Gece partisi

169 17 20
                                    

Medya: Steven Johnson

"Alex, Alex, Alex!" Gözlerimi yavaşça açtığımda karşımda bir anlığına japon çocuğu gördüm. Gözlerimi aralayı. Karşıma baktığımda ise Edward'ı gördüm. "Hadi uyan uykucu ve sessiz ol. Seni bir yere götüreceğim. "Ne?"
____________________

"Duydun beni, hadi kalk ve düzgüm bir şeyler giyin." Yatakta doğruldum. Nesi vardı bunun ? Tüm gün çok yorulmuştum. Bu yüzden Edward'ı  hiç sorgulamadan dolabıma yöneldim ve sağ üst yakasında küçük, sırtında ise büyük beyaz uluyan bir kurt olan siyah bir t-shirt ve altıma yarım siyah bir kot giyindim. "Güzel olmuş hadi beni takip et." Odamızdan sola doğru dümdüz yürüdük. Merdivenlerden sonra 3. kapıda durduk. Şimdi ne olacak diye bakarken Edward elleriyle gözlerimi kapattı. "Bari kendim kapatayım." Ellerini gözlerimden çekip kendi elimi koydum. "Sakın bakma ama. Şimdi..." Parmaklarımın arasından gözlerim kapalı olsa bile parmak aralarından gözlerime bir ışık geldi. Edward beni sırtımdan  içeri ittirdi. "SÜPRİZZ!"

"Bu ekibe herkes için yapılan özel bir kutlama. Artık resmi olarak gruptansın!" Nick'in sözleriyle gülümsedim. Bu ekip her defasında beni şaşırtıyordu. Bu oda bizimkinden pek de farklı değildi ama sanki orta alanı daha genişti. Ortamı güzelleştirmek için yerde küçük renkli armut koltuklar ve küçük bir masa vardı. Masanın üstü atıştırmalıklar ve içeceklerle doluydu. "Gerçekten harikasınız çocuklar. Teşekkürler." Edward sırtından vurdu. "Hadi kap bir puf otur." Bana en yakın olan koltuğa oturdum ve masadan kendime bir içecek doldurdum.

  "Eveet, onur konuğumuzda burada göre ortamı biraz canlandırmaya ne dersiniz?" Konuşan kişi Taylor'dı. Elinde gitarıyla şarkı çalmaya hazır durumda bekliyordu. "Gönder gelsin Taylor!" Noah anlaşılan Taylor'ın sesi seviyordu. Bu sabah biraz duymuştum ama tam dinlememiştim. Şimdi kulağımı vererek dinlemek istiyordum. Kısa bir akorttan sonra Taylor derin bir nefes aldı ve bize söylemeye başlamaya başlamaya başladı.

İmsgine dragons-radyoaktif

I'm waking up to ast and dust
(Kül vet oz içerisinde uyanıyorum)

I wipe my brow and I sweat my rust
(Kaşımı siliyorum ve pasımı terle döküyorum)

I'm breathing in the chemicals
(Kimyasallarla nefes alıyorum)

I'm breaking in, shaping up, checking out on the prison bus
(Söze karışıyorum, hizaya geliyorum, kontrol ediyorum cezaevi otobüsünde)

This is it, the apocalypse
(İşte bu kadar, Kıyamet)

Whoa

Sesi bence bu şarkı için yumuşaktı ama gitarıyla uyumu kulağa harika geliyordu. Şarkının normal sözlerini bilmiyordum ama diğerleri sürekli olarak Taylor'a eşlik ediyordu. Bende nakarat olan kısımlarda biraz eşlik ediyordum. Ama açıkçası şu an dinlemek daha keyif vericiydi.

I'm waking up, I feel it in my bones
(Uyanıyorum, onu kemiklerimde hissediyorum)

Love to make my systems go
(Sistemimin gidişini yapmayı seviyorum)

Welcome to the new age, to the new age
(yeni bir döneme hoşgeldin, yeni bir devire)

Welcome to the new age, to the new age
(Yeni bir döneme hoşgeldin, yeni bir devire)

Whoa, whoa, I'm radioactive, radioactive
(Çüş, Dur, ben radyoaktifim, radyoaktif)

Whoa, whoa, I'm radioactive, radioactive
(Çüş, Dur, ben radyoaktifim, radyoaktif)

I raise my flags, don my clothes
(Bayraklarımı yükselttim, kıyafetlerimi giydim)
It's a revolution, I suppose
(O bir devrim, sanırım)

Ash ve eiji: ikinci buluşmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin