Okul

338 19 44
                                    

Medya: Edward Byrne

    Her zamanki gibi kahvaltı sonrası yürüyüşümü yapıyordum. Dışarısı Eylül ayı olmasına rağmen güzeldi. Yüzüme vuran hafif rüzgar yüzümü okşuyordu. Derin bir nefes aldım. Spor yapmayı cidden seviyordum. Eskiden de sevdiğime emindim çünkü sportif bir vücudum vardı. Kol ve ayak kaslarım belirgin olmasa da güçlüydü. Zaten karnımda yağ diye bir şey yok gibiydi. Bir ara basketbol veya yüzmeyi denemeyi aklıma yazarak hastanenin yürüşüş parkurunda tur atmaya devam ettim.

   Eski hayatıma dair anılar hala sınırlıydı. Sözlerini hatırlamadığım bir mektup ve rüya haricinde bir iki alışkanlığımı hatırlamıştım. Dikkatimi dağıtmak için üstümüzden uçan kuşlara baktım. Kış yaklaştığı için buradan gitmeye başlamışlardı. Genel olarak baktığında kuşları siyah bir dünyaya benzetmiştim. Gülümsedim. Gerçekten güzel gözüküyordu.

   Yürüyerek odama geri döndüm. Büyük ihtimalle biraz daha kitap okuyacaktım. Kapıyı açtığımda kollarını göğsünde kavuşturmuş olan Andrew bunun olmayacağının kanıtı gibiydi. "Yine ne oldu?" Sinsi gülümsemesi yine gelmişti. "Tebrikler zeka küpü sınavdan çok iyi not almışsın. Gerçi biyoloji ve tarihde batırmışsan da genel anlamda iyisin."
O sınavı olalı 2 gün olmuştu. Gerçekten tahmin ettiğimden iyi yapmışım. Sırıttım.
"Anlaşılan kafam çalışıyormuş." Tabi canım dermiş  gibi kafasını salladı. "Okul için kaydın yapıldı bile yarın sabah buradan alınıp okula götüreceğim seni. Merak etme tam senlik bir okul." En azından bunu başabildiğim için sevinmiştim. Hayatımı bir şekilde düzene sokmam gerekiyordu.

Okul her ne kadar sıkıcı da olsa bir insanın gününü düzenlemesine yardımcı oluyordu. Okula gitmek istememin en büyük nedeni buydu ya. Ama büyük bir sorunumuz vardı. "Hadi gidecek olmam iyi güzel de benim ne giyecek bir kıyafetim ne de defterim var. Orada ne halt edeceğim?"

"Güzel aklın olduğundan daha çok çalışıyor. Ben ne diye buradayım sanıyorsun? Devlete kimlik kaydını yaptırdıktan sonra ufak bir sigortayla para çektik. Hem hastane masraflarını hem de şimdi alacağımız kıyafet ve okul gereçlerini oradan vereceğiz." Bu içimi rahatlatmıştı. Para konusu daha önce aklıma gelmemişti ama polisler çoktan halletmişti. Ama... "Kayıt oldum derken?"

     Cebinden ufak bir şey çıkartarak bana uzattı. Üzerinde geçenlerde çekildiğim vesikalık fotoğraf ve bir isim vardı Alexander Beck. Kimliğe bakakaldım. İstemsizce sırıttım. Bir ismim vardı. "Kimlik çıkartılırken ismi ben önerdim. Soyadın içinse buralardaki bir yetimhanenin müdürünün soy adını verdik. Aileni bilmediğimiz için yapabileceğimiz en iyi şey yetimhanede büyümüş gibi göstermek oldu. Ayrıca çocukların sonradan yatılı liselere gönderilmesi çok doğaldır. Yine de bundan okulda söz etme. Hala araştırıyoruz ama kim olduğunla ilgili tek bir şey bulamadık. Bununla idare etmelisin. Yatağın üzerine kıyafet bıraktım. Onları giyin ve kapıya çık. Sonrasında çıkıyoruz bugün çok işimiz var."

    Yanımdan geçerek gitti. Artık varlığım kesinleşmişti. Küçük bir şeydi belki ama bu yaşadığımın ve var olduğumun kanıtıydı. Kimliği şifonyerin  üzerine koydum. Bıraktığı kıyafetlere baktım. Artık hastane kıyafetlerinden bıkmıştım. direk üzerimi giyindim. Mavi yırtık pantolon üzerine beyaz bir t-shirt ve mavi kot ceket. Bedenleri tam uymuştu sevmiştim. Kapıdan çıkmadan önce kimliğimi de cebime attım ve Andrew'le yolculuğa başladık.

     Tek kelimeyle ölmüştüm. En azından 3 saat dışarda mağazadan mağazaya koştuk. Ve Andrew tam bir kıyafet manyağıydı. En azından 10 poşet eşya çıkmıştı ve hala farklı yerlere girmekte kararlıydı. Onu hastaneye sönmek için ikna etmeliydim yoksa yarın okulda ölmüş olurdum. "Yeter artık ama milyon tane şey aldık hadi dönelim." Sanki ihanete uğramış gibi bana baktı. "Bak çocuk bu alışverişe çıkmak için patrona ne kadar yalvardığımı bilemezsin. Ben olmasam hastane kıyafetlerinle okula gidecektin. Ayrıca daha bir tane eşofman almadık. Kışın ne halt edeceksin?"

Ash ve eiji: ikinci buluşmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin