-2-

19K 668 129
                                    


Bazen insan öyle özlenir ki; özlenen bilse, yokluğundan utanır.

- Aziz Nesin

-Keyifli okumalar-

Aslında en temiz kalplere sahip insanlar, toplum içinde fark edilmeyenlerinkidir. Kendini ortama kaptırmadan, utangaçlık ve yalnızlıkla baş başa kalmış bu insanlar Dünya üzerinde ki diğer insanlara masumluk hissiyatını veriyordu.

O kadar kötünün arasından iyiyi seçmek bir hayli zorken, bu insanlarda kullanılıp bir köşeye atılmaktan hoşnut olmasalar da güçlü olan zayıf olanı ezmekten çekinmiyordu.

Hayatın kurallarından bir tanesi de buydu belki de...

Masum bir kan pompası, birisine tutuldu mu aynı bu şekilde oluyor, çektiği dertlere rağmen vazgeçmek eylemini yerine getiremiyordu ve her gün bir kere daha kanıyordu. Belki de beyinin en çok kızdığı şeydi çarpıntılarını gerçekleştiren varlığa bu kadar tolerans yapması.

Beynim sürekli kalbime komut veriyor, tozları almam için sıvıştığım onun odasından çıkmam için adeta yalvarıyordu. Galip gelen taraf yoktu. İki organ da çetin bir savaşta acılar çekiyor fakat geri adım atmıyordu.

Neden? Kalbim bir bahanesi olmasını istiyor ama duymaya da cesaret edemiyordu neden bizi aldattığını.

Unut gitsin. Beynimin verdiği komut da buydu. Bütün anılarımı iki cümleye sığdırıp vazgeçmemi istiyordu.

Odasının kapısını sessizce örterken elimde ki bezi sıkmaktan parmaklarım sızlamıştı. Yatağı, masası ve dolabı hala aynı yerdeydi. Biz değişmiştik fakat onlar değişmemişti. Aklımda hala sabahları odasına gizlice girip onu uyandırdığım anılar vardı. O anılara bir tek sahip çıkan aptal ben olmalıydım.

Aynanın karşısına geçerken, bedenim değil aynanın köşesine sıkıştırılmış fotoğraf dikkatimi çekti. Geçen yaz çektirmiştik. Net olarak hatırladığım bir anıydı fakat aynada bulunan fotoğrafta ben yoktum.

Beni ufak bir fotoğraftan da çıkarmıştı demek ki.

Gözlerimin dolmasına izin vermedim. Yutkunurken sadece kalbimin içeride çırpınmasına izin verdim. Zaten kalbim söz dinlemiyordu ki!

Hırsla arkamı dönerken  bir şey yapmak istedim. Odasına girdiğimi anlamasını istedim. Birkaç çekmece daha karıştırırken postitlerin karşıma çıkmasıyla bir kalem alarak aynanın karşısına geçtim.

Sezen Aksu'nun sesi doldu bir anda kulaklarıma ve dudaklarımda ufak bir tebessüm oluştu.

'Beni hoyrat bir makasla, eski bir fotoğraftan oydular. Orada kaldı yanağımın yarısı, kendini boşlukla tamamlar.' 

***

Kapıyı alttan iki kere kilitledikten sonra ayağımda ki terliklerle karşımda ki eve doğru adımladım. Sıkı sıkıya tuttuğum tatlı fanusunu yerlerde parçalayıp, en büyük parçasıyla Çınar'ın kafasını delmek istiyordum.

Ama öncelikle annem o parçaları bana yedirirdi. 

Şimdi dimdik ve ürkek halimle karşısına geçtiğim iki katlı ev bana ilk defa yabancılık hissiyatını vermiş, zorla toparlayıp içime gömdüğüm heyecanımı ortaya çıkarıyordu. 

Biraz sonra kapı açılacak, tatlıyı uzatacağım ve kaçmak için arkamı dö- 

Kapı açıldı. 

Kaçamadım. 

Sanki zaman durmuş ve ben tatlı gibi akşamın sıcağında erimek için sabırsızlanıyor gibiydim. Ellerim terlemeye başlamış, boğazım bir anda kurumuştu. Tahmin ettiğiniz gibi kapıyı açan Çınar'dı. 

Derin bir nefes alarak fanusu ona uzattım ve dudaklarımdan dökülen sözlere engel olamadım. "Yeme diye nefret ettiğin kekten yaptım. Diğerlerine afiyet olur inşallah." Bir an afallasa da fanusu elimden alıp içeride ki şifonyerin üzerine bıraktı. 

Daha önce de gittiğim gibi arkamı dönecek ve eve gidecektim. 

"Neden döndün?" Beklemediğim bir anda bana seslenirken ne cevap vereceğimi düşündüm. 

Sana ne? 

Dönemez miyim? 

Annem çağırdı, ne yapayım? 

Bunları düşündüren sakinliğimin aksine bedenimi saran sinirim ile ona döndüm. Hızlıca onu süzmesine engel olamadığım gözlerimle bedenen pek de değişmediğini fark etmiştim. Altı ay bile yeterdi yüreğinin ortasına konan adamın kokusunu bile hatırlamamaya. 

"Ne?" Diye sordum sanki duymamış gibi. 

"Neden döndün dedim sana." Sakin olması bile ürkütüyordu beni. Neden döndüm ki? Yanlış tanıdığım adamın var olduğunu bilmediğim vicdanını sızlatmak için mi? 

Hayır. Birincisi, annem istedi ve ikincisi, aldatan oydu ben neden evimden uzak kalayım ki? 

"Bu seni ne ilgilendirir?" Gidişim değil de dönüşüm mü merak uyandırmıştı? 

"Artık ilgilendirmez. " Elini saçlarından gergince gezdirdikten sonra soğuk bir ifadeyle, "Sadece merak işte." Dedi. 

"Ne var biliyor musun? Merakın umurumda bile değil, aynı senin umurumda olmadığın gibi." Beynim ayakta alkışlarken, kalbim uydurduğum yalan yüzünden fenalık geçiriyor gibiydi. 

"Senin bu tavırların ne Ayça?" Cevap vermedim. Arkamı dönüp ilerlerken arkamdan şiddetle örtülen kapıyla irkildim fakat dönmemek için zor tuttum kendimi. Şayet kırarcasına örttüğü kapıya bakacak kadar cesarete sahip değildim. Sokağın ortasında daha fazla ağlamak istemezdim. 

Omzuma dokunmasıyla bedenim taş gibi kasılmıştı. Ben arkama dönmeyince önüme geçti. Ben onun karşısında nasıl direnecektim ki? 

Bu sefer gözlerinde gördüğüm saf bir kırgınlık vardı ve Çınar onu gizlemiyordu. 

"Çekip gitmek kolaydı değil mi? Madem gittin bir açıklaması olmalı. Arkanda her gün bıkmadan yollarını gözleyen bu adama bir açıklama borçlusun!" 

Yükselen sesi iyice sinirlerimi yükseltiyordu. Dilime gelen bütün argo kelimeleri yuttum. Ne olursa olsun saygısız ve yıkık gözükmeyeceğim.

Sıkıldı yaptı belki de. Benim siyah saçlarımı öptü kokladı fakat sonradan sarı tutamlar çekmiştir ilgisini. Benim kokum değil de pahalı parfümlerin süslediği omuzlarda soluklanmak istemiştir.  

"Açıklama yapacak olan ben değilim Çınar. O kişi sensin! Ama ben hiç bir bahaneye sığınmanı istemiyorum. " 

O yolları kimle gözledin sen Çınar? 

"Ben ne yaptım da bu hale geldik lan? Ne yaptım? Çok mu sevdim de sıkıldın benden?" 

"Senin gösterdiğin şey sevgi olamaz!" Bütün mahallenin duyması umurumda olmamış ve tüm gücümle haykırmıştım. Ben bunu hak edecek bir şey yapmamıştım. Ne olursa olsun kimse, hemcinsi ve sevdiği kişiden böyle bir ihaneti hak etmezdi. 

Çınar söylediklerimi işittikten sonra gökyüzüne doğru kaldırdı bakışlarını ve derin bir nefes çekti içine.  "Son defa soruyorum sana. Bitti mi her şey?" 

Kısık çıkan sesiyle sorduğu soru, yanan kalbimin üzerine tonlarca ağırlıkta ki buz kütlesini bırakmış gibiydi. Kalbim her türlü acıyordu. 

"Çınar, geliyor musun?" Sarı ve uzun saçları pencereden sarkan kadın söyleyecek sözlerimin katili olmuştu. Ben bu kadını daha önce hiç görmemiştim.

Çınar'ın bakışlarını üzerimde hissedince tekrar evime doğru yol aldım. "Cevap belli değil mi Çınar?" 

Çınarların penceresi ve pencereye sarkan sarı saçların sahibi olan kadın. Bana yabancı ve Çınar'ın tanıdığı kadın. 

Sarı tutamlarına yandığı kadının yanına gidecekti. 

SafderunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin