Beynimde fırtınalar koparken, kalbimde ki ılık ve ferahlatıcı rüzgarla ortada kalmış bir şekilde ne yapacağımı, nasıl davranıp, ne söyleyeceğimi şaşırmış bir vaziyetteydim.
Mantığım konuyu devralamıyor, sevgim beni sıkıştırarak karşımda ki adamın kolları arasına girerek teslim olmamı savunuyordu.
Düşüncelerim de sık nefeslerim gibi birbirine karışmıştı ve ben düşüncelerimi toparlamakta zorlanıyordum.
Bursa'da geçirdiğim yarım senemin çöp olmasına, bir yanlış anlaşılmanın beni mahvetmesine, günlerce döktüğüm göz yaşı ve daha niceleri yüzünden kendimi berbat hissediyordum.
Elimde ki beyaz kağıt, var olduğuna inandığım bir çok kavramı değiştirmişti.
Sokağın ortasında karşı karşıya dururken sessizliği bozan Çınar oldu. "Bugünü böyle hayal etmemiştim."
Ses tonunu çözemeyecek kadar yorgundum.
Sesim beklediğimin aksine mırıltı gibi yayılmıştı etrafa. "Nasıl hayal etmiştin ki?"
Öncelikle omuzlarını silkti. "Böyle sessizce kalman aklımın ucundan bile geçmedi. Özlemin bizi çabucak bir araya getirmesini kurgulamıştım aslında."
Dudaklarımda minik bir tebessüm oluştu. "Hemen kollarını atlama fikride hiç benlik değil gibi."
Konuşmamın ardından yüzünde tedirginliğini belli eden bir ifade oluştu. "Bana, hala daha inanmadığını söyleme!"
"Yok canım öyle bir şey değil. Sadece nasıl davranacağımı kestiremiyorum."
Bakışlarımı çehresine kaldırdığımda yüzünde muazzam bir gülüş oluşuvermişti. "Sen Ayçasın, kendine gel."
Küçük çaplı bir kahkaha atarken içimde kopan fırtına biraz da olsa dinmiş, beni rahatlatmıştı.
Bir süre sonra, "Bana ya da kendine kırgın veya kızgın değilsin, değil mi?" Diye sordu.
Defalarca kez yapmadığını, yani beni aldatmadığını söylemişti fakat sözlerini destekleyecek bir kanıtı o zamanlar elinde yoktu. Açıkçası gerçeği Tuğçe'nin ağzından duyup, kağıdı okuduktan sonra Çınar'a olan güvenim kalbimin orta yerine yerleşip, içimde ki şüphe, kızgınlık ve kırgınlığa dair hiçbir iz bırakmamıştı.
Aslında kendime de kızgın değildim. Çınar yapmamış da olsa yinede o zamanlar kanıtlayamadığı için ben gitmek ve onu terk etmekle en doğru kararı vermiştim ve bundan da hiç pişman değildim. Tek pişmanlığım bir hiç uğruna ağlamam ve Çınarsız geçen koskoca altı ayımdı. Bunları da pek kafama taktığım söylenemezdi.
Gururumu seçip gittiğim için kendimi suçlayamazdım. En mantıklı olanı öyle yapmamdı.
"Hayır, kimseye kızgın veya kırgın değilim." Bir süre gözlerine baktım ve konuşmaya devam ettim. "Hatta şuan azıcık da olsa Tuğçeye ısınmış olabilirim. Şımarmayın diye söylemiyorum."
"Şimdi söyledin ya aptal!" Gülerek beni kolunun altına aldı.
"Off, yanlışlıkla oldu. Duymamış olarak kabul edemez misin?" Kafamı kaldırıp ona bakarken, sorduğum soruyu onaylamadı. "Sarılsam?" Diye bir fikir attım ortaya. Hadi ama! Bu fırsatı kaçırmaz bence.
"Bir deneyelim bakalım oluyor mu?"
Kollarımı sıkıca ona sardım ve fırsattan istifade hasret kaldığım muazzam kokusunu soludum bir süre.
"I-ıh! Olmadı." Dediğinde kaşlarımı çatarak ve isteme istemeye ondan uzaklaştım.
"Nasıl olmadı ya?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safderun
Teen FictionBeynim ve kan pompasının arasındaki çetin savaşı beynimin galip gelerek sonuçlanmasını isterken kalbim vazgeçmek nedir bilmiyordu ve Çınar için çırpınıyordu. Gerekirse bütün duygularımı yakar yinede kalbimin yeniden Çınar'a ait olmasına izin vermezd...