Titriyordu, her bir damarı çatlayacak kadar hızlı atıyordu. Onu karanlığa çeken şeyin bedenindeki bu yabancı madde mi yoksa gözlerinin önünde sevdiği birini daha kaybetmek mi olduğunu çözemiyordu. Bu acı, tüm bedenini uyuşturuyordu. Kendi karanlığına çekilmeden önceki son görüntü Deniz'in kanlar içinde yerde yatışıydı. Bu da Fatih'in sonu olmuştu. Artık sessizce o karanlıkta ölümü bekleyemeye başlamıştı. Titreyen bedenine inat hala yavaş yavaş atmaya devam eden kalbini yerinden söküp atmak istedi. Tüm hayatından, yaşadıklarından ve hatalarından nefret etti. Neden var olduğunu sorguladı acı içinde. Bitsin istedi. Şu an bunları ona düşündüren bilinci sonsuza kadar kapansın istedi ama içinde beslediği acılar asla son bulmadı.
İçindeki durduramadığı öfke ve acı onu karanlığa daha çok hapsederken saatlerin, günlerin geçtiğini biliyordu. Bilinci hala tam olarak kapalı değildi. Hala çektiği acının varlığını hissedecek kadar ayıktı. Ama uyanamayacak kadar da güçsüzdü. Arada sırada rüyalar görüyordu. Bir keresinde onu muayene etmeye gelen bir doktora saldırdığını görmüştü. Bir keresinde de Serdar denen o ite saldırmıştı. Bunun gerçek olmasını o kadar istemişti ki. Bir de asla peşini bırakmayan bir hayalet vardı. Deniz'in hayaleti. Onun öldüğünü biliyordu ama bu rüyalar artık git gide gerçekmiş gibi bir hal almaya başlamıştı. Bu da canını daha çok yakıyordu. En sonunda dayanamayıp o hayaleti boğdu. Gitsin, daha fazla acı çektirmesin ona, yaralarını hatırlatmasın istiyordu. Rüyalarında gördüğü hayaletin sesinin naifliği, yumuşaklığı ve umudu artık ona iyi gelmiyordu. Onun dokunuşlarını yüzünde, saçında, çenesinde hissettiği bile oluyordu. Onun yanı başında atan kalbini kesik kesik çıkan nefesinin sıcaklığını hissediyordu. Bunun beyninin ona bir oyunu olduğunu düşünüyordu. Belki de o kadar acı çekmişti ki beyni artık ona görmek istediği şeyleri gösteriyor ya da bulunduğu karanlıkta öyle hissetmesini sağlıyordu.
Artık bu karanlıktan kurtulamayacağını düşünmeye başlamıştı. Ta ki bedenine fiziksel bir acı saplanana kadar. Derisinin altına işleyen acıyla tüm vücudu kasıldı. Yeniden titremeye başladı. Alnından terler döküldü. Sanki biri onu lavların ortasında montla bırakmış gibi yanmaya başladı. Vücudunda arka arkaya yaşanan bu patlamalara bedeninin ne kadar dayanacağını bilemiyordu.
Gözleri karanlık dışında küçük bir ışık huzmesi gördüğünde gözlerini açmaya çalıştı. Bir kaç denemeden sonra japon yapıştırıcısıyla yapıştırılmış gibi bir birine bağlanmış gözlerini aralayabildiğinde başında dikelen adamlara kaşlarını çatarak baktı. Karşısındaki adamları tanıyordu. Onun ekibiydi. Uyandığı için seviniyorlardı. Ama o kendinde bir gariplik seziyordu. Yattığı yerden yanındaki birinin yardımıyla yavaşça doğruldu. Kendine gelmeye çalışırken o sesi duydu. Beynine kazınan ve tüm vücudunu öfkeyle sarsan sesin sahibine baktı. Serdar yanına geldiğinde hızla yataktan kalkıp onun üzerine yürümeye çalıştı ama adamları onu omuzlarından kavradığı için sadece onların elinin altında debelendi.
"Seni... geberteceğim!"
Boğazı kurumuştu ve sesi çatallaşmıştı. Öksürerek boğazını temizledi ve debelenmeyi bıraktı. Eski gücü yerinde olsa tüm ekibi bile gelse onu durduramazlardı ama şu an kendini çok bitkin ve sinirli hissediyordu. Vücudundaki sinir patlamasının büyüklüğünden korkuyordu.
"Hakkındır." diyen Serdar'ın sevinçli ve merhametli sesinden nefret etti. Serdar yanına çekinerek geldiğinde onun kravatından tuttu ve yüzüne yaklaştırdı. Çevresindekiler ona engel olmaya çalıştığında bu sefer onlara yenik düşmedi.
"Çekin ellerinizi üzerimden!" diye bağırdı. Bu, ses tellerini de açmıştı ve artık daha rahat konuşacağını düşündü.
"Seninle, göreceğimiz... bir hesap var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖÇEBE 2 TAMAMLANDI
Genel KurguFatih ve Deniz'in aşkı hız kesmeden devam ediyor. Bakalım ikisi de düştükleri -düşürüldükleri- bu kör kuyulardan çıkıp aşklarına sarılabilecekler mi?..