Deniz odasına sinirle girip elindeki çantayı yere fırlattı. Ellerini saçlarından geçirip nefes alışverişlerini kontrol altına almaya çalıştı. Fatih'in bu kadar ileri gidebileceğini düşünmemişti. Gelip özür dileyeceğine, çiçekler alıp ayaklarına kapanacağına hala Deniz'in sinirleriyle oynuyordu! Yatağına oturup eline geçen yastığı yüzüne bastırdı. O kadar sinirliydi ki bir yerleri kırıp parçalamak istiyordu. Yastık hala suratındayken bağırdı. Gırtlağı patlayana kadar, sinirini alana kadar bağırdı. Ne kadar kolaydı değil mi? Bir insanı istediğiniz zaman bırakıyor sonra da istediğiniz zaman geliveriyordunuz. Her seferinde de o kişinin aynı yerde olmasını bekliyordunuz. Hayır, diye düşündü Deniz. Bu sefer aynı yerde onu bekleyen kişi olmayacaktı. Fatih'i seviyordu ama onunla yeniden beraber olmak istemiyordu. Ona güvenmiyordu. En önemlisi de Deniz'i sevdiğini düşünmüyordu.
Yastığı dağılmış yüzünden çekti. Biraz daha sakindi ama hırsı geçmemişti. Eline telefonu alıp Leo'yu aradı.
"Patron? Sen iyi mi? Hızlı çıktı gitti. Merak etti ben.
Leo'nun endişeli de olsa sesini duymak Deniz'e iyi gelmişti. Derin bir nefes aldı ve cevap verdi.
"İyiyim Leo merak etme. Senden bir şey isteyeceğim. Almanya'da ne kadar tedarikçi firma varsa bana listesini çıkartır mısın?"
"Tamam. Birazdan telefonuna gönderiyor ben."
Telefonu kapattıktan sonra odasından çıktı ve annesinin meraklı bakışları altında banyoya girip sıcak bir duş aldı. Kendine gelmesi uzun sürse de rahatlamıştı. Giyinip saçlarını kurutmak ufak tefek işlerle uğraşmak da dikkatini dağıtmıştı. Telefonuna gelen bildirim sesiyle telefonunu eline aldı. Leo'nun gönderdiği listeye baktı. Uzayıp giden liste gözünü korkutmuştu ama yılmayacaktı. Tek tek bütün tedarikçileri, catring firmalarını aradı. Kaç saati o odada telefonla geçmişti bilmiyordu. Kimi aradıysa ya ellerinde mal kalmamış ya da satışa kapanmıştı. Deniz'in gözleri çaresizlikle yeniden doldu. Son bir kaç numara kalmıştı ki annesinin kapısını tıklatmasıyla irkildi.
"Kızım?" diyerek odaya girdi annesi.
Deniz gözlerini annesinden kaçırarak onun içeri girmesini bekledi.
"Sabahtan beri odaya kapandın. Merak ettim. Ne oldu?"
"İşle alakalı. Önemli bir sorun yok." dedi gözleri telefonundaydı. Bir şeylerle ilgileniyormuş gibi yapıyordu ama aslında annesine bakmaktan kaçınıyordu.
"Hah. Bende tam bu konu için geldim." dediğinde Deniz ağlamaklı olduğunu umursamayıp annesine baktı. Ters gidecek tek bir şey bile onun yıkılmasına yeterdi. Annesinin ona güzel şeyler söylemesini umarak,
"Ne oldu?" diye sordu. Annesi onun halini gördüğünde yanına geldi. İş yüzünden olmadığı her halinden belliydi.
"Deniz, gerçekten bir sorun olmadığına emin misin?"
Kafasını salladı ve gözünden düşen bir damla yaşı anında silerek,
"Sadece yoruldum. Hepsi bu." dedi.
Annesi tebessüm etti ve onu yatağa oturttu.
"O zaman bu haber sana iyi gelecek."
Merakla annesine odaklandı. Gözlerini silip sakinleşmeye çalıştı.
"Baban akşama sana bir sürprizinin olduğunu söyledi. Gerçi ne olduğunu bende bilmiyorum ama sanırım işle alakalı. O yüzden kafana bu konuları takıp üzülmeni istemiyorum kızım."
Deniz'in alnına küçük bir öpücük kondurdu ve ona yanında olduğunu gösteren bir bakışla bakıp odadan çıkarak Deniz'i yalnız bıraktı. Deniz'in bir yanı güçlü olmayı istese diğer yanı bu mağlubiyete teslim olacağını biliyordu. Fatih'in haklı olması onun sinirlerini daha çok bozuyordu. Ama yine de ona yenilmeyecekti. Fatih'e de dediği gibi gerekirse pastanesinden vazgeçecekti ama Fatih'le iş yapmayacaktı. Deniz bu kez duygularına yenilmemeye kararlıydı. Şimdiye kadar aptal bir aşık gibi davranmış olabilirdi ama bu sefer Fatih'i affetmeye niyeti yoktu.
Akşama doğru biraz kendini toparlayıp odadan çıktı. Annesine yemek hazırlamak için yardıma gittiğinde annesinin çoktan masayı donatmış olduğunu görünce şaşırmıştı. Uzanıp masadaki yaprak sarmasından bir tane aldığında annesi eline vurarak onu durdurdu.
"Deniz! Yemeklerden tırtıklamaman gerektiğini kaç yaşında öğreneceksin?" diyerek şakacı bir üslupla kızdığında Deniz de bugün ilk kez gülümsedi.
"Sanırım altmış yaşıma da gelsem bunu yapacağım."
Annesi içeriden elinde tabaklarla çıkıp masaya yerleştirdiğinde bir servis fazla açtığını görünce şaşırdı. Gerçi bu kadar yemeği kendilerine yaptığını düşünmesi oldukça saçmaydı zaten.
"Yemeğe biri mi geliyor?"
Annesi cevap veremeden kapının sesiyle Deniz kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında karşısında babasının gülen yüzünü görünce Deniz de ona karşılık vererek, "Hoşgeldin baba." dedi. Babası içeri girdiğinde Deniz kapıyı kapatacaktı ki bir el kapıyı tuttu. Deniz elin sahibine baktığında başından aşağı kaynar suların döküldüğünü hissetti. Bir kaç dakika o şekilde donuk bir halde Fatih'e baktı. Afallamıştı. Söyleyecek kelime bulamamıştı. Aklındaki sorular beyninin trafiğini kapatmış beynini çalışamaz hale getirmişti.
"Kızım, misafirimizi içeri alsana. Neden dikiliyorsun?" diyerek babası yanına geldi ve Deniz'i arkasında bırakarak kapıyı sonuna kadar misafirine açtı. Misafir mi? Babası misafir demişti değil mi? Bu şaka olmalıydı. Yada trajikomik bir tiyatro oyunu. Deniz elleriyle gözlerini iyice ovuşturup gelenin gerçekten Fatih olmadığına inanmak istedi ama oradaydı işte. Elindeki çiçekleri annesine uzatıyor, annesinin ona gösterdiği yemeklerle doldurulmuş masaya oturuyordu.
"Deniz, ne yapıyorsun kapının önünde geçsene içeri!"
Annesinin sesi sanki bir parmak şıklatması gibi onu kendine getirmiş gibi bulunduğu yere döndü.
"Deniz, bak sizi tanıştırayım. Karşı daireye yeni taşınan komşumuz Jonas Gunhter aynı zamanda Almanya'nın en ünlü pasta malzemeleri tedarikçisi."
Fatih sanki normal bir alman türkçe konuşuyormuş gibi aksanla ona elini uzattı.
"Meraba Deniz Hanim."
Deniz boşta kalan masanın başındaki sandalyeye oturdu ve Fatih'in elini sıkarak ilgisizce bir "Merhaba." dedi. Aslında ilgisiz değildi. Tam tersi fazla ilgiliydi. Fatih'in tüm bunları nasıl ayarladığını hala sorguluyordu.
"Bu sabah ne tesadüf ki kapıda karşılaştık ve hem iş konuşmak hem de tanışmak adına bizim için iyi fırsat oldu. Öyle değil mi Deniz?"
Babasının kendisine seslenmesiyle Fatih'i incelemeyi kesti. Bakışlarını önce babasına ardından boş tabağına çevirdi.
"Kesinlikle." dedi kaşlarını kaldırarak. Bunun bir tesadüf olmadığını biliyordu. Annesi ayaklanarak yemek doldurmak için kalktığında babası da,
"Ellerimi yıkayayım." diyerek oradan ayrıldı. Deniz sessiz geçen iki saniye boyunca o kadar gerildi ki ortamda çıtını çıkarmamak için nefes bile alamadı. Kalbi küt küt atarken sandalyesine uzanan Fatih'in eliyle irkildi. Fatih onu kendi sandalyesine doğru çekti ve kulağına fısıldadı.
"Seni bu gece öpeceğim!"
Deniz daha ne olduğunu anlayamadan sandalyeyi geri yerine ittiğinde odaya annesinin girmesiyle Fatih'in bu edepsiz söylemine cevap bile verememişti. Yanakları kıpkırmızı kesildi. Elleri terliyordu ve önüne konan tabaktan başını kaldıramadı. Asla bulunduğu ortama geri dönemedi. O, biraz önce Fatih'in sıcak nefesiyle kulağına üflediği cümleye takılı kaldı.
Seni bu gece öpeceğim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖÇEBE 2 TAMAMLANDI
Aktuelle LiteraturFatih ve Deniz'in aşkı hız kesmeden devam ediyor. Bakalım ikisi de düştükleri -düşürüldükleri- bu kör kuyulardan çıkıp aşklarına sarılabilecekler mi?..