Adımlarım bizim sokağa girdiğinde sağ elimdeki poşetleri sol elime geçirdim ve sıcaktan beni rahatsız eden saçlarımı omuzlarımdan geriye attım. Bir zamanlar omuzlarıma gelen saçlarım şimdi omuzlarımdan aşağıya dökülecek kadar uzamıştı.
Ben kendi halimde yürürken, karşıdan gelen bir kızın omzuma çarpıp benim bir adım geriye sendelememi sağlarken kaşlarımı çatarak bana çarpan kişiye baktım.
Kesinlikle karşımda Tuğçe'yi beklemiyordum. Kaşlarımı çatarak ona bakınca ne yaptığını yeni fark etmiş gibi küçük bir özür dilemişti ve sulu gözleriyle bana bakıyordu.
"Bir sorun mu var?" Diye sordum her an ağlayacak gibi duran kıza bakarak. Zamanında çok canım yanmıştı fakat o ve ben birer insandık, yaptığımız ve yapabileceğimiz hatalar elbette olmuştu.
Bana göre onlar benim canımı çok yakmışlardı ve ona göre de ben onları kırmış, dik başlı, sorgulamayan ve bencilin teki bir insandım.
Fakat hiçbir zaman onun düşündüğü gibi olduğumu düşünmüyorum. Tuğçe sadece -Çınar'ı saymıyorum çünkü o beni tanıyordu- ona yansıttığım kadarını görmüştü ve bu yüzden beni kendi kafasında öyle yargılamıştı.
Yansıttıklarımla uğraşıp dururken aslında beni tanımadığını bilmiyordu.
Yüzünde kırık bir tebessüm oluştu. "Sorun hep vardı zaten." İçine derin bir nefes çekti. "Kenan'ı rahat bıraktım. Hepinizin istediği gibi. Sevgimle başbaşayım ve tek istediğim Selin ile mutlu olması."
Kaşlarımı çattım. "Her şey karşılıklı olacak diye bir kural yok. Tek taraflı da sevebilirsin. Tamam sana acı verecek ama kalbine söz geçiremezsin."
Bunu söylememden sonra alayla güldü ve beklediğim cümleyi kurdu. "Sen Çınar'ı çok sevsen ve o seni arkadaşı gibi gördükten sonra en yakın arkadaşının kuzenini sevse, hemde senin gibi çok sevse nasıl olurdu?" Her sevmek kelimesi dudaklarından çıkacağı zaman dişlerini sıkarak vurgu yapmıştı.
Yüzümde zoraki bir tebessüm oluştu. "Dediğim gibi acı verecek ve zor olacaktı benim için."
"Bu cümleyi kurmak çok basit!" Diye bağırdı tüm öfkesiyle. "Empati kurmaya çalışıyorsun, yardımcı olmaya çalışıyorsun ama bunların bana hiçbir faydası yok."
Sonra Ayça'nın adının yanına bencil ifadesini yerleştiriyorlardı.
Yazık.
"Sen onu sevebilirsin!" Bende kontrol edemediğim bir şekilde sesimi yükselttim. "Ama o seni sevmek zorunda değil. Selin'de onu seviyor ve Kenan ağabey kendi kalbinin sesini dinledi. Onun da canı yandı. Sen sadece kendi canın yandı sanıyorsun ama Selin ve Kenan ağabey de üzüldüler. Tamam o seni, senin istediğin anlamda sevmemiş olabilir ama arkadaşsınız sonuçta. Senin acı çektiğini görünce kendi mutluluğunu kıstı ve Selin'e çok geç gitti!"
Gözyaşlarını sildi. "Selin hakediyor mu onu? Onun yanında olan bendim, ben!"
"Tuğçe." Dedim dişlerimin arasından ve devam ettim. "O kız da hakediyor tabi. Çünkü o da bir zamanlar uzaktan sevdi ve sen onun her yanında oluşunda onun da canı böyle yandı."
Güldü. Sadece güldü.
Anlamak istemiyordu ki. Sadece kendi sevgisinin büyüklüğünün derdindeydi.
***
Yaklaşık bir saat önce Çınar yanıma gelip, şu otobüste bizi kardeş olarak görüp sonra adam akıllı bir şekilde kafede tanıştığım arkadaşlarıyla buluşacağını daha doğrusu maç yapacaklarını ve beni de götürmek istediğini söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safderun
Teen FictionBeynim ve kan pompasının arasındaki çetin savaşı beynimin galip gelerek sonuçlanmasını isterken kalbim vazgeçmek nedir bilmiyordu ve Çınar için çırpınıyordu. Gerekirse bütün duygularımı yakar yinede kalbimin yeniden Çınar'a ait olmasına izin vermezd...