Derya bürodan nasıl çıkıp da hastaneye geldiğini bilmiyordu. Hepsini yaparken donuk bir haldeydi. Kerim'le hastanede buluştuklarında Kerim'in de ondan farkı yoktu. Yüzü bembeyaz olmuş ve nefes nefese bir halde hastene koridorunda Derya'ya ulaşıp elini karnına koyana kadar kalbi acıyla atmıştı. Derya onun bu halinden korkmuş elini yanağına götürmüştü.
"İyiyim. İyiyiz tamam mı hareketlerini hissediyorum. Sakin ol. Birazdan NST'ye gireceğim." demişti ve hemşire onun ismini söylediğinde odaya girmişti. Karnına bağlanan bir sürü cihazla bebeğinin kalp atışları ve sancı dalgaları duyuluyordu. Yarım saat NST'de kalıp çıkan raporu alarak Kerim'le doktorun odasına girdi. Derya sedyeye uzanıp doktorun onu muayene etmesine izin verdi. Kerim de hemen baş ucundaki yerini alıp endişeyle ellerini tuttu.
"Durumu nasıl? İyi olacak mı? Neden karımın kanaması olmuş?" diye bir sürü soruyla doktoru darlıyordu.
"Sakin ol Kerim. Bebeğiniz iyi. Sadece biraz suyu azalmış. NST'de gördüğüm kadarıyla sancın yok ki daha 27.haftaya yeni giriyorsun. Doğal olarak açılman da yoktur. Anlaşılan bebeğimiz biraz sabırsız. Ama henüz gelemez."
"Ne olacak peki? Suyumuzu nasıl arttıracağız?" diye sordu Derya. Bir nebze rahatlayarak.
"Şimdi sana bu gün için yatış vereceğim. Serum alman gerekiyor. Ardından progestan iğne ve hap alacaksın. Böylece bebeğimiz de 37. haftaya kadar sabretmiş olacak."
Derya anlayışla başını salladı. Muayenesi bittiğinde Kerim onu odasına yatırdı. İşlemler için gittiğinde bir hemşire geldi ve serumunu bağladı. Derya henüz sakinleşmemişti. Yüreği hala ağzında atıyordu ve elleri hala buz gibiydi. Kerim içeriye girdiğinde koşup ona sarıldı. Saçlarını koklayarak öptü. Kalbi bebeklerine bir şey olacak korkusuyla o kadar acımıştı ki o da hala kendine gelememişti.
"İyisin değil mi? Bir şey yemek ister misin aç mısın? Su, evet ben en iyisi su getireyim sana. Uzansana sen. Yordun kendini. Artık hiçbir şey yapmayacaksın. Ne istiyorsan söyle ben yaparım. Televizyonu açmamı ister misin?"
"Kerim!" dedi Derya bir yerde artık kesmesi gerektiğini farkederek.
"İyiyim ve bir şey istemiyorum. Dediğin gibi dinlenmeye ihtiyacım var. Sakin olur musun artık."
Kerim yeniden onu kendine çekip sarıldı ve dudaklarına kısa bir öpücük bıraktı.
"O kadar korktum ki." diyerek büyük bir nefes bıraktı.
"İkimiz de iyiyiz." dedi Derya gülümseyerek.
Saat akşama yaklaşırken odaya nefes nefese Deniz girdiğinde Derya oldukça şaşırdı. Onu hem çok özlemişti hem de çok kızgındı. Yine de şu an bulunduğu durumu düşünerek kızgınlığını saklamayı başarıp üzerine gelen Deniz'i kucakladı.
"İyi misin? Çok korktum. Küçük canavar nasıl?"
"Demek hamile olduğumu biliyorsun." dedi Derya imayla gülümseyip.
"Evet kısa süre önce öğrendim."
Kerim işleri olduğunu söyleyip çıktığında Derya kardeşiyle yalnız kaldığı için sevindi. Kerim Derya'yı bu konuda asla anlamıyordu.
"Nasıl işlere bulaştın böyle Deniz?" dedi soğuk sesiyle.
"İyiyim abla. Önemli olan bu değil mi? Her şey bitti ve ben çok iyiyim." dedi mutlulukla. Derya onun öylece ruhsuz yatan bedenini gördüğü günü hatırladı. Şimdi iyi olabilirdi ama yarın nasıl olacaktı? Sürekli bu korkuyla mı yaşaması gerekiyordu?
"Önemli olan iyiliğinin sürekli olması Deniz. Sürekli sana bir zarar gelecek diye endişelenmekten artık yoruldum."
"Endişelenme o zaman sende."
Deniz'in omuz silkerek bunu söylemesi Derya'yı çileden çıkardı.
"Yanında o adam varken endişelenmemek mümkün mü? Bak Deniz sana son kez söylüyorum. O adamdan uzak duracaksın!"
"Abla şu halde bile bunu mu söylüyorsun cidden? Ayrıca o adam benim sevgilim!" dediğinde Derya kuşkuyla Deniz'e baktı.
"Sevgilin mi?" dedi gülerek.
"Sana seni sevdiğini söyledi mi? Yada gelecek hakkındaki planlarının ne olduğunu biliyor musun? Sen var mısın o gelecekte Deniz? Buna inandın mı gerçekten? O adam sorumsuz. Yine bırakıp gidecek seni."
Deniz sinirle ayaklandı. Ellerini sinirle saçlarından geçirip kapıya yöneldi. Sonra durup ateş saçan gözlerle Derya'ya baktı.
"Sen ne biliyorsun ki onun hakkında? Bizim hakkımızda. Yaşadığımız şey hakkında ne biliyorsun da böyle gaddarca konuşuyorsun!"
Kollarını birleştirip kardeşine baktı Derya. Onun nasıl değiştiğini görebiliyordu. Bu da canını acıtıyordu.
"Peki o halde ona seninle Almanya'ya gelip gelemeyeceğini sor. Bakalım her şeyi bırakıp seninle gelecek mi? Hiç sanmıyorum."
"Bunu sormama gerek yok. Neden Almanya'ya gidelim ki?"
Derya şaşkınca Deniz'e baktı. Fatih'in ona çoktan bunu söylediğini düşünmüştü. Gerçi Deniz'in normal tavırlarından bilmediğini anlamalıydı. Gözlerini ondan kaçırdığında Deniz yavaş adımlarla Derya'ya yaklaştı.
"Fatih sana söylemedi mi?"
"Neyi?"
Derya buna ne cevap vereceğini düşünürken ortamda soğuk bir sessizlik oluştu.
"Abla?" dedi. Derya'dan ses çıkmayınca tekrar konuştu.
"Neyi söylemedi mi? Yoksa," Deniz şaşkınca orada dikilirken Derya yanaklarını dişliyordu. Deniz'in ona kızacağını biliyordu ama şimdi kızacak sonra ona teşekkür edecekti. Çünkü o adam Deniz'e zarardan başka hiçbir şey getirmeyecekti.
"Babamlara mı söyledin! Gerçekten mi? Bunu nasıl yaparsın!"
"Deniz ben senin,"
"Kes Allah aşkına! Ne diyeceksin? Senin iyiliğin için yaptım mı? Sen kimsin ya? Kimsin sen?! Hayatıma ne hakla bu şekilde müdahale ediyorsun?"
"Bana istediğin kadar kızabilirsin. Seni korumaya çalışıyorum. Bunu ilerde anlayacaksın. Birkaç gün sonra babam burada olacak ve beraber Almanya'ya döneceksiniz. Fatih'e de söyledim ama o bu durumu sana söylemeyerek senden kurtulmayı bekledi demekki. Görmüyor musun? Hayatından çıkıp gidecek olmana tepki bile göstermiyor!" diyerek bakışlarını camdan dışarı çevirdi. Gözlerinin dolduğunu Deniz'in görmesini istemedi. O sadece artık Deniz için endişelenmek istemiyordu. Hepsi bu. Neden kimse Derya'yı anlamıyordu ki?
"Kim gelirse gelsin. Ben hiçbir yere gitmeyeceğim!" diyerek odanın kapısını sertçe çarpıp çıktı Deniz.
Derya kasılan karnını ovarak sakinleşmeye çalıştı. Deniz onu uzun bir süre affetmeyebilirdi ama bunun için değer diye düşündü. Şimdiye kadar kardeşini korumak için her şeyi yapmıştı. Bundan sonra da yapmak için asla çekinmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖÇEBE 2 TAMAMLANDI
General FictionFatih ve Deniz'in aşkı hız kesmeden devam ediyor. Bakalım ikisi de düştükleri -düşürüldükleri- bu kör kuyulardan çıkıp aşklarına sarılabilecekler mi?..