii. Sor.''

''Bir şey mi oldu? Markete gidip geldiğinden beri böylesin. Alışverişte de hep düşünceliydin. Ne oldu?'' dedi. Pizza boğazıma kaçtı ve öksürmeye başladım. Neden bir şey olduğunda hemen anlamak zorundalardı?! Küçük çaplı öksürük krizim bittiğinde Mete'ye döndüm ve cevap verdim.

''Yoo. Hiçbir şeyim yok benim.''

''Güneş, hepimiz yalan söylediğini biliyoruz. Ne oldu? Anlat.'' dedi Ece.

''Tamam'' diyerek başladım. ''Bugün birini gördüm.''

''Kimi?'' dedi Can.

''Amir'i'' dediğimde hepsi aynı anda ''Ne?'' diye bağırdı.

''Buraya taşınmış.''

''Bizim mahalleye mi?!'' dedi Mete.

''Evet. Markette karşılaştık. Ağzının payını verdim ama beni dinleyeceğini hiç sanmıyorum.'' dedim.

''Dinlemez tabii.'' dedi Bora.

''Bu konuyu yarın konuşsak.'' dedi Can. ''Saat 12. Benim uykum geldi.'' hepimiz onu onayladık ve uyumak için kalktık.

Biz Ece'yle Gece ve benim odamıza uyuyacaktık. Can, Mete ve Bora ise  Dolunay'ın odasında uyuyacaktı. Herkes uyuduğunda bir tek ben uyuyamamıştım. Aklım yarın bizimkilerin soracağı sorulara cevap bulmakla meşguldü. Ve sonunda gözkapaklarımın ağırlaştığını hissettiğim an gözlerimi kapatıp uykuya daldım.

Güneş Tutulması (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin