Çınar, kafasını dizlerimde daha rahat edebileceği pozisyona getirdikten sonra derin sayılmayacak bir uykuya dalmıştı. Normalde dışarıdayken böyle yapmaz, yani uyuyup da beni bu sessizliğin içinde bırakmazdı.
Sanırım Çağla ile vakit geçirmekten uykusunu aksatmıştı.
Sağ elimi onun saçlarının arasından çekmedim ve bakışlarımı yüzüne sabitlerken anın verdiği huzurla içimi çektim. Çınar, hayatımda kalıcı olmasını hep istediğim ve beni sevmekten vazgeçmeyeceğini bildiğim insandı. Onun hakkını hiçbir zaman verememekten, ona herhangi bir kötülük yapıp da kalbini kırmaktan eski zamana göre iki kat daha çok korkuyorum.
Önceden aklıma eseni yapan birisiydim. Canım acısa hemen kendimi o acıdan uzaklaştırmak için elimden geleni yapardım ve bunu yaparken gözüm pek kimseyi görmezdi.
Ama artık durumu böyle sonlandırmak, olacakları kestirmeden noktayı koymak istemiyorum.
Annemin de istediği gibi çocukluk dönemine uygun hareketlerimin belli bir sınırı olmalıydı. Sınırı koyamıyorsam da bir an önce o dönemden sıyrılmam gerekliydi. Ne de olsa beni seven, hayatına dahil eden insanları üzmeye hakkım yok.
Çınar'dan ayırmadığım gözlerimle düşüncelerimin yayılmasını engelleyip, düşüncelerimi toparlamak isterken, üzerimize bir gölgenin düşmesiyle birlikte bakışlarımı Çınar'dan çekerek kafamı hafif bir şekilde kaldırdım.
"Uyudu mu bu?" Diye sordu Çağla, sesin de hafif bir sinir vardı.
Bu saçma sinirine karşılık kaşlarımı çatmaktan çekinmedim ve onu terslemeden duramadım yerimde. "Niye sordun, görmüyor musun?"
Çağla gözlerini devirdi ve bakışları tekrar Çınar'da durdu. "Ne zaman uyudu? Benim fotoğraf işim halloldu. Çınar'da kalksın artık."
Bu sefer gözlerini deviren kişi ben oldum. "Tabi, senin isteklerin için varız burada." Diye söylendikten sonra boşta olan elimi Çınar'ın yanağına yerleştirdim. O sırada da Çağla söylenmeye başladı. "Benim yanımda da sürekli uyumaya meyilliydi. Gece de aynı şeyi yaparak beni huzursuz etti."
Sanki söyleyeceğim şeyi bilmiyormuş veya tahmin edemezmiş gibi, ona bazı şeylerin farkına varması için sabırla Çınar'ın halini açıkladım. "Yorgun olabilir." Baş parmağımla Çınar'ın yanağını okşarken onu -hiç istemesem de- uyandırmaya başladım. "Çınar, hadi kalk. Çağla geldi."
Beni uğraştırmadı ve birkaç saniye sonra gözlerini açmış, uykusundan arınmaya çalıştı. Kafasını dizlerimden kaldırdı ve çimenlerin üzerinde oturmaya devam ederek Çağla'ya, "Bir yarım saat daha oyalanamadın mı?" Dedi, ses tonu uykusundan ayrıldığı için huysuzluğunu belli ediyordu.
Bu söylediğine kıkırdarken yerden kalktım ve Çınar'ın da kalkması için ona elimi uzattım. Elimi tuttu, ağırlığını bana vermeden ayağa kalktı ve başını eğerek yanağıma yumuşak bir öpücük kondurdu.
Çağla kollarını göğsünde birleştirdi ve huysuz bir tavır takındı. "Eve dönmüyoruz, gezeceğiz daha değil mi?" Bu sorusunu daha çok Çınar'a soruyormuş gibi bir hali vardı ki kesinlikle öyleydi.
Benden hoşlanmaması beni etkilemiyor.
"Günümü sana harcayacağım merak etme," Dedi Çınar ve içine derin bir nefes çekti. "Lütfen, sen de beni fazla yıpratma." Diye ekleyerek uyardı kuzenini. Çağla'nın dudakları geniş bir gülümsemeyle şekillendi. "Tamam canım, tamam."
"İlk önce bir kafeye gidelim... Ya da ilk önce biraz daha burada durup yürüyüş yapabiliriz... Yoksa dondurma mı yesek? Yok, onu en son yapalım." Önümüzde fikirlerini sıralayarak ilerlemeye başladı Çağla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safderun
Teen FictionBeynim ve kan pompasının arasındaki çetin savaşı beynimin galip gelerek sonuçlanmasını isterken kalbim vazgeçmek nedir bilmiyordu ve Çınar için çırpınıyordu. Gerekirse bütün duygularımı yakar yinede kalbimin yeniden Çınar'a ait olmasına izin vermezd...