Ertesi Gün,
Tüm gün boyunca dalgınlığım üzerimde yalan yanlış okuduğum dosyalara bakmakla geçirdiğim iş günümde, Yağız'ı düşündüm. Son konuşmamızın ardından peşimden gelmesine izin vermeden oradan ayrılıp eve geçmiş ve bir başıma, yapayalnız soğuk yatağımın içinde sabaha kadar oturmuş belki gelir diye düşünmüştüm ama Orhan gelmemişti.
Son bir yıldır girdiğimiz bu çabaların boşa çıkmaya başlamasıyla git gide benden soğumuş, tek odağı bebek olmuştu. Annesinin dolduruşuyla tavırları da bana karşı iyice değişmişti. İlk zamanlardaki Orhan, şimdiki Orhan değildi. Şimdiki Orhan da benim severek evlendiğim kocam değildi.
Git gide yabancılaşıyorduk...
Ve bu canımı ikinci defa, çok fena yakıyordu.
Kabarık, kıvırcık saçlarıma geçirdiğim ellerimle saçlarımı karıştırdım. Saçlarımda kafan kadar karışıktı artık. Her ne kadar Orhan'ı düşünüyor olsam da Yağız'ı daha çok düşünüyordum. Yalnızca Yağız'ı değil, Mehir'i de düşünüyordum. Çünkü dün anlamıştım ki ben en doğru kararı vermişim.
Yağız'a iyi ki zorla Mehir'i seçtirmiştim.
Ama bana yaptıklarının yarası zamanla biraz kapansa da halen ondan nefret ediyordum. Olgunlaşmış olmam ya da zamanın geçmiş olması onu affedeceğim anlamına gelmiyordu. Dün yalnızca karşılaşmış ve konuşmuştuk. Her şey bundan ibaretti.
Saç diplerimde gezinen parmak uçlarım aniden odamın kapısının açılması ve içeriye giren iki kişiden dolayı durmuş, saçlarımdan ayrılmıştı. Karşımda gördüğüm Orhan ile annesi Nurdan'ı görmemle ayaklandım. Şaşkın gözlerimi Orhan'a diktim ancak o gözlerini sıkıca yumup açtı, sabır dilermiş gibi.
Nurdan anne iyice yaklaşıp tam karşımda durdu. Gözlerindeki ifadeyi daha önceden de görmüştüm. Kızgınlık... Ama bu öncekilerden daha farklıydı. İçimde yer edinen o garip korkuyu savarak yüzüme şaşkın bir gülümseme takınıp nazikçe "Anne, seni hangi rüzgar attı buraya?" diye sordum.
Nurdan anne sinirle derin bir nefes aldı. "Yine olmamış."
Tahmin ettiğim gibiydi, yine.
Yüzümdeki gülümseme usulca düşerken "Maalesef," diye mırıldandım.
"Ne yapacağız biz seninle? Daha bir varis bile veremedin üç yıl oldu, üç!" Sinirini dindirmek yerine soluklanıp daha çok sinirlenerek devam etti.
"Bu sana verdiğim son şanstı,"
"Ne?" Kaşlarımı çattım ve Orhan'a döndüm. O donuk bakışlarını yere indirmiş tek kelime etmiyordu. Ondaki bakışlarımı Nurdan anne yeniden kendine çevirecek o kelimeleri söyledi.
"Ben daha fazla varis veremeyen bir kadının oğlumla olmasına müsaade edemem."
"Nurdan anne sen ne diyorsun?!" Öfkeme hakim olamadım ve sesimi yükselttim. Bu yükselişim onu şaşırttığı için durmadım.
"Ben oğlunuzla evlendim sizinle değil ve biz severek evlendik! Sırf sizin istediğiniz olmadı diye bizi ayıramazsınız çünkü biz halen birbirimizi seviyoruz, değil mi Orhan?"
Sesim titriyor, gözlerim doluyordu. Gene de sıktığım yumruklarımla birlikte duruşumu dikleştirip Orhan'dan vereceği cevabı bekledim.
"Ah... Güzel kızım," yanıma dolanan Nurdan anne tek elini yanağıma koydu ve beni kendine çevirerek güldü.
"Aşk, Orhan'ın bebek hasretini doyuramaz. Ayrıca oğlumun artık seni sevdiğinden de emin değilim."
"Siz değil ama ben eminim," inatla Orhan'ı savunarak gözlerimi Orhan'a çevirdim. O ise yalnızca gözlerime bakıyordu donuk donuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖYLE BANA | Texting
Teen FictionSelenophile: Söyle bana, Yağız Arkın. Yağızarkn: Neyi? Selenophile: Sevgilin varken nasıl başka kızlarla birlikte olabiliyorsun? GÖRÜLDÜ ...