-16-

21.4K 2.3K 398
                                    

Midem tüm öğlenden sonra ki derslerde hazımsızlık yüzünden ağrımıştı. Cenk ile yemek yemek sanırım bana iyi gelmemişti. Onca şakasından ve jestlerinden sonra yemeğin pekte anlamı kalmamıştı gerçi. Onunla beraber olacak kadın şanslı olurdu. Hem de baya şanslı.

Bu gün uzak durulacaklar listesine Nalan'ı da eklediğimden derslerde bilhassa başlarının yanına oturdum. Bana sırf karşı tarafla bir yakınlaşmam olsun diye alkol veren kızla arkadaş falan olmayacaktım. Çenesini çekmeye de niyetim yoktu.

Dersler bittiğinde ise bir mide ilacı için adam öldürecek hale gelmiştim. Tanrım, saçmalamanın ne alemi vardı baya baya Cenk'ten etkileniyordum. Tamam bedenim on yedi yaşındaydı ama ruhum kırk yaşındaydı bu etkilenme beni rahatsız hissettiriyordu. Uygunsuz bir şey yapıyor muşum gibi. Ah ne kadar da güzel olurdu ona gerçekleri söyleyebilsem. O zaman her şeyi bilir bana bu şekilde davranmazdı. Hatta benden uzak durmak için elinden geleni bile yapabilirdi.

Düşünmekten nefret ediyordum.

Son dersin bitiş zili çaldığında o kadar hızlıydım ki  öğretmen sınıftan çıkmadan kendimi kapıda bulmuştum. Midemin rahatsızlığı, düşüncelerimin yanlışlığı ve duygularımın başıboş hali bu okuldan arkama bakmadan kaçma isteği uyandırıyordu.

Merdivenlere doğru fırtına gibi ilerledim. Adımlarımı ne kadar hızlandırsam da sanki istediğim kadar hızlı gidemiyordum. Kemal Sunal'ın Postacı'yı oynadığı filmdeki gibi hissediyordum kendimi. Koşmadan hızlı adımlarla yürümek tahmin ettiğim kadar kolay değildi.

Sonunda merdivenlerden indiğimde okulun çıkış kapısı ufukta göründü. Bu biraz olsun nefes almamı sağlamıştı. Sonunda eve gidip biraz dinlenebilir ve yarına kadar kendime gelebilirdim.

"Arkadan kovalayan görünmeyen bir şey mi var. Dakikalardır, pardon o hızla saniyelerimi almış olmalı seni takip ediyorum arkada kimse yok," dedi Cenk sesindeki neşeyi saklamıyordu. Tabi ya benim bu halim ona komik geliyordu. Bende eğlenebilirdim. Söz konusu eğlence ben olmasaydım.

Durmadan arkamı dönüp onun gülen gözlerine baktım. "Peki o esnada senden uzaklaşmak için hızlandığımı düşündün mü?"

Cenk bir an gözlerini yukarı kaldırdı ve birkaç saniye düşünüyormuş gibi yaptı. Sonra bana bakıp gülümsedi. "Hayır."

Ah harika biraz daha o gülümsemeye maruz kalırsam kendimden geçecektim. Bundan dolayı utanmalıydım. Utanacaktım da. Karnımdaki kelebekleri öldürür öldürmez. Eve gidiyordum ama aklım tamamen Cenk'teydi. Ben yanında yokken ona bir şey olmasından endişeleniyordum. Kahretsin. Tüm onu kurtarma çalışmasında bu kadar yakınlaşacağımızı bilmiyordum. Artık onun ölümü sadece okuldan bir öğrenci diye düşüneceğim kısa süreli üzüntü verecek bir durum değildi. Onunla konuşmuş, zaman geçirmiş ve yüzlerce kez gülümsemesini görmüştüm. Kolay değildi. Hiç kolay değil. 

Ona doğru bir adım attığımda beynim devre dışıydı ama umurumda değildi. O an kalbimin hakimiyeti almasından memnundum. Her an birini kaybetme ihtimaliniz tüm o kendine hakim olma olaylarını anlamsız kılıyordu.

Başımı kaldırıp gri-yeşil gözlerine baktım. O da bana aynı ciddiyette bakıyordu. Aramızda mesafe çok yoktu. Yüzüme vuran nefesinin hayaletini hissediyordum. "Bana söz ver," dedim ve cesaretimi toplanmak için yutkundum. Cenk kaşlarını çatmış bana bakmaya devam ediyordu.  "Bir daha görüşene kadar kendine iyi bakacaksın."

Cenk'in dudaklarının kenarında başlayan gülümsemesi yavaş yavaş tüm yüzüne yayıldı. Sanki başını bana doğru daha çok eğmişti. "Benim için mi endişeleniyorsun?"

Gülümsemesinin etkisinden kurtulmaya çalışırken ağır ağır başımı salladım. Sonra sesime kavuşunca "Evet, lütfen söz ver," dedim. 

90'lar YenidenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin