~Oy ve yorumlarınızı bekliyorum!~
Sıkıca kenetlediğimiz ellerimizle birlikte koşarken nefes nefese kalmıştık. Dizlerimin sızlaması sonucu bacaklarım isyan ediyordu. Çınar'ın aksine ben fazla yorulmuştum.
Kaldırımın ortasında durup tek adım atamazken ellerimizin birlikteliği sonucu Çınar'da durmuştu.
"Çınar... Yeter artık..." Nefes nefese kaldığım için konuşmakta biraz zorlanmıştım.
Çarşıya gitmiştik ve Çınar ile bir bankta otururken, Çınar'ın romantikliği tutuvermişti ve öyle konuşurken de arkamızda beliren yaşlı bir amca, Çınar'ın beni sıkıştırıp rahatsız ettiğini düşünüp bir elinde köpeği, diğer elinde bastonuyla bizi kovalamıştı.
Tabii koşmaya başlamadan önce Çınar, yaşlı amcanın bastonundan dayak yemekten kurtaramamıştı kendini. Amca o kadar sağlam vurmuştu ki, Çınar'ın kollarının ve bacaklarının morardığına emindim.
Gülmekten onları pek ayıramamıştım fakat şuan Çınar'ın o halini görünce içim cız etmedi değil yani.
"Benim için bastonların önüne de mi atlarmış, ha? Aslanım benim!" İki elimle yanaklarını sıkarken, beni eritecek kıvamda bir gülümseme oluştu suretinde.
"Neyinim ben senin? Bir daha söylesene." Sesinden bile şuan huzurlu olduğu belli oluyordu.
Az öncekine nazaran bakışlarımı kaçırarak ve kısık bir ses ile, "Aslanım." Diye tekrar ettim.
Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde yüzünün sağını işaret ederek, "Bir de bu tarafıma söyle." Dedi.
Senin ben dalganı da severim aslanım!
"Tamam, yeter bu kadar. Şımarma!" Yüzümde ki gülümsemeyi zorla bastırarak ciddi olmaya çalıştım ama ne kadar başarılı olduğum hakkında bir fikrim yoktu.
Omuzları çökerken, gözlerinde ki neşe de biraz azalmıştı. Şöyle avucumla suratına vura vura sevmek istiyordum onu. Tek sorun, benden korkup kaçmasından çekinmemdi.
Daha birkaç saniye geçmesine rağmen söylediklerim yüzünden pişman olmuştum. Zaten uzun süredir saçma ve yanlış anlaşılan bir olay yüzünden ayrı kalıp, yeniden buluşmuşken böyle davranmam biraz kırıcı olurdu.
Çınar'ın gözlerinde ise kırgınlığa dair bir iz yoktu.
Mükemmel bir varlık değilim. Sıra dışı bir özelliğim de yok. Sadece Çınar beni seviyordu ve hareketlerim onu rahatsız etse bile pek sesini çıkarmazdı. Sanki gitmemden korkuyor gibiydi. Önceden de böyleydi fakat aramıza altı ay girince sanki şuan bana daha fazla dikkat ediyor gibiydi.
Veya ben öyle hissediyordum.
Aklıma benim yüzümden kaza yaptığını ve sağ kolunun alçıda kaldığı aklıma gelince buruk bir tebessümle koluna dokundum. "Benim yüzümden zarar gördün yine ve yine."
O sessiz kalırken, bende gözlerimi yüzüne çıkardım. Sevgi dolu, huzur dolu yüzüne.
"Ve ben o günün akşamı sana sarılıp da karşılık bulamayınca kendimi çok kötü hissettim."
"Bir zamanlar benim hissettiğim gibi." Diye mırıldandı. Kafamla onu onaylarken kollarını bana doladı fakat beni sıkmıyordu. Aksine onun suretini görebilecek kadar boşluk vardı aramızda. Boşluğu bozmayarak bende kollarımı onun omuzlarına yerleştirdim.
"Şimdi bende bir teyzeden dayak yiyecekmişim gibi hissediyorum." Dudaklarımı bükerek etrafıma bakındım. Evet, anın içine etmiştim.
"Hoop! Orada dur bakalım." Dediğinde anlamayarak ona baktım. "Ben senin dayak yemene izin vermem kelebeğim."
O an, yanımızdan geçen bir teyzenin bizi kınayan bakışlarına maruz kalınca ikimizde küçük çaplı bir kahkaha krizine girmiştik.
O, güzeldi! Sesi, kalbi ve karakteriyle...
***
Bindiğimiz otobüs o kadar doluydu ki, can sağlığım için -oturmayı geçtim- tutunabileceğim demir veya yakınımda olup da kenarından-köşesinden tutunabileceğim tek bir koltuk dahi yoktu.
Tek güvencem, yukarıdaki demirden tutunabilen Çınar'ın sol kolunun belime sarmış olmasıydı. Düşüp rezil olmuyorsam veya bir yerimi çarparak yaralamıyorsam bilin ki bu onun sayesindeydi.
Orta kapıya doluşmuş insanlarla bakışırken, yetersiz olduğunu düşündüğüm oksijenden dolayı kendimi camlara yapıştırmamak için zor tutuyordum.
Yanımda ki mübarek akranımda öyle bir parfüm sıkıvermiş ki insan nefes alsa midesi bulanır, almasa nefessizlikten ölüverirdi.
Benim huzursuzluğumun en fazla çeyreği Çınar'da olmalıydı ki otobüse bindiğimizden beri sesini çıkarmıyordu. Aslanım boyundan dolayı şanslıydı.
Birkaç dakika içinde çoğu yolcu otobüsten inerken bizde -benim için- daha güvenli bir yere geçmek için arkalara doğru adımlamaya başlamıştık. Yine Çınar'a tutunuyordum, çünkü bir anda hareket edecek olan otobüs yüzünden yere yapışmak istemiyordum.
Karşılıklı ikili koltuklardan tek bir yer boşalınca, Çınar beni koltuk altlarımdan yakaladığı gibi oraya yerleştirmişti. Ayaklarımın yerden kesildiği anda ne yaptığını anlamasam da oturduğum zaman bu hareketi hoşuma gitmişti.
Kafamı kaldırıp ona baktığımda gözlerini kıraparak gülümsemişti. Kaç sefer söyledim bilmiyorum fakat ortam içinde şöyle şeyler yapıp da benden başka hayranlarının olmasını istemiyordum. Biraz daha ona doğru dönerek gülümsedim ve kendimi tutamayarak, "Isırırım çocuk seni." Deyiverdim.
Ben pat diyerek söylediğim lafa ufaktan ufaktan utanmaya başlarken Çınar ise kafasını geriye doğru atarak ufak bir kahkaha atmıştı.
Vallahi bir gün ısıracağım!
O sırada karşımızda oturan kızıl kafalı bir kız gözlüklerini çıkararak şaşkın bir ses tonuyla, "Çınar?" Diyerek ona seslendi.
Çınar kafasını kızıl kafaya çevirdikten sonra suratında şaşkınlığını belirten bir yüz ifadesi ve ardından da bir tebessüm oluştu. Kızla tanışıyor olmalılardı.
Sessiz ve sakince izliyordum çünkü hemen ortaya atlasam tekrar bir hataya daha adım atabilirdim.
Tekrar bir Tuğçe vakası mı?
Aman aman, kalsın!
"Eylem?" Kızın tepkisinin aynısını Çınar'da vermişti. Ben daha Çınar'a ne olduğunu soramadan bir kız ve bir erkek daha gelmişti yanımıza.
"Oo, kardeşim!" Yanımıza gelenlerin erkek olanı Çınar ile tokalaşırken kızların bakışlarını anlık olarak suratımda hissettim. Anlık olsa bile bana çok uzun süre gibi gelmişti ve yanaklarım nedensizce hafiften ısınmıştı.
"Naber Çınar?" Erkek ile birlikte gelen kıza çarptı bakışlarım. Düz kumral saçları ve minik bir sureti vardı. "İyiyim Ada, senden naber?" Çınar'ın cevabına sadece ufak bir tebessüm ve baş sallamasıyla cevap vermişti Ada denilen kız.
Kafamı kaldırmadan kirpiklerimin arasından Çınar'a baktığım da sağ elini omuzumun üzerine atarak beni göğsüne çekti.
"Bu da güzeller güzelim ve kalbimin sahibi, Ayça." Diyerek beni tanıttığında suratımda hafif bir gülümseme oluşmuştu.
Fakat bu gülümseme çok uzun sürmemişti. Çünkü kızıl kafa Eylem ve Ada aynı anda, "Oha!" Diye tepki vermişlerdi ve Eylem devam etti. "Sevgili gibi durmuyorsunuz. Hatta Çınar, Ayça senin kardeşin gibi duruyor."
Ama ben bunları döverim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safderun
Teen FictionBeynim ve kan pompasının arasındaki çetin savaşı beynimin galip gelerek sonuçlanmasını isterken kalbim vazgeçmek nedir bilmiyordu ve Çınar için çırpınıyordu. Gerekirse bütün duygularımı yakar yinede kalbimin yeniden Çınar'a ait olmasına izin vermezd...