-7-

14.8K 524 49
                                    


Tam unuttum dersin, karşına çıkar tebessüm eder ve yine bağlar seni kendine... Yine inanırsın; yalan olduğunu bilsen bile.

-Cemal Süreya

  -Keyifli okumalar-

"Ayçaa! Uyanmadın mı hala?" Ayak bileğimden tutup çekiştiren anneme resmen ağlayarak cevap verdim. "Bırak anne sol ayağımı!"

"Kalk dedim sana. Kış da değil ki kış uykusuna yatasın! Kızım kalk!"

Her sabah ama her sabah neden ayak bileğime bu işkence yapılıyordu ki?

"Ya kadın, belki ben özel günümdeyim? Bir bırak rahatça hareket edeyim, lütfen!"

Eminim ki şuan annem ellerini beline yerleştirip bana yandan yandan bakışlar atıyordu.

"Özel gününde olunca benim kızım olmuyor musun? Ayrıca sen şuan hareket ettiğini falan mı sanıyorsun? Sadece yatıyorsun Ayça!"

Hem konuşuyor hemde odamda kendi sesinden farklı sesler de çıkartıyordu! Camı açmasıyla sokakta oyun oynayan çocukların sesi hakim oldu tüm odama.

"Bak, görüyor musun Derya teyzen nasıl da tek başına siliyor camları? Sen bir tek yat kızım. Gidip de Derya teyzene yardım falan etme. Çınar-"

İşte şimdi uykum kaçmıştı.

"Eşekler kovalasın Çınar'ı." Neyse ki bunu kısık bir ses tonuyla mırıldanmıştım da annem duymamıştı. "Ne diye kendi kendine konuşuyorsun?"

Bedenime dolanarak bedenimin bir parçası olmaya hazır hale gelmiş battaniyeden kurtulurken annemle göz göze geldik. "Sakat olduğunu düşünüyordum." Diyen annem odadan terlikleriyle ses çıkarta çıkarta beni yalnız bırakmıştı.

***

"Bilmiyorum ki kanka, görmedim sabahtan beri. İşe gitse gelirdi öğlen arası yemek için. Derya yengeme sordum, o da bilmiyormuş Çınar ağabeyimin nerede olduğunu." Selin, dudaklarındaki çekirdik kabuklarını püskürtürken bende bankta elimi kafama yaslamış bu saatte Çınar'ın nerede olduğunu düşünüyordum.

Tabiikide sadece meraktan yani. Yoksa onu umursamıyorum. Ölsün bana ne ki?

Yine buluşmuştur sarı tavuk Tuğçeyle!

"Senin kuzeninden nefret ediyorum. Neden neden diye peşimden koşturuyor ama o kızdan da vazgeçmiyor. Karaktersiz şey."

Paketteki çekirdekleri hırsla avcuma doldururken Selin asık suratla bana bakıyordu. "Deme öyle. Belki-"

Elimi kaldırarak susmasını sağladım. Beni aldatmıştı, belkisi falan yoktu bu işin. Belki gözlerimle bir şey görmemiştim ama bizzat kendim, kulaklarımla duymuştum.

Gerçi iyi ki görmemişim. Sesleri fazlasıyla kabuslarıma yetiyordu. Zaten beynim de konuşmalarına uygun görüntüleri oluşturuyordu kabuslarımda. Bir de gerçek görüntülerine gerek yoktu.

"Ben duydum diyorum onları ya! Can sıkıntısından değil, canımın yanmasından dolayı gittim ben!" Biraz daha konuşsam yavaş yavaş ağlamaya başlardım.

"Sizin bu saatte burada ne işiniz var?" Çınar'ın sesi arkadan gelirken boğazımı temizleyerek yerimde doğruldum.

Aynı anda,

Ben "Sana ne?" Derken,

"Oturuyoruz, şimdi gidecektik Çınar ağabey." Dedi Selin.

Kaşlarımı çatarak Selin'e bakarken o ise omuzlarını silkmişti. Hesap vermeye bayılan bir kız değildi, değildim. Ben  -annem hariç- kimseye hesap vermezdim. Ama o, Çınar'ı kuzeni olarak değilde ağabeyi olarak gördüğü için açıklama yapmak onun için sorun olmuyordu.

"Sen biraz önden git güzelim, geleceğiz peşinden. Ayçayla biraz konuşacağız." Çınar tatlı tatlı gülümserken, Selin onu dinleyerek ayağa kalkıp ilerlemeye başlamıştı.

Pardon tatlı tatlı değil, mal mal gülümsüyordu.

"Ya beklesene beni Selin!" Arkasından seslenirken niyahet durmuştu Selin. Kaş, göz hareketleri yaparken bir yandan da konuşuyordu. "Konuşacakmışsınız kanka!"

"Ne konuşması kızım? O konuşsun kendi kendine." Bu sefer ona bakarak konuşmaya başladım. "Ben onunla konuşmayacağım."

"Sana fikrini sorduğumu hatırlamıyorum." Çınar bana adım adım yaklaşırken birçok kez yapıldığı gibi geri geri gitmedim. Çünkü yakınlarımızda duvar falan yoktu ki beni orada sıkıştırsın.

"Ben bir karar verdim Çınar a... ağabey." Daha önce bir insana ağabey demek bu kadar zor olmamıştı. Bu yüzden böyle duraksamıştım.

Bir an kendine gelemedi ve boş boş suratıma baktı. "Senin Çınar adında ağabeyin mi vardı? Beni niye tanıştırmadın?"

Gerizekalı.

"Çok komikti, gerçekten. Şimdi çekil şuradan, geçeceğim." Omzundan itip yürümeye başlarken yanımda adımlamaya başlamıştı.

"Canın neden yandı kelebeğim?"

"Bu seni ilgilendirmez."

"Canın neden yandı Ayça?"

"Sana ne?"

"Canımı neden yaktın?"

"Sana- Ne? Ben senin canını ne zaman yaktım be?" Öfkeyle ona bakarken eskilerin açılacağı belliydi.

"Gitmedin mi? Benden gitmedin mi lan?" Bu konu her açıldığında öfkelendiği gibi yine öfkelenmişti fakat umurumda değildi.

"Senden falan gitmedim. Sen beni mecbur bıraktın. Öküz, asıl o nedenleri benim sormam gerekiyordu. Ama bu saatten sonra sormak dahi istemiyorum." Ben kendimi sıkarken, o gözlerindeki kederi saklama gereğinde bulunmuyordu.

"Ne yaptığımı bile söylemiyorsun! Ben ilk defa bir kızın yanında ağlayarak derdimi anlattım. Ben ilk defa altı ay boyunca gözümü yollardan ayırmadım. Ben ilk defa bir kıza yalvardım. Ben ilk defa bir kızdan sevildiğimi hissettim. Ben ilk defa bu kadar çok sevdim." Durdu ve bir süre gözlerime baktı. "Ben tükeniyorum." Diye fısıldadı. Sanki az önceki yüksek sesi ve hızlı cümleleri sorunu çözmüyor gibi yavaşça fısıldamıştı. Fısıltısı omuzlarında ki bütün yükü bırakmak ister gibiydi.

Küçük bir hıçkırığın kaçışına engel olamazken bu sefer kendimi bıraktım. Hep kendimi ve canımı sıka sıka bu hale gelmiştim.

"Sen gittin." Tüm gücümle onu iterek kendimden uzaklaştırırken yanağımda ki tuzlu suya bile acıdım.

"O kızı seçtin sen! O sarı kızı niye benden üstün gördün ki? Neden o, neden? Çınar bir şey söyle. Niye bunu bana yaptın?"

Şaşkınlığı biraz uzun sürsede beni kollarının arasına hapsetmişti. Kollarım onun göğsü ve benim bedenim arasında sıkışmıştı.

"Yapmadım güzelim. Ben hiçbir şey yapmadım."



SafderunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin