otuz dokuz

363 43 21
                                    



"geldik."

"bitti mi şimdi?"

"bitti."

sessizlik oldu. garip değildi, belki de huzurun sessizliğiydi.

"bitti.."

"seninle sonsuza kadar burada yaşayıp çürüyeceğimize inanamıyorum. geri mi dönsek acaba?"

sarışın kıkırdayıp beyaz saçlıya bir öpücük kondurdu. "açıkçası bende bunu düşünüyordum."

"güzel~" dedi gülerek. "hadi, in arabadan."

"aslında burada da kalabiliriz, hmm?"

"hayır, keigo, hayır. seninle üçüncü defa arabada sevişmeyeceğim."

"üç rakamını seversin oysa ki. neyse, sen bilirsin."

touya yüzündeki saçma gülümsemeyle arabadan inip nefes aldı.

keigo ise homurdanarak kapıyı açmış, temiz havanın yüzüne çarpmasına izin veriyordu.

"gidelim," dedi beyaz saçlı sarışının yanına giderek. "gidelim ve çürüyelim, ha?"

"iyi fikir, yanık kafa."

"ha ha! sinirlisin hala. üstelik sebebi seninle çalıntı bir arabada üçüncü defa sevişmediğim için."

"kesinlikle. gönlümü alana kadar böyleyiz, yanık."

touya bir kolunu sarışının omzuna atarak onu kendine çekti. ardından yürürken kulağına fısıldadı, "bilerek beni sinir etmeye çalıştığının farkındayım, hoşuma gitse de yaşayacağımız yeri yakmak istemiyorum, şimdilik."

keigo sırıtıp kafasını yana çevirdi ve yüzünü touya'nın yüzüne yaklaştırdı. dudağını ısırıp geri çekildi.

"acıdı!"

"az önce de ısırdım."

"o zaman farklıydı, tanrı aşkına."

biraz daha ilerlediklerinde karşılarında bir göl vardı. etraf ağaçlarla doluydu. etrafta kimse görünmüyor, hiçbir ev bulunmuyordu.

ve buranın kendine has bir kokusu vardı sanki. tanıdık bir koku.

"biz nereye geldik lan?"

"felcis dağı. eskiden dedemin babası burada yaşıyormuş."

"sen bunu nereden biliyorsun?"

"dalga geçiyorum."

"salak," dedi. "ciddiyim. burası neresi?"

"gerçekten adı felcis dağı. bir kitapta bahsediyordu ama gerçek olduğunu düşünmemiştim. pek kişi burayı bilmiyor. varlığını yani."

"güzel. hadi yaşayacak bir ağaç kavuğu bulalım."

"onu ben zaten buldum, gel hadi."

"şaşırmaya başlıyorum."

ikili uzun bir süre yürüdükten sonra daha sık ağaçların bulunduğu bir yere gelmişlerdi. karşılarında bir ahşap ev bulunuyordu.

"burası temiz görünüyor?"

"evet, tou. çünkü bura benim evim."

beyaz saçlı bir iki saniye duraksadı. bir eve bakıyor bir de yanındaki sevgilisine bakıyordu.

"ne?"

"evet. ama nasıl diye sorma. çünkü anlatmayacağım, gülersin."

"kesinlikle anlatacaksın," dedi ve tam keigo itiraz edecekken tekrar konuştu. "ama ilk, nasıl bir zevkin olduğuna bakacağım."

keigo başını sallayıp içeri girdi. ardından da touya.

"vay be," dedi etrafa göz atarken. "baya dağınıksın."

"sanki sen çok düzenlisin," dedi ve mutfak tezgahına kalçasını yasladı. "ligde kaldığın oda ve yurt odamızdan bahsedersem, seni bitiririm."

"seninle sonra ilgileneceğim," deyip içeri adımladı. çok büyük bir ev değildi. etraf güzel bir şekilde düzenlenmiş ve güzel aydınlanıyordu. temizdi.

odaların sonuncusuna girdiğinde gördüğü şeyle duraksadı.

iki kişilik yatak ve iki kişilik dolap vardı. dolabın kapağı yoktu, bu yüzden içindeki kıyafetleri görebiliyordu.

ve keigo'nun kıyafetlerinin hemen yanında, kendi kıyafetleri vardı. eski kıyafetleri.

"keigo? bunlar ne?"

"sorma."

"bilmeye hakkım var, değil mi?"

"var. ama sorma."

"keigo."

"güleceksin."

"hayır, gülmeyeceğim, anlat."

"iyi," dedi iç çekerek. "sonra-"

"kei."

"peki," dedi. "peki. ölüm haberini aldıktan iki sene sonra buraya geldim. çünkü burası felcis dağı değil."

keigo susunca, touya gözlerini sonuna kadar açtı.

"burası..."

"evet. sekoto dağı." dedi. gözleri doluyordu. "bir şekilde nereye gittiğini öğrenip senin yanında olmak istedim. buraya geldiğimde seni aradım, her yeri aradım." burukça gülümsedi. sol gözünden bir yaş aktı. "öldüğüne inanmamıştım. anlıyor musun? her günün sonunda buradan aya bakıp gülümsedim, çünkü senin de gülümsediğini biliyordum. hep yapardın bunu."

touya cevap vermedi.

"buraya gelmek istemedim, seni eskiye götürmek istemedim. ama burası en güvenli yer, tou. endeavor'un en büyük oğlu burada öldüğü için kimseyi bu sınırlara sokmuyorlar."

"burası bizim gittiğimiz kadar uzak değil."

"dolaştırdım."

"akıllıca." dedi ve gülümseyerek sarışının yanına gitti. bir elini yanağına çıkartarak okşadı. ardından dudaklarını yanağına bastırıp çekti. "sorun değil, hem bura zirve olmadığı için o kadar soğuk olmaz. bazen kıçım donuyordu."

"senin mi? sen üşüyemiyorsun, gerizekalı."

"işte o kadar ciddi bir soğuk, kuş. neyse ki sende üşümüyorsun. çocuk yaparsak onları yakarak ısıtabilirim anca."

keigo güldü ancak cümleyi kavrayınca duraksadı. "çocuk mu?"

"hıhı, düşünsene, beyaz saçlı ve kanatları olan bir velet tepemde uçuyor. ikinci bir kuşa katlanabileceğimi sanmıyorum."

"bunu biz bir düşünelim."

"ne?" dedi ve keigo'nun ciddi ifadesini görünce sırıttı. "oh.."





Kaçış | DabihawksHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin