Ne kadar süre ağladım bilmiyorum.
Annem onca yaşına rağmen her zaman dinçti ama ona yaşadıklarımı anlatmadan önce tereddüt ettim. Duyacakları onunda kalbini kıracaktı biliyordum ve bunun sonunda anneme zarar gelmesini istemiyordum. O sahtekar yüzünden sevdiğim birine zarar gelsin istemezdim. Ama annem beni şaşırtarak gayet sakin karşıladı ve ben hıçkırarak ağlarken sanki eski günlerdeymişiz gibi saçlarımı okşadı. Ne kadar süre ağladığıma emin değildim.
Sonunda eski odama çıktığımda beni karşılayan eski bir koltuk, üzerinde eski örtümün olduğu küçük yatak ve neredeyse tavana kadar yığılı kutular oldu. Onlara odamı depo olarak kullanmalarından dolayı kızamazdım. Kim bilebilirdi ki 41 yaşındayken eve geri döneceğimi?
Ben daha on yedi yaşında bu odada yatağımda yatıp tavana bakarken kırk bir yaşında inanılmaz derecede başarılı bir spor muhabiri olduğumu hayal ederdim. Üstelik evli olacak bir ya da iki tane çocuğum olacaktı. Yatağa yavaşça oturduğumda gözyaşlarım sessizce akmaya devam etti.
Onca yıl sonra geri dönmüştüm. O hayallerin hepsi elimde patlamıştı. Nerede hata yapmıştım? Birini sevip ona destek olmak nasıl benim hatam olmuştu. Onun bana yaptıklarını hak etmemiştim. Peki öyleyse neden kalbi kırılan ve aldatılan ben olmuştum? İsyan etmek istiyordum ama ona bile halim yoktu.
Telefonumu elime aldım. Ne kadar yüzleşmek istemesem de iştekilere haber vermeliydim. Ekranıma baktığımda 89 çağrı ve sayamadığım kadar mesaj olduğunu gördüm. Mesajları okumadan sildim ki Kerim'in de mesajları bunların arasındaydı. Onları okumadığıma çok memnundum. Çağrıların çoğu da ona aitti. Neden beni aramak için vakit kaybediyordu anlamıyordum. Onca yıl ikili yaşam sürerek yeterince bana hakaret etmişti. Daha fazla bu muameleye izin vermeyecektim. Yarın uyanır uyanmaz avukat bulacak ve boşanma davasını açacaktım. En azından geriye kalan yıllarımda beni kandırmasına izin vermeyecektim.
Her ne kadar kararlıda olsam önümde uzanan yol gözümü korkutuyordu. Kerim ile aramızda her zaman bir uyum olduğunu düşünmüştüm. Sanırım bunu düşünen sadece bendim. Ofiste beraber çalıştığım arkadaşıma kısa bir mesaj yazarak hasta olduğumu ve bir süre işe gelemeyeceğimi söyledim. Maaşımdan keseceklerdi ama umurumda değildi. Çalışmak için bile hevesim yoktu artık. Ön muhasebeci olmak ruhumu tüketiyordu. Oysa her zaman gazeteci olmak istemiştim. Şimdi geriye dönüp baktığımda kim için hayallerimden vazgeçtiğimi görüyordum.
O hayatına öyle ya da böyle devam edecekti. Ben ondan boşandıktan sonra kadınla evlenebilirdi bile. Oysa ben tek başıma kalacaktım. Bu gerçek beni korkutuyordu ama sırf bu yalnız kalacağım diye o adamla aynı evi, aynı hayatı artık paylaşamazdım. Bu ömür boyu kendimden nefret etmeme neden olurdu.
Annemin tüm ısrarlarına rağmen ne yemek yiyebildim ne de çay içebildim. Ona göre sıcak bir çay tüm sorunları çözebilirdi ama sıcak çayı varille de içsem benim sorunum çözülebilecek gibi değildi. Tek istediğim yalnız kalmaktı ve odadaki yatağa temiz çarşaf serer sermez uyumayı planlıyordum. Tabi bunu doğal yollardan yapmamın imkanı yoktu bu yüzden sorun olacağını bilmeme rağmen iki tane uyku hapı aldım. Uyumak istiyordum ve beynim tek bir ilaçla uykuya yatacak gibi değildi.
Su almak için mutfağa gitmem gerekiyordu ve o an istediğim son şey aile üyelerinden biri ile karşılaşmaktı. Ailemin evi iki katlıydı ve salon, misafir odası ve mutfak dışında bütün odalar üst kattaydı. Uyku ilacından iki tane avucumun içine alarak merdivenlerden parmak ucumda indim. Annemle babamın odalarında olduğu evin karanlığından belliydi. Emindim ki onca yıldan snra gelip sonrasında yanlarına kırık bir kalple gelen kızlarını konuşuyorlardı.
Bazen hayat yaşamak için çok zorlu oluyordu.
Mutfağa ulaştığımda benden daha yaşlı musluğu çevirdim ve boruların boğuk bir ses çıkarıp inlemesini dinledim. Annemin kristal bardağına suyun dolmasını beklerken hala yaşadıklarımın ne kadar imkansız olduğunu düşünüyordum. Sanki çıkamadığım bir kabusun içinde hapis kalmıştım. Bunun diğer bir sebebi de içinde bulunduğum evdi. Bu evde sanki zaman durmuş gibiydi. Annem eşyalarını özenli kullanırdı ve bunun kanıtı her yerde görünüyordu. Nadir eşya atar bir o kadar nadir yenisini alırdı. Bizim her zaman tüketim çağı çocukları olduğumuzu söyler dururdu. Başımıza ne gelecekse bundan geleceğini dile getirirdi. Ne kadar da haklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90'lar Yeniden
FantasyÖmrünü adadığı erkek ona ihanet ettiğinde bir insan ne yapmalıdır? Pelin'in hayatı boka sarıyordu. Hayal ettiği işi yapamadığı gibi çocuk istediği eşinin başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmişti. Hayatından ne istediyse hiçbir zaman elde edemem...