Bölüm 5

385 37 3
                                    

Deniz artık ayağa kalkıyordu. Üç hafta hareketsiz yatmanın bedeninde oluşturduğu uyuşukluğu üzerinden atmıştı. Kendi odasından Fatih'in odasına yürüyor onu hala camların ardından görüyordu. Bu durum Deniz'e işkence gibi geliyordu. Fatih'e dokunamadığı her saniye içi parçalanıyor ve bu parçalar kalbine batıyordu.

Yatmaktan sıkıldığı için yatağından kalkıp odada dolandı. Fatih'i özlüyordu. Fatih, kaç kere onun kalbini kırıp arkasına bakmadan gitmişti bilmiyordu ama yine de kalbi onsuzluğa bir türlü alışamıyor alışmak da istemiyordu. Bu yüzden yalnız olmasını fırsat bilip odasından çıkarak koridor boyu yürüyüp Fatih'in kaldığı odaya geldi. Etrafta kimse olmadığı için kapıyı açıp içeriye girdi. Buraya girmesi yasaktı ama Deniz bu saçma yasağı kabullenecek değildi. Serdar'ın ısrarla bu odaya girmemesi gerektiğine dair sözlerini umursayacak da değildi.

Sessizce Fatih'in yanına yaklaştı ve yüzünü inceledi. Yüzü parlaktı, sağlıksız görünüyordu ama kendisininki gibi bir çökme yoktu. İri dudakları hafif aralıktı. Deniz elini uzayan sakallarında gezdirdi. Sonra yanaklarında ve şekilli kalın kaşlarında. O yakışıklı yüzünü iyice aklına kazımak ister gibi dokunuyordu. Gözlerinden iri damlalar döküldüğünde kendini serbest bırakarak ağladı. Şu anki hallerine, asla yaşayamayacak oldukları mutluluklarına, boşa geçirdikleri zamana ve kaybettikleri her şeye ağladı.

"Fatih," diye fısıldadı. Belki de onu duyabiliyordu. Belki iç dünyasında kapalı kalmıştı. Deniz öldü sanmıştı. O yüzden yenilmişti virüse. Fatih güçlüydü, o bu virüsü yenecekti biliyordu.

"Seni gördüğüm ilk an ne düşündüm biliyor musun? Böylesine huysuz ve kaba bir adamın iliği benim de böyle olmama neden olursa ne yaparım diye düşündüm."

Kendi söylediğine tebessüm etti.

"Ama o anda da biliyordum. Hatta ondan önce de. Seni tanımadan bile aslında senin kalbimde olduğunu hissediyordum. Öyle bir zamanda geldin ki bana, seni unutmak, senden vazgeçmek mümkün olmadı. Sana bir çok kez sorun çıkardım. Ama sen gelmemek üzere gittiğinde bile bana geldin. Hani bana diyordun ya, benim bir parçam sendeyken senin nasıl olduğunu hep merak edeceğim, diye. İşte o parça beni hep sana getirdi. Beni tekrar bırakamazsın. Duyuyor musun? Tekrar gitmene izin vermeyeceğim. Cehenneme bile gitsen gelip seni bulacağımı ve yeniden hayatına sızacağımı unutma.."

Deniz'in o saniye kulağını bip sesleri doldurdu. Yattığı yerden aniden kalkan ve onun boğazına yapışan Fatih'in korkunç görüntüsü ve nefessiz kalışıyla gözlerini kocaman açtı.

"Öldün sen! Öldün. Rüyasın sen!"

Fatih'in bu sayıklamaları arasında Deniz'in gözleri yuvalarından fırlayacak gibiydi. Kalbi güm güm atarken sadece nefes almak istiyordu. Ama boğazındaki eller buna izin vermiyordu. Deniz Fatih'in virüsün etkisinde olduğunu biliyordu. Elinden kurtulmaya çalıştı ama beceremedi. Neredeyse bayılmak üzereydi.

"Deniz!"

Arkasından gelen sesin sahibi oldukça şaşkın bir şekilde Fatih'e bakarken hemen yardım çağırdı. Birden odaya bir sürü mavi önlükle adamlar doldu ve Deniz'i Fatih'in ellerinden aldılar. Deniz öksürerek yere çöktüğünde derin derin nefesler aldı. Gözleri kararmıştı. Serdar onu kolundan tutup odadan çıkardığında Deniz onun ne kadar üzgün ve bitkin olduğunu gördü. Deniz o an bu odaya neden giremediğini anladı. Fatih'in sadece bilinci kapalı değildi. O, saldırganlaşmıştı. Bu gerçeği ondan sakladığı için Serdar'a öfke duysa da hiç bilmemeyi tercih ederdi.

"Bu nöbetler daha önce de oldu. İlk hafta bilinci tamamen kapalıydı. Sonra öfke nöbetleri başladı. Onu uyutmak zorunda kaldık. Eğer böyle giderse, ondan kurtulmak isteyecekler. Bu haliyle oldukça tehlikeli." dedi ağlamaklı bir sesle. Deniz dönüp uyku ilacının etkisi altına girmiş ve çoktan uyumuş Fatih'e baktı. Biraz önce onu öldürmeye çalışan adamla arasında hiçbir benzerlik yok gibiydi. Yutkundu ve gözlerindeki yaşları silmeye gerek duymadan Serdar'a baktı.

"Bunun olmasına asla izin vermeyeceğim."

Kararlıydı. Gerekirse kendisini bunun için feda edecekti. Fatih yoksa, Deniz de olmayacaktı!

"Zamanımız azalıyor Deniz. Onun her uyandığında nasıl bir tavır sergileyeceğini bilmemek yukardaki insanları tedirgin ediyor. Şu an bir bulaşıcılığı yok ama ilerisini öngörememek bizi bir belirsizliğe sürüklüyor. Bir an önce o formülü alamazsak Fatih'in ölüm emrini verecekler. Bunu ben yapmasam da başkası yapacak."

Deniz sert bir hamleyle adama dönüp onu boğazına yapıştı. Tıpkı bir aydır yapmak istediği gibi. İyice sıktı.

"O zaman o formülü bulacağız! Senin konumun askerliğin istihbaratın benim umrunda bile değil. Eğer sen bulamazsan ben bulacağım!" dedi ve odasına gitti.

Dolaptan çantasını alarak hastaneden çıktı. Burasının askerleri -en azından hayati tehlikesinin önem taşıdığı askerleri- tedavi ettikleri bir askeri hastene olduğunu öğrenmişti. Deniz de ülkesi için buraya getirilmiş biri olarak görüldüğü için sonuna kadar ayrıcalıklı davranılıyordu. Hala tam iyileşememiş olmasına rağmen kolayca hastaneden çıktı. Gözleri bir taksi arıyordu fakat nasıl ve nereye gideceğini bilemedi. Şu an otobüse binecek parası bile yoktu. Önüne kadar gelip duran bir araba dikkatini çekti ve eğilip içindekine baktı.

Mila?

"Atla hadi." dediğinde Deniz düşünmeden arabaya bindi.

"Bir planın var mı?" diye sordu Deniz. Mila da bir istihbarat askeriydi ve o da Fatih kadar tecrübeliydi. Deniz'in aklından ne geçiyor anlamış olmalıydı ki peşinden gelmişti. Onların bir ara ortak çalıştıklarını öğrenmişti ve bu bilgi Mila'yı deli gibi kıskanmasına neden olmuştu.

"Aslında evet. Şu muayenenin sahibi doktor bizim tek şansımız olabilir Deniz. Martin sürekli olarak Ankara'da kalmıyor. Onun asıl hayatı Toronto'da ama buradaki adamı o doktor. İşlerini onun aracılığıyla hallediyor."

Deniz anladığını belli edercesine kafasını salladığında devam etti.

"Son iki haftadır adamın düzenli hastasıyım. Adam bir psikiyatrist. Martin'in onu özel olarak seçtiğini düşünüyorum. Böylece insan davranışlarına ve ilaçların insanlar üzerindeki etkilerine daha fazla hakim."

"Peki ben ne yapacağım?"

"Muayeneyi her gittiğimde daha detaylı inceledim. Arka odaya açılan tek bir kapı bile yok. Büyük ihtimalle sizi götürdükleri mahzene gizli bir yerden giriliyor ama oraya doktordan başkası giremiyor."

Deniz derin bir nefes aldı. Araba durduğunda geldikleri yere baktı. Doktorun muayenesine gelmişlerdi. Mila orayı gözleyerek tekrar söze girdi.

"Doktor her öğlen 12 de yemeğe çıkıyor. Ama bazen dışardan da söyleyebiliyor. Onun dışında muayeneden asla ayrılmıyor. Sadece tek bir asistanı var. Onun bize yardımcı olmasını işimizi kolaylaştırırdı. Ama bu da imkansız. O bir sivil. Korkuları ve endişeleri yüzünden bizi satabilir, hata yapabilir ve en önemlisi ölebilir. Sivillere zarar vermeyi göze alamayız."

"Ben de bir sivilim." dedi Deniz kayıtsızca. Mila ona bakıp güldü.

"Sen Fatih'e bulaştığın anda sivil olmaktan çok uzaklaştın."

Haklıydı. Zaten o da kendini masum bir sivil olarak göremiyordu. Fatih'i kurtarmak için elinden ne geliyorsa yapacaktı.

Mila cebinden ona bir kimlik çıkardı. Üzerinde kendi resmi vardı ama bilgiler kesinlikle Deniz'e ait bilgiler değildi.

"Doktorun temizlikçisi aniden işini bıraktı," dönüp ona göz kırparak devam etti.

"Bu yüzden de doktor muayene için yeni bir temizlikçi arıyor. Bu görevi sana vermek çok tehlikeli ama adam beni gördüğü için başka şansımız yok. Tabi bir de bu operasyonu iki kişi yönettiğimiz için. Bundan Serdar müdürün haberi olursa beni kesinlikle sürgün eder."

Deniz kafasını sallayıp tekrar kimliğine baktı. Bu iş için kendini inanılmaz derecede hazır hissetti. Onlara bunu yapanların cezasını vermek için can atıyordu...

GÖÇEBE  2 TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin