Bölüm 14

318 37 1
                                    

Deniz, sadece uyumak istiyordu. Gözlerindeki ağırlık o kadar yoğundu ki göz kapaklarını kaldırmak mümkün değildi. Vücudu ağrılar içinde sızlıyordu. Sanki biraz da ateşi var gibiydi. Ama kendini uyanmak zorunda hissediyordu. Dışarıda savaş çıkmış da kendisi öylece yatıyormuş gibi huzursuzdu. Biraz zorlanıp gözlerini açtı. Başı hafiften dönüyordu. Sağ elini başına götürmek için çekmeye çalıştı ama metalin sesi kulaklarına dolduğunda kafasını kaldırıp manzaraya baktı. O, neden şu an kelepçeliydi?!

Eğer her zaman yatırıldığı odada olmasa bileğindeki kelepçe ona büyük bir korku verebilirdi. Şu an sadece şaşkındı. O burada hiçbir şeyden habersiz öylece yatarken neler olduğunu çok merak ediyordu. Açılan kapısından giren sarı saçlı biraz kısa boylu ama sevecen adama baktı. Adam onun uyandığını görünce önce şaşırdı ama sonra gülümsedi.

"Demek uyandınız Deniz Hanım."

Deniz onun gülümsemesine karşılık sadece somurttu. Ne kadar kaba birine dönüştüğünü düşünüp üzülmeyi sonraya bıraktı.

"Sen kimsin? Ve ben neden kelepçeliyim?"

Adam ona yaklaşıp, "Ben Emir istihbarat için çalışıyorum. Hemen hemen iki gündür uyuyordunuz. Fazla kan kaybetmişsiniz. Toparlanmanız lazım. Kelepçe konusuna gelecek olursak da, amirimin emri. Siz dinlenmeden o kelepçe çıkmayacak." dedi omuz silkerek.

Deniz Emir'i dinlemedi ve boşta olan eliyle üzerindeki ince örtüyü atarak ayaklarını yataktan sallandırdı. Fatih'i görmesine kimse engel olamazdı. Bu saçma sapan emri veren gerizekalı amir bile!

"Güzel. O işe yaramaz amirine söyle beni hiçbir güç burada tutamaz. Gitmem lazım. Aç şunu."

Deniz istediğinde sevimli bir kedi yavrusu olabilirdi. Sinirlendiğinde de artık bir aslan kadar güçlü hissediyordu kendini. Son aylarda yaşadığı şeyler onu daha güçlü ve cesur yapmıştı. Artık o eski kırılgan ve hasta kız gibi değildi. Tabi kötü yanları da vardı. Eskiye göre daha az hayal kuruyordu. Daha çok somurtuyor, sinirleniyor ve daha az gülümsüyordu.

Emir ondan bir dakika isteyip bir yeri aradı. Karşısındaki her kimse ve ona ne söylediyse rengi attı ve "Tamam amirim." diyerek telefonu kapattı.

"Üzgünüm ama amirimin kesin emri var. Kalkamazsınız."

Deniz sinirle güldü. Boşta olan elini saçlarından geçirdi.

"Eğer hemen beni bu kelepçelerden kurtarmazsan bu hastaneyi senin de o Allahın belası amirinin de başına yıkarım!"

Emir oralı olmayınca Deniz'in bir an gözleri doldu. Fatih'in yanında olmadığı her dakika ona zulüm gibi geliyordu artık ve buna dayanamıyordu.

"Duymuyor musun? Gitmem lazım! Onun yanında olmalıyım ve buna kimse mani olamaz. O amirine bu verdiği saçma sapan emri bir yerine sokmasını istediğimi söyle!" dedi ve ilk defa ettiği bu küfür karşısında şaşkınca tebessüm ederek ayaklandı. Bileğindeki kelepçeyle beraber yatağın kapalı olan tekerleklerini açtı. Hastanede o kadar çok kalmıştı ki bu yatakların dilinden anlıyordu. Arka tekerleklere uzanamadı ama açtıkları da işini görür gibiydi.

"Sen, ne yapıyorsun? Amirim inatçı olduğunu söylemişti ama bu kadarını beklemiyordum."

Deniz'in yatakla beraber kapıya giden görüntüsüne bakmak Emir'e yetmişti ve Amirinin onu azarlayacağını bilse de uzanıp kelepçeyi açtı. Deniz bileğini ovarak odadan çıkıp Fatih'in odasına girdi. Gördüğü manzara ile bir kaç saniye baka kaldı. Fatih yatağında değildi! Yoksa, onun fişi mi çekmişlerdi? Yetişememiş miydi? O neredeydi? Deniz'in her an kalbine inebilirdi. Arkasından gelen Emir'in yüzüne öyle bir ifadeyle baktı ki Emir bir adım geriledi.

"O nerede? Ne yaptınız ona? Konuşsana! Fatih nerede?"

"Amirim bahçede. Serdar müdürümle konuşuyor."

Deniz'in bu cümleyi idrak etmesi bir kaç saniyesini aldı.

Amirim mi? Sabahtan beri bahsettiğin şu amir...

"Senin amirin, Fatih mi?"

Emir çok bilmiş bakışlarıyla eğleniyormuş gibi kafasını sallayıp yanına geldi.

"Evet. Birazdan da gidip onun hakkında iletmemi istediklerini ileteceğim."

Deniz onun uyandığına o kadar sevindi ki Emir'e en sevimli halini göstererek,

"Bence bu biraz bekleyebilir." dedi ve vücudunun izin verdiği ölçüde koşarak bahçeye yöneldi. Ona kavuşmak için deli olan bedeninin heyecanından korkuyordu. Karnına kramplar giriyor, yüzü gülümsemekten ağrıyordu. Tüm vücudu bir anda iyileşiverdi. İçindeki coşku öylesine büyüktü ki Deniz deliler gibi bağırıp dans etmemek için kendini zor tutarak hastane kapısına kadar geldi. Karnındaki derin kesik sızlayınca eliyle oraya dokundu ve birkaç saniye durdu. Sonra da onu gördü. Elindeki siyah demir bastonuyla ayakta durmuş Serdar'la tartışıyor gibiydi. Deniz o an tüm yaralarının iyileştiğini, kalbinin tüm eksikliklerinin dolduğunu hissetti. Boğazını patlatan bir neşeyle adını haykırdı.

"Fatih!"

O kahve gözleri kendisiyle buluştuğunda yüzüne yayılan şaşkınlık Deniz'i eski anılara götürdü. Tıpkı ilk karşılaştıklarındaki gibi bir yüz ifadesi vardı. Öylesine merhamet doluydu. Fakat bu ifade hemen silindi suratından ve anında kaşlarını çattı. Muhtemelen Deniz'in yatağında olması gerektiğini düşünüyordu. Deniz daha fazla dayanamadı. Dayanamazdı! Sabrını taşıran özlemle yanarken Fatih'e doğru koştu. Fatih'in tüm duygu karmaşası yüzünden okunurken, bedeninin eski heybetinde olmamasına ve güçsüzlüğüne rağmen Deniz'e boşta olan kolunu açmayı ihmal etmedi. Deniz, bedenleri çarpıştığında Fatih'in birkaç adım gerilediğini hissetse de kollarını boynuna sardı. Fatih onu belinden kavrayıp kaldırdığında bacaklarını beline doladı ve kaç haftadır hayal ettiği gibi sımsıkı sarıldı. İşte şimdi kalbi kendi toprağındaymış gibi filizlendi. Kokusunu içine çekti. Onunla dolup taşmak istiyordu.

"Seni çok özlemişim." dedi göz yaşları içindeki gözlerini kapatarak. Kalbi ona kavuşmanın sevinciyle acı acı atıyordu. Boynunu tutan elini daha da sıkılaştırdı ve olabildiğinde onu kendine bastırdı. Fatih'ten artık hiç ayrılmak istemiyordu. Bu halde üzerlerine toprak atsalar Deniz yine de Fatih'i bir an bile bırakmazdı.

"Ben de."

Fatih'in nefesini saçlarının arasında hissediyordu Deniz. Sanki derin derin nefesler alıyor gibiydi. Tüm bedeni boynuna çarpan sıcak nefeslerle uyuşmuş gibiydi. Onu kendine getiren şey Fatih'in Deniz'e göre daha ayık olan sesiydi.

"Deniz," dedi Fatih. O kadar sıkı sarılmıştı ki Fatih'in sesi kesik çıkmıştı.

"Sen biraz daha böyle sarılırsan daha kötü şeyler yapabilir, seni öpebilirim. Benim bir otoritem var. Ekibim de dahil herkes bize bakıyor."

Bahçeden kopan alkış sesleri kulağına dolduğunda Deniz utanarak geri çekildi ve titreyen bacaklarını çözdü. Fatih haklıydı. Herkes onlara tebessümle bakıyordu. Serdar bile. Fatih alnına bir öpücük kondurduğu zaman neredeyse bayılacakken Serdar yanlarına geldi. Cebinden çıkardığı şeye dikkat ettiğinde Deniz Fatih'in ona verdiği kolye olduğunu gördü. Bu kolye tamamen aklından çıkmıştı. Serdar kolyeyi Fatih'e uzatıp,

"Senin için değerini biliyorum. Her ikisinin de." dedi ve gitmek için arkasını döndü. Hemen sonra tekrar Fatih'e baktı. Yüzünün bir kaç yerindeki morluklara rağmen zor da olsa gülümsedi.

"Her şeye rağmen, iyiki hayattasın Göçebe."

GÖÇEBE  2 TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin