Kırk yaşındaki halimden daha genç ve daha olgundum ve aynı zamanda ilerleyen zamanlarda neler yaşanacağını biliyordum. Hangi yatırımların değerleneceği gibi ya da değer kaybedeceği gibi. Bunlara yönelik ilerleyebilirdim. Hatta birçok kötü olayı durdurma ihtimalim vardı. Elimden geldiğince bunlarla ilerleyen zamanlarda ilgilenecektim. Kimsenin bana inanmayacağını bilsem de bunu göz ardı edemezdim. Milli piyango sonuçları ile ilgilenmemiş olmak ise tamamen benim şansızlığımdı.
Akşam saatleri olduğunda odamda hazırlandım. Otuz yaşına gelip ailenin evinde kalmak pek iç açıcı görünmüyor olabilirdi ama ailemden o kadar uzak kalmıştım ki bu bana ilaç gibi gelmişti. Onların sevgileri ile sarmalanmayı seviyordum.
Lacivert elbise tam üzerime oturmuştu. Çok kilolu değildim. Pek zayıfta sayılmazdım ama bu elbise kıvrımlarımı kesinlikle ortaya çıkarmıştı. Oldukça hoş görünüyordum. Saçlarımı sırtıma doğru salık bırakmıştım. Makyajım ise gece gidilen bir partiye göre oldukça hafifti. Cenk'i gördüğüm zaman onun geçmişteki beni hatırlamasını istiyordum. Ben gittikten sonra zaman nasıl ilerlemişti emin değildim. Belki de diğer benin yaptıklarını düzelttikten sonra her şey sıfırlanmıştı. Bunu onu görene kadar anlayamazdım.
Onunla yaptığımız röportajı okumuştum ama beni tanıyıp tanımadığına dair bir şey sezememiştim. Beni hatırlar mıydı bilmiyorum ama boş yere umut beslemeyecektim. Evet, Cenk'in hayatımda olmaması beni kötü etkileyecekti ama yine de yaşayacak hayattan zevk alacaktım.
Gitme saati geldiğinde ailemin övgülerinden yüzüm kızarmış bir halde kendimi sokağa zor attım. Oldum olası böyle giyinmeyi sevmezdim ve bu hayatımda da farklı değildim anlaşılan. Taksiye binip davetiyedeki adresi söyledikten sonra arkama yaslandım. Bu gece neyle karşılaşacağımı bilememek bedenimi geriyordu. Bir yanım taksiye dönmesini söylemek istiyordu. Bu şekilde odama kapanıp bu panik hali geçene kadar saklanırdım ama zor bulduğum cesaretimden hemen vazgeçmeye niyetim yoktu. Zaten çok geçmeden taksi verdiğim adrese gelmişti. Kaçış planları benden hızla uzaklaşırken magazin kalabalığının önünde araçtan indim. Benim ünlü olup olmadığıma emin olamadıklarından yürürken fotoğraflarımı çektiler ama onlardan bir kaçı kim olduğumu biliyormuş gibi gülümseyerek el salladı. Ah sanırım bu hayatıma alışmak için onları tanıyormuş gibi yapmam gerekecekti.
Peki daha ne kadar şeye uyum sağlamalıydım? Yeni arkadaşlara, iş ve bu tarz etkinliklere alışmam gerekiyordu. Korkuyor muydum? Ödüm kopuyordu. Ama bu duyguyu hissizleşmiş halime tercih ederdim. Monoton hayatımda boğulmaktansa her gün yeni bir macera yaşamaya razıydım.
Müzik seslerinin boğuk bir halde dışarı sızdığı mekana adım atmadan önce kapıda duran heybetli adama elimdeki davetiyeyi gösterdim. Adam davetiyeye bakıp elindeki listede bir şeyler aradı. İsmimi görmüş olacak içeri geçebileceğimi söylediğinde bedenim mekanik bir robot gibi hareket ederek mekana girdim. Dönen bir merdivenden aşağıya inmem gerekiyordu ve bu tarz yerlerden düşmek uzmanlık alanım olduğundan korkuluğundan tutunup yavaş yavaş inmeye başladım. Dönüp duran ışıklar şimdiden başımı döndürmeye başlamıştı.
"Bu gece inmeyi planlıyor musun?" diye sordu cırtlak bir ses. Arkamı dönüp baktığımda boya olduğuna emin olduğum platin sarısı saçları olan güzel bir genç kadınla karşılaştım. İri mavi gözleri bana sinirle bakıyordu. "Çekil seni bekleyemem," dedi ve beni kabaca itekledikten sonra merdivenlerden hem hızlı hem de bir kuğu zarafetiyle indi. Ben ise onun arkasından bakakalmıştım.
"Kusura bakma sabırsız biri," dedi bir adamın sesi ve bütün bedenim kaskatı kesildi. O sesi duymamla diğer olan her şey önemini yitirmişti. Kerim'in gözleri bana dikilmişti ve en yakışıklı hali ile bana gülümsüyordu. Tanrım... Ondan kaçamayacak mıydım? Tek kelime etmeden önüme dönüp düşüp düşmeyeceğimi umursamadan merdivenlerden hızla inmeye başladım. Arkamda şaşkın bir halde baktığını biliyordum ama o da çok geçmeden beni takip etti.
İçerisi şimdiden neredeyse tıka basa doluydu. Biraz ileride oldukça geniş bir locaya ilerleyen platin saçlı kızı gördüm. Locanın ortasında oturan adama öyle bir atıldı ki bir şekilde adamın kucağına oturmayı başardı. Adam elindeki içkisini kaldırıp onun bu cüretkar davranışı karşısında kahkaha attı. Bu sesi, bu kahkahayı hem tanıyordum, hem de tanımıyordum.
Tanıyordum çünkü onu güldürdüğüm zaman okulun koridorlarında, bahçede bu sesin tınısı yankılanırdı.
Tanımıyordum çünkü kahkahası ruhsuzdu. Sanki rol yapıyor gibiydi.
Bu bedenimden bir ürperti geçmesine neden oldu. Bu Cenk benim geride bıraktığım Cenk'ten çok farklı görünüyordu. Oturuyor olmasına rağmen boyunun daha da uzun olduğunu görebiliyordum. Omuzları giydiği beyaz gömleğin saklayamayacağı kadar geniş ve kucağında ki kadının belini saran kolları kaslıydı. Siyah saçları uzamış, omuzlarına düşmüştü. Dudakları şimdi şehvetle gülümsüyordu. Benim aşık olduğum adam değişmişti.
"Her zaman kadınlar arasında popülerdi," dedi Kerim tam arkamdan. Bu adamdan kaçamayacak mıydım ben? Sonra benim konuşmamı beklemeden devam etti. "Seni bir yerden tanıyor muyum? Yüzün hiç yabancı gelmiyor," dedi tatlı olduğunu sandığı bir gülümseme ile. Eskiden olsa bu gülümseme için ölebilirdim. Yakın zamanda bu ağza yumruğumu geçirmek istiyordum. Şimdi ise umurumda değildi.
"Sizi tanıdığımı sanmıyorum," dedim umursamaz bir tavırla ve bara doğru ilerlemek için hareketlendim. Bu geceyi ancak bir içki rahat geçirmemi sağlayabilirdi. Başka bir kadına sarılmasını izleyemeyecektim.
Ama Kerim'in başka planları vardı. Bir adım atıp önüme geçti ve gülümsemesi yüzünde daha da yayıldı. "Evet, hatırladım. Sen alt sınıflarımdan biriydin. Adında..." dedi ve sustu. Dangalak herif adımı hatırlamadan benimle konuşmaya çalışıyordu. Kaç geçmiş değişirse değişsin bu adam kesinlikle aynı kalırdı.
"Adımı hatırlamayan insanlarla pek konuşmak adetim değildir," dedim sakin bir sesle ve bara gitmek için hareketlendim. Nedendir bilmem ensemdeki tüylerin diken diken olduğunu hissettim. Sanki biri beni izliyordu. Arkamı dönüp baktığımda kimsenin bana dikkat etmediğini fark ettim. Üstelik Cenk kucağındaki kadınla daha ilgili gibiydi. Bu yüzden önümdeki dangalağa döndüm.
"Beni rahat bırakır mısınız?"
Kerim kollarını göğsünde bağlayınca kasları ceketini gerdi. Onun bu hareketi bilerek yaptığını biliyordum. İnsan yıllarca kocası olmuş birinin her hareketini tanıyabiliyordu. Tanımak istemiyordunuz ama siz kimdiniz ki beyninize hükmedecektiniz.
"Çok ilginç bir kadınsın ama senin ismini hatırladım. Pelin," dedi.
Kaşlarım hayretle kalktı. Demek adımı hatırlamıştı ama onun hafızasının harikalığından olduğunu düşünmüyordum. Ne de olsa yakın zamanda Cenk ile röportaj yapmıştım. Bu yüzden adımı aniden hatırlamış olmalıydı.
Uzanıp kolumu tuttuğunda elimdeki çantayı kafasına geçirmek üzereydim.
"Neden gelip bizimle loca da oturmuyorsun?" diye sorduğunda o kadar şaşırmış ve gerilmiştim ki tek kelime edemeden beni kalabalıkta sürüklemeye başladı.
"Baksana," dedim bir yandan ayaklarımı sürüyerek. Durmaya çalışsam da o kadar güçlüydü ki onu engellemek istediğimi anlamıyordu. "Ben loca da durmak için o kadar yakın değilim. Sen arkadaşı olarak tek gitmelisin," dedim bağırarak.
Kerim hem insan selini ikiye ayırıp hem de bana gülümserken bende etki bıraktığına emin gibiydi. "Ben onun sadece arkadaşı değilim biliyorsun aynı zamanda menajeriyim," dedi ve kendisiyle birlikte beni de locanın yüksek platformuna beni çıkardı. Topuklu ayakkabılarım yüzünden dengemi kaybedince Kerim'in sırtına çarpıp durdum. Gözlerim locaya doğru çevrildiğinde Cenk'in bakışları ile karşılaştım.
Bana sanki bir yabancıya bakıyormuş gibi bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90'lar Yeniden
FantasyÖmrünü adadığı erkek ona ihanet ettiğinde bir insan ne yapmalıdır? Pelin'in hayatı boka sarıyordu. Hayal ettiği işi yapamadığı gibi çocuk istediği eşinin başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmişti. Hayatından ne istediyse hiçbir zaman elde edemem...