Bölüm 20

307 35 2
                                    

Fatih arabanın sallantısıyla ara ara gözlerini açıyordu ama uyku, yorgunluk ve acı onun tüm direncini düşürüyordu. Ateşler içinde yanıyormuş gibi hissediyordu. Karnına bastırdığı kanlı bezin sıcaklığıyla vücudundaki kan basıncı yükseliyordu.

"Sen akıllanmazsın. Şimdi ne olacak biliyor musun? Dünya bu virüsle uğraşırken biz anlaşmaya uymadığımız için yaptırımlara maruz kalacağız. Sana bin kere o adama dokunma dedim!"

"Kes artık... Başımı, ağrıtıyorsun." diyerek yavaşça soludu Fatih. Serdar'ın söylenmesini bu haldeyken çekecek değildi. Artık ne dünya ne de virüs umrunda değildi.

Araba durduğunda Serdar gelip kapısını açarak ona yardım etti. Tüm uzuvları işlevini yitirmiş gibiydi. Önce biraz yalpalasa da binaya girdiğinde daha güçlü hissetti kendini. Bayılmadan önce gelen son gayret gibi çıktı merdivenleri. Geldikleri evin kapısını çaldığında Fatih neredeyse kendini bırakacaktı ama nihayet kapı açılana kadar sabretmişti. Kapıyı açan kadın ona şaşkınca bakıp, "Senin burada ne işin var?!" diye bağırdığında Fatih artık kendini bıraktı ve öne doğru düştü. Uykunun o tatlı huzuruna teslim oldu.

Yine aynı kabusları göreceğini düşündüğü uykusunda gördüğü sadece Deniz'in yüzüydü. Ona gülümseyen parlak yüzü Fatih'in vücuduna kan, ruhuna can oluyordu sanki. Deniz bir ara kaybolur gibi olduğunda Fatih'in sanki nefesi kesildi. Kollarını ona uzatıp durdurmaya çalıştı. Peşinden koştu, koştu, koştu. Durmak bilmeden nefes nefese kalana kadar koştu. Acılar içindeydi. Kalbi ağrıyordu. Sanki yeniden terkedilmiş, kimsesiz kalmış gibiydi. En son İpek'ini kaybettiğinde böyle bir acı yaşamıştı. Deniz'in de ellerinden kayıp gitmesine mani olacaktı. Zor da olsa o gücü kendinde bulacak ve Deniz'i geri kazanacaktı.

Karnında hissettiği acıyla inledi ve rüyasından terler içinde uyandı. Gözlerini açtığında Kerim baş ucunda bir şeyler yapıyordu. Elinde tuttuğu şey dikkatini çekti. Karnına saplanan bıçağın parlak yüzü sanki onun bu haline alayla bakıyor gibiydi. Kerim, Fatih'in alnında biriken terleri silerken ona tebessüm etti.

"İyisin iyi. Bıçak ciğerini parçalayabilirdi."

"Keşke!"

"Derya lütfen!"

Kerim kafasını karısına hızla çevirip onu susturan bir bakış attığında Derya somurtarak kollarını büyüyen göbeğinde birleştirdi. Fatih bu görüntüye tebessümle baktı. Deniz'e gitmeden önce ufak bir meseleyi de çözmek istemiş bu yüzden Derya'nın yanına gelmişti. Onunla konuşmalıydı. Tabi kendini şu an olduğundan daha iyi hissedince. Kerim onun yarasına dikiş atarken ufakta olsa bir acı hissetti. Bölgeyi uyuşturduğunu tahmin ediyordu. İşi bittiğinde geri çekildi ve Fatih'e baktı.

"Bunun nasıl olduğunu bilmeme gerek var mı?"

"Ne demek gerek var mı? Tabiki bileceğiz. Kendini neden bizim evimize attığını da söyleyecek." diye atıldı Derya. Onun bu siniriyle nasıl başa çıkacağını düşünen Fatih iki kardeşin ne kadar zıt olduğunu bir kere daha gördü.

"Ya sen ya da şu kapıda bekleyen sevimsiz arkadaşın hemen şimdi her şeyi anlatacaksınız. Deniz'i bulaştırdığınız pis işlerinize bizi de bulaştırmanıza izin vermeyeceğim!"

Eliyle karnını tutup soluklanarak yatağın karşısında duran kanepeye oturdu Derya. Fatih bulunduğu yere ruhu yeni geliyormuş gibi hissetti. Bu oda birden ona tanıdık bir şeyler getirdi. Yanındaki insanlardan sıyrılıp burnuna dolan kokuyu gözlerini kapatarak derin derin içine çekti. O ana kadar Deniz'i ve kokusunu bu kadar özlediğini farketmemişti.

"Biliyorsunuz ben bir askerim. Son görevimi yerine getirirken ufak bir kaza oldu ama buraya onun için gelmedim." dedi kısık sesiyle. Dikişleri ve karnı hala sızlıyordu.

"Neden geldin o halde?" diyen Kerim'in meraklı sesini karısının öfkeli sesi bastırdı.

"Bak eğer Deniz'in yerini öğrenmek için geldiysen," demişti ki Fatih'in gülmesiyle kaşlarını çatarak sözlerinin devamını getirmedi. Fatih bu kısa gülüşün bedeninde yarattığı derin acıyı hissedince eli istemsizce karnına gitti. Birkaç saniye dinlendi ve merakla sözünün kesilme nedenini bekleyen kadına baktı.

"Derya hanım ben zaten Deniz'in yerini biliyorum. O Almanya'ya gitmeden önce de biliyordum. Ben istihbaratçıyım hatırlarsanız."

Derya biraz bozulsa da belli etmemeye çalışarak kollarını yine karnının üzerinde birleştirdi.

"O halde neden geldin?" dedi ilgisiz görünmeye çalışarak.

"Çünkü Deniz'le aranızın kötü olduğunu biliyorum ve bazı şeyleri düzeltmeden buradan gitmek istemedim."

Derya oturduğu yerden hızla ayaklandı ama hemen duraksayıp eliyle karnını tuttu. İşaret parmağını Fatih'e uzatarak sinirle bağırdı.

"Sakın bana Deniz'in peşinden gideceğini söyleme! Hayır buna kesinlikle izin vermiyorum! Yeter artık. Nelere neden olduğunu görmüyor musun? Şu haline bir bak! Kendine bile hayırın yok. Deniz'i de tehlikeye atıyorsun. Ne olsun istiyorsun? Kardeşim senin yüzünden ölsün mü?!"

Fatih derin bir nefes aldı ve bu kelimelerin doğruluğunu bilse de ilk defa beyniyle değil kalbiyle hareket etmeyi istedi.

"Kardeş kelimesinin bende yeri çok ayrıdır Derya Hanım. Ben canından bir parçayı kaybetmekten nasıl korkulduğunu da iyi bilirim."

Fatih'in gözleri doldu. Kalbindeki acı yıllar geçse de hiç eskimeyecek hiç dinmeyecekti.

"Sizi anlıyorum. Buraya da bu yüzden geldim. Dolaylı yoldan size yaşattığım endişeler için özür dilerim. Bunu henüz kendisi de bilmiyor ama ben Deniz'i seviyorum. Kendi canımı gözümü bile kırpmadan önüne serecek kadar hemde. Benim oradan oraya savrulduğum hayatıma yeni bir gün gibi doğdu. Size şu an saatlerce ona olan sevgimi anlatsam bile bir şey ifade etmeyeceğini biliyorum. Benim yüzümden aranızın kötü olmasını istemem. Bu yüzden size önceden söylüyorum. Gidip Deniz'le evleneceğim."

Derya ve Kerim şok olmuş bir şekilde Fatih'e bakarken o daha fazla burada kalmak istemediği için üzerindeki çarşafı itip ayaklanmak istedi ama keskin bir sızıyla yerine çöktü. Kerim hemen yanında bitti ve koluna destek verdi.

"Bu şekilde gidemezsin."

"Ben Deniz'e her şekilde giderim." dedi karnını tutarak. Serdar odadan çıktığında onu karşıladı ve koluna girip yürümesine yardım etti. Fatih son kez dönüp karnı burnundaki Derya'ya baktı. Gözlerinden gardını düşürdüğünü görebiliyordu. Bu da Fatih için yeterliydi.

Serdar onu evden çıkarıp arabaya oturttuğunda biraz soluklandı. Bedeni onun bu eziyetlerine daha ne kadar katlanacaktı bilemiyordu ama pes etmeden önce Fatih kendi mutluluğuna kavuşacaktı. Serdar arabayı çevre yoluna sürdüğünde hızını biraz yavaşlattı. Elini cebine attı ve çıkardığı şeyi Fatih'e uzattı.

"Bu ne?" dedi Fatih kaşlarını çatarak.

"Bundan sonraki hayatında lazım olacak her şey. Bu seferki bir görev değil Fatih. Yeni kimliğin, yeni evin, yeni işin ömrünün sonuna kadar seni gizlemeye yetecek mi emin değilim. Ortalık çok karışacak. Belki sürekli kaçacaksın belki de kısa sürede üstü kapatılacak. Her şey bir muamma. Ama seni özleyeceğim. Başıma sürekli dert açsan da seninle çalışmak da dost olmak da bana iyi geliyordu. Şimdi git ve kalbinin istediği şeyin peşinden koş."

Serdar Fatih'ten ses gelmeyince "Fatih..." dedi ve kafasını yoldan çevirip Fatih'e baktı. Gözleri kapalıydı. Endişeyle bağırıp kolundan sarstı. Fatih gözlerini araladığında rahatladı ama sinirlenmesine engel olamadı.

"Uyuyor muydun! Konuştuklarımı duymadın yani? Sen..." dedi sinirle. "Sen gerçek bir belasın."

"Yorgunluktan uyuya kalmışım olamaz mı?" dedi Fatih gülmesini zor bastırarak ve kafasını cama çevirdi. Bu tarz konuşmalar onu sıkıntıya sokardı ve ne cevap vereceğini bilemezdi. Yine de Serdar'a bakmadan konuştu.

"Ben de seni özleyeceğim müdürüm."

GÖÇEBE  2 TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin