'Gönderen: ÇınarHer şeyi açıklayabilirim.'
'O gün, orada bizi yanlış anladın sen Ayça.'
'Sadece bir kere izin ver bana. Beni dinle lütfen.'
'Ben seni çok seviyorum. Senden başkasını hiçbir zaman istemedim ve şimdi de istemiyorum.'
'İçinde bana karşı olan hislerin bu kadar çabuk bitemez, bitmemeli. Ufacık bir şey hissediyorsan, yanına gelmeme izin ver.'
Ve Çınar'ı telefonumdan engelledim.
Ne kadar ısrar etse de gözümü kırpmadan engelledim.
Daha fazla beni yaralamasına izin veremezdim. Sanki beni kaktüs sanıyordu beyefendi. Hiç solmayacağımı sanıyordu. Ama yanılıyordu.
"Sil şurayı, iyice bastır. Hıııh!"
Ne yani? Anlamlı bir söz falan mı bekliyorsunuz?
Annemle temizlik yapmaktan daha anlamlı ne olabilir ki?
Oturduğu yerden, "Çınarla uğraşarak, onu peşinden koşturarak dönmüyor bu Dünya Ayça Hanım. Parlat o parkeleri, parlat!" Deyince gözlerimi devirerek sağ elimde olan bezi yanımda ki su dolu kovanın içine fırlattım.
"Ben Çınar'ı peşimden koşturmuyorum. O kendisi koşuyor! Yani aslında Tuğçe'nin peşinden de koşuyor olabilir." Ben elimi çeneme koymuş düşünürken annem ciddiyetine bürünerek sakin bir şekilde konuştu. "Al o bezi oradan."
Her ne kadar sesini yükseltmeyip, sakin olsa da o cümlesinin altında büyük bir ciddiyet yatıyordu. Sen o bezi bir alma, kimse seni elimden alamaz.
Bezi tekrar sıkıp parkelere yönelirken annemin söyledikleri tekrar durmamı sağlamıştı. "Yini islindi Tiğçi'nin pişindin di kişiyir ilibilir. Sen salak mısın kızım? Çocuk o kadar yalvarmış sana be! O gün Çınar için ağlayıp, eve geliyorsun gözüme toz kaçtı diyorsun. Ben de inanayım mı buna zekiye?"
"Ama sende bir karar ver. Salak mıyım, yoksa zekiye mi? Cevap açık aslında." Gözlerimi kısmış anneme bakarken ağzında ki çekirdek kabuklarını yere püskürttü.
Ben daha orayı yeni sildim ya!
"Salaksın Ayça. Gel şurayı da temizle." Diyerek az önce püskürttüğü çekirdek kabuklarını işaret etti. Onun az önce yaptığı hareketi ben yapsam katliam çıkardı burada ayol!
***
Gerginlikle alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırdı genç kız. Elinde ki beyaz kağıtta yazan cümlelere odaklanmış halinden sıyrılarak çalışma masasında ki en yakın arkadaşlarından bir tanesi olan ve birlikte çekildikleri fotoğraftan Çınar'ın çehresine uzun uzun baktı. Fotoğraf uzun zaman önce -liseliyken- bahçede kollarını birbirlerinin omuzlarına atarak gülüşürken habersizce çekilmişti fakat yine de bu samimi fotoğrafı çerçeveye yerleştirip masasının üzerine koymuştu Tuğçe.
Şimdi, altı ay önce katıldığı tiyatro oyunlarından bir rol kapmak için ezberlediği cümleler ellerinin arasındaydı. Altı ay önce, yani Aralık günü Çınar'ın koluna yapışarak yalvarmıştı ezber atmak için.
Çınar her ne kadar bu cümlelerin saçma olduğunu ve bu işlerden hoşlanmadığını savunsa da, arkadaşını kırmayarak kağıttan okumuştu cümleleri.
Tuğçe, büyük bir karamsarlığa bürünmüş halde ne yapacağını düşünüp duruyordu.
Çınar, Ayça'yı çok güzel seviyordu. Ona kıyamazken, Ayça'nın habersizce gidişi yıkımlara sebep olmuştu ve bunu bizzat kendisi görmüştü Tuğçe'nin.
Arkadaşının gözyaşlarını yanaklarından akışını gören ve onları parmak uçlarıyla itinayla silen de Tuğçeydi.
Ayça belki de her şeyden habersizdi fakat bu onu haklı göstermezdi. Bir kere bile olsa dinlemeliydi. Çınar'ın yalvarışlarına çare olarak ona açıklama izni vermeliydi diye içinden geçirdi Tuğçe.
"Ayça," Dedi ve durdu Tuğçe. Arkadaşının suretinde parmaklarını gezdirdi. "Yeniden arkadaşımın hayatını mahvetmene izin veremem."
Çınar'a, kağıdı kaybettim, der geçerdi. Bu belki Çınar'ı üzecekti fakat toparlanabilirdi. Tuğçe, bunun Ayça'nın yaptıklarının yanında o kadar da üzemeyeceğini düşünüyordu.
"Sevgini vazgeçirebilirim Çınar. Vazgeçebilirsin."
***
"Lan ne demek kayıp? Ölürüm anlıyor musun? Ayça'ya anlatmam gerek her şeyi." Çaresizce çırpınan Çınar'ın omzuna elini yerleştirdi Tuğçe.
"Çınar çok aradım o diyalogları fakat bulamadım. Üzerinden baya zaman geçti. Yani kaybetmem normal." Sonucunun iyi olacağına inandığı bir yalanı uydururken ufaktan pişman olmaya başlamıştı Tuğçe. Çünkü Çınar'ın gözleri dolmaya başlamıştı.
"Onu çok özledim ben. Kollarımdan kayıp gitti. Tutamıyorum onu." Omuzları sarsılan adama kollarını doladı Tuğçe. "Ayça kayıp gitmedi ki. Kaçıp gitti. Kaçmayı tercih etti."
Derin bir nefes çekti içine Çınar. Bu cümleler ve derin nefesler ona yardımcı olmuyor, aksine daha çok acı çekmesine sebebiyet veriyordu.
Birkaç adım geriye gitti. Haliyle de Tuğçe'nin kolları arasından çıkmış oldu. "Madem Ayça'ya arkadaş olduğumuzu kanıtlayamıyoruz, o zaman böyle buluşup, sarılıp gözüne batmayalım."
Tuğçe afallamanın verdiği hissiyatla boş boş arkadaşına baktı. Bir kız uğruna resmen daha az görüşmeyi talep etmişti Çınar.
"Ne oldu Çınar? Kağıdı bulamayınca neden böyle oldu? Eminim o kağıdı bulsaydım şuan bana teşekkürler ile sarılan sen olurdun." Öfkeyle konuşurken, Ayça'dan bir kez daha nefret etti Tuğçe.
"Tuğçe saçmaladığının farkında değil misin kızım? Ben, Ayça görüp veya duyup da üzülmesin diye dedim. Yoksa başka bir niyetim yok benim." Çınar'ın gözlerine baktı. Orada kin yoktu. Sevgi vardı. Ama kesinlikle bu sevgi dostluklarından oluşmuştu.
"Çınar, bitti artık. Zorlamanın ne anlamı var ki? Kız seni istemiyor."Tuğçe gerçekleri yüzüne vurarak destek olmak istedi.
Çınar gerçekleri tüm dünayaya duyurmak istedi ve bağırdı.
"Ayça'yı seviyorum!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safderun
Teen FictionBeynim ve kan pompasının arasındaki çetin savaşı beynimin galip gelerek sonuçlanmasını isterken kalbim vazgeçmek nedir bilmiyordu ve Çınar için çırpınıyordu. Gerekirse bütün duygularımı yakar yinede kalbimin yeniden Çınar'a ait olmasına izin vermezd...