Gece olduğunda yeniden geçmişe gideceğime emindim. Evet, kesinlikle yine on yedi yaşıma gidecek bu kazanın sonunu getirecektim. Bundan şüphe etmeye bile değmezdi. Kesinlikle her şeyi yoluna sokacaktım.
Ama sabah uyandığımda hala otuz iki yaşındaydım, Cenk ölüydü, bedenimde hem de ruhumda kazanın izleri vardı ve Kerim denilen pislik benim salak halime kendini bir şekilde kabul ettirmeyi başarmıştı. Bunu en çabuk çözüme kavuşturulacak sorunların başına taşıdım.
Dün odamdan bir adım atıp dışarı çıkmamıştım. İyi değildim ve ailem kesinlikle delirdiğimi düşünüyordu. Eh bence kesinlikle haklılardı. Bende delirdiğimi düşünüyordum. Çünkü nasıl oluyor da kırk yaşımda değil de otuz iki yaşındaki halimde uyanıyordum?
Bunun için bazı teorilerim vardı.
Öncelikle kırk yaşındayken Kerim'in ilişkisini keşfetmiş sonra da annemlerde kaldığımda on yedi yaşıma gitmiştim. O zamanda her ne kadar Cenk'i ölümden koruyamasam da bazı şeylerin değişmesine neden olmuştum. Mesela Kerim ancak durumunu bu kadar saklayabilecek kadar yüzsüzleşmişti mesela ve kendi gelip açıklaması da onun doğru şeyleri hatırlayıp, biraz olsun pişman olduğunu gösteriyordu ama bu onu affedeceğim anlamına gelmiyordu. Ne yazık ki kırk yaşına kadar o sıkıntıları çekmem beni akıllandırmıştı. Ne kadar geçmişe dönersem de gittiğim an eski benliğim yine en saf haliyle yaşamaya devam ediyordu.
Tanrım...
O halde geçmişe dönüp Kerim'i kendimden uzaklaştırmam veya ona karşı yaptığım bir hareket beraberliğimizi etkilemeyecekti. Çünkü onca acıyı yaşamamış olan ben yine de ona kanacaktım. O salak halimle yüz yüze gelmek için neler feda ederdim.
Ama bunu yapamayacaktım. Şimdi otuz iki yaşımda olmamın nedeni bir şeyleri değiştirebilmemdi. Sibel'in yanımda kalmasını sağlayacak bir şeyler yaptığımda kesindi ama abimin durumu hala aynıydı. Savaş'ında yanımda olmasını isterdim. Bu süreçte ailemin tüm üyelerine ihtiyacım vardı.
Yatakta doğruldum ve yatağımın ucundaki aynadan kendime baktım. Kırk yaşımdakinden daha genç göründüğüm kesindi ama aynı yorgun yüz ifadesini takınmaya devam ediyordum. Mutsuzluk sanki gözlerimin derinliklerine işlemişti.
Ruhumun derinliklerine kadar yorgun olduğumu hissediyordum.
Yataktan resmen sürünerek kalktım. Belli ki bu yaşımda da bir iş sahibi değildim. Telefonumdaki -bu arada diğer telefonum kadar modern değildi. - mesaj ve aramalara bakılırsa birkaç tane yarı zamanlı işte çalışıyordum. Nedense hiç şaşırmamıştım. Ne de olsa Kerim'e bakacaktım öyle değil mi?
Sanki onu çağırmışım gibi telefon çalmaya başladı. Ekranda onun ismini gördüğümde telefonu karşı duvara sinirle fırlattım ve telefon parçalara ayrıldı. Hala sinirlerim geçmemişti. Kerim'in yüzünü dağıtsam da geçmeyecekti biliyordum. Derin derin nefes alıp en azından sakinleşmem gerektiğini kendime telkin ettim. Dün Sibel'in söylediği kadarıyla Kerim bu gün beni görmeye gelecekti. O zaman onunla bağları koparacaktım ama ben geçmişe döndüğüm an bu bedenin sahibi - artık kendim olarak görmüyordum.- yine saflık yapacak ona yanaşacaktı. Bu zamansal geçişlerin ise ne zaman sonlanacağını bilmiyordum.
Sonunda odadan çıktığımda kendimi banyoya attım. Günlük işlerimi yaptıktan sonra giyinip merdivenlerden aşağıya indim. Babam bahçe ile ilgileniyordu. Annem kurslarından birine gitmişti. Sibel ise mutfaktaki masada oturmuş çay içiyordu.
"Günaydın," diye selam verdim. Yüzümde çekingen bir gülümseme vardı. Dün onu baya korkutmuştum.
"Günaydın," dedi gülümseyerek. Yüzünde herhangi bir mesafeli ifade yoktu. "Sana da çay koymamı ister misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90'lar Yeniden
FantasyÖmrünü adadığı erkek ona ihanet ettiğinde bir insan ne yapmalıdır? Pelin'in hayatı boka sarıyordu. Hayal ettiği işi yapamadığı gibi çocuk istediği eşinin başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmişti. Hayatından ne istediyse hiçbir zaman elde edemem...