"Deniz?"
"Hııı..."
Fatih Deniz'i biraz daha kendine bastırıp sarıldı. Ellerinin arasından yeniden kayıp gitmesinden korkuyordu. Artık onu bir an bile bırakmak istemiyordu. Derya'nın sözleri beynini kemirirken babasının geleceğini Deniz'e söyleyip söylememek arasında gidip geliyordu. İçindeki sıkıntının verdiği huzursuzlukla yerinde kıpırdandı. Deniz ise kedi gibi Fatih'in kollarında kendinden geçmiş yatıyordu. Fatih'in bundan hiç şikayeti yoktu. Deniz'in kokusunu, sıcaklığını o kadar özlemişti ki burnunun direğinin sızladığına yemin edebilirdi. Ne ara böyle duygusal olmuş ne ara Deniz'e böylesine bağlanmıştı bilmiyordu ama Deniz sanki o doğduğundan beri yanındaymış gibi hissediyordu. Öteki yandan bu hastanedeki son günleri olduğunu düşündükçe içinde eğreti duran bu huzur bozuluyor yerini varlığına alıştığı rahatsızlık hissi alıyordu. Yarının ne olacağını ikisi de bilmiyordu. Yada onların aralarındaki bu karmaşık durumun ne olacağını bilmiyorlardı. Sanki güneş onlar için yeniden doğduğunda her şeyin büyüsü bozulacakmış gibiydi.
"Ablan buradaydı. Her şeyden haberi var."
Fatih birden söyleyiverdi. Nefes almak ve vermek kadar kısa bir anda çıktı kelimeler ağzından. Sonrasında babasının geleceğini de söylemeyi istedi ama söyleyemedi. Deniz o sırada Fatih'in kollarından telaşla sıyrıldı. Gözlerini şaşkınca açıp Fatih'e baktı. Derya'nın deliye dönmüş olduğunu tahmin etmek zor değildi. Deniz hemen hareketlenip yataktan kalkmak istedi ama Fatih onu tutup tekrar yakınına çekti. Tıpkı gitmeden önceki gece gibi... Fatih o geceyi hatırladığında içindeki arzu şelalesi aniden coştu ve Deniz'e öpecek gibi yaklaştı.
"Sanki buradan çıktığında seni kaybedecekmişim gibi korkuyorum. Bu normal mi?" diye fısıldayarak sordu.
Deniz'in kalemle çizilmiş gibi düz ve zarif dudaklarından gözlerini çekmeye çalışıyordu ama o dudakların tadını yeniden almak istiyordu. Yeniden. Defalarca. Ömrünün sonuna kadar.
"Bence.. Normal olabilir."
Fatih Deniz'in koluna dokunup baş parmağıyla okşamaya başlayınca Deniz gözlerini kapattı. Kalbi böylesine heyecanla ve istekle atarken tek istediği Deniz'e yakın olmaktı. En çok ne kadar olabilirse o kadar yakın olmak.
"Gitme. En azından bu gece yanımda kal." diye fısıldadı Fatih.
Deniz'in bakışları her şeyi anlatıyordu. O da en az Fatih kadar hevesliydi kalmaya. Aralarındaki zaman kayıplarını telafi etmek istiyorlardı ve ikisinin de artık ayrı kalmaya gücü yok gibiydi.
Fatih onun gitmeyeceğini anladığında Deniz'i kendine daha çok çekip öptü. Uzun ve derinden hissettiği bu öpücükle Fatih'in bedeni uyuşuyor gibiydi.
Deniz elini kaldırıp Fatih'in uzayan sakallarına dokundu. Fatih sanki yeniden hayat bulmuş gibiydi. Bu parmakların iyileştirici etkisiyle kendinden geçti. Damarlarında dolaşan virüsün etkisi altındayken o kadar çok kabus görmüştü ki bu yaşadığı şeyin gerçekliğini sorguluyordu. Fatih bir daha bu travmayı atlatabileceğini düşünemezken Deniz'in varlığıyla yeniden hayat bulmuştu. Bu mutluluğa kalbi daha fazla dayanamayabilirdi. Çünkü böylesini daha önce hiç yaşamamıştı. Özellikle İpek'ten sonra.
Fatih dudaklarına değen gözyaşlarıyla kaşlarını çatarak geri çekildi. Deniz'in ağladığı görünce şaşırdı. Ama bunun acı yüzünden değilde mutluluk yüzünden olduğunu düşündü. Parmaklarıyla yaşları silip yanaklarını öptü. Kafasını olumsuz anlamda sallayarak,
"Ağlama çünkü artık buna izin vermeyeceğim." dedi.
"Kalbim o kadar hızlı atıyor ki, içimde var olan bu hisle nasıl başa çıkacağımı hiç bilemiyorum." dedi hıçkırıklarının arasında. Deniz şu an bir çocuktan farksız görünüyordu. Fatih samimi ve sıcak bir şekilde tebessüm etti.
"Beni bu kadar çok mu seviyorsun?" dedi ukala bir tavırla.
Deniz buna dudak büktü.
"Bunun sadece sevgi olduğunu mu düşünüyorsun?"
Onca şeyden sonra bu basitçe bir sevgi olamazdı. Bu bir bağlılıktı. En başından beri onları bir araya getiren bir bağ. Fatih alnını Deniz'in alnına dayayıp gözlerini kapattı.
"Hayır. Bunun her şey olduğunu düşünüyorum. Hayatımı ele geçiren her şey. Beni ele geçiren, kalbimi, ruhumu ele geçiren her şey."
Deniz uzanıp Fatih'in dudaklarını kendi dudaklarıyla kapattı. Acemi ama sıcak bir öpücük verdi. Utangaç bir şekilde nerede olduklarını düşünüp geri çekildiğinde Fatih ona imayla baktı.
"Ne?" dedi Deniz utanarak.
Fatih ellerini Deniz'in saçlarına götürüp okşadı.
"Her halinle o kadar duru ve güzelsin ki nefesimi kesiyorsun." diyerek hırkasının cebine uzanıp bir bez çıkardı. Deniz Fatih'in elindekine bakarken oldukça şaşırmıştı. Bu sıradan bir bez parçası değildi. Bu Deniz'in hastanedeyken taktığı bandanaydı. Onu giderken kendine hatıra olarak almıştı. Bandanayı burnuna götürdü ve gülümsedi. Deniz'i bırakıp gittikten sonra yada gittiğini sandıktan sonra bu şeyi kaç kere kokladığını unutmuştu.
"Sana bir hatıra bırakırken kendim için bir şey almamak haksızlık olurdu. Buna ihtiyacım vardı. Sen yokken bana güç veren nadir şeylerdendi. Bunu her kokladığımda burnum senle doluyordu."
Deniz tam elini uzatıp yanağına dokunuyordu ki odaya Serdar girdi. İkisi de sinirli bakışlarını ona çevirdiğinde Serdar ellerini yukarı kaldırıp, "Tamam teslim oluyorum." dedi gülerek ve içeri girdi. Fatih onun bu espiri anlayışına göz devirdi. Deniz utangaç bir tavırla Fatih'in yanından kalktı ve karşısındaki sandalyeye oturdu. O sırada Serdar söze girdi.
"Sizi bölmek istemem ama Fatih'in daha fazla aylaklık etmesine de göz yumamam. Fazla zaman kaybettik."
İkisi de aynı anda kollarını bağlayarak kaşları çatılmış bir halde Serdar'ın söyleyeceklerini dinlemeye koyuldular. Serdar bunların güzel bir ikili olmasına tebessüm ederek devam etti.
"Sorun şu ki aldığımız bilgilere göre Martin Ankara'ya gelecek ve Hacettepe'de bir konferans verecekmiş. Oldukça kalabalık bir kitle olması bekleniyor. Martin'in bu konferansı öylesine organize etmediğini düşünüyorum." dedi Serdar.
Fatih yatağında dikleşti, yüzünde ciddi bir ifade belirmişti.
"Yani virüsü orada mı yayacak?" dedi korkuyla.
"Muhtemelen."
"Ha bu arada Deniz," dedi Deniz'e dönerek yüzünde endişeli bir hal belirdi.
"Üzülerek söylemeliyim ki ablanı hastaneye kaldırmışlar. Gebelik sorunları sanırım."
Deniz oturduğu sandalyeden ayaklandı. Ne kadar çok korktuğu gözlerinden belli oluyordu. Fatih'e tekrar geleceğini söyleyip oradan ayrıldığında Serdar'ın bu bilgiyi yalnız kalmak için kullandığını düşündü Fatih.
"Ee? Esas mesele nedir?"
"Martin'in bu çalışmalarını kendi ülkesi de dahil destekleyen ülkeler var."
Fatih bunu tahmin edebiliyordu zaten. Hatta emindi.
"Yani bunu burada durdursak bile başka ülkelerde yayılması kaçınılmaz. Ayrıca," durdu ve sıkıntıyla Fatih'e baktı
"Ayrıca ne?"
"Bizim ülkemiz de bu çalışmalara göz yumacak. Yani Martin'e dokunamazsın."
Fatih dikkatle Serdar'a baktı. Duydukları onun bilmediği bir şey değildi. Devlet onu bu göreve getirdiğinde ondan sadece bilgi istemişti. Martin'e engel olamayacağını biliyordu.
"Biz bu acıları bir hiç uğruna çekmedik." dedi sakince. Serdar'ın bakışlarındaki endişeyi görebiliyordu.
"Bir delilik yaparsan," diyerek olasılıkları sıralamaya başlayacaktı ama Fatih onun sözünü kesti.
"Evet evet. İşkenceler, ölümler, sürgünler ve daha fazlası. Bu senaryoları bilmediğimi mi sanıyorsun? Ama merak etme. Aklımdaki planı hayata geçirdiğimde öldürecek birini bulamayacaklar."
Serdar sıkıntıyla Fatih'e baktığında kimi durdurması gerektiğini düşünüyordu. Martin'i mi yoksa....
Fatih'i mi?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖÇEBE 2 TAMAMLANDI
General FictionFatih ve Deniz'in aşkı hız kesmeden devam ediyor. Bakalım ikisi de düştükleri -düşürüldükleri- bu kör kuyulardan çıkıp aşklarına sarılabilecekler mi?..