Uyandım.
Gözlerimi açmaktan korkuyordum.
Bedenimde anlamlandıramadığım tuhaf bir ağrı vardı. Sanki bir hastalıktan yeni çıkmışım gibi. Sanırım genç bir bedende kaldıktan sonra yorgunluk bu bedende daha çok kendini belli ediyordu.
Gözlerimi açtım.
On yedi yaşıma ait odamda değildim. Kırk yaşıma döneceğimi bilsemde yine bir umut geçmişte kalacağımı düşünmüş olmalıyım. Bu kalbimdeki hayal kırıklığınıda açıklıyordu.
Yatağın üstündeki pembe yorganı üzerimden attım. Ne zamandır bu yorganı kullanıyordum ben? Ama şuan yorganı umursayacak halim yoktu. Hızla yataktan kalktığımda belime giren sancıyı umursamadım. Kutular bu sefer yatağımın sol tarafında yığılı değildi. Aynanın yanında duruyordu. Hemen oraya ilerledim. Kitapların dolu olduğu kutuları sağa sola attım. Umursamıyordum. Yıllığı bulduğumda nefesim titredi.
Bir yanım hemen açmak istiyordu, diğer yanım ise yıllığı olduğu gibi bırakıp kaçmak. Bütün bedenim endişe ile titriyordu. Nefes almak ne zamandır bu kadar zordu?
Tozlanmış yıllığın arka tarafını çevirdim. Sonra da yavaş yavaş araladım. Ölenlerin yüzleri belirirken nefesimi tuttum.
Sonra onu gördüm.
Gri-yeşil gözlerinde neşeli bir gülümseme ile bana bakıyordu.
Başaramamıştım.
Onu kurtaramamıştım.
Daha dün bana bakıp gülümsemişti, sesini duymuş, kokusunu içime çekmiştim. Şimdi ise toprak olmuştu ve ben bunu durdurmak için hiçbir şey yapamamıştım.
Beceriksizin tekiydim.
Cenk'in yüzünde ıslak izler oluşana kadar ağladığımı anlamadım, sonrasında ise baraj kapaklarının açılmasıyla boşalan sular gibi gözlerimden yaşlar akmaya başladı.
Nerede yanlış yapmıştım? O zinciri neden kıramamıştım? Yıllığa sarılıp yatağıma oturduğumda bütün bedenim titriyordu.
Cenk ile anılarım o kadar tazeydi ki bu kayıp yeni yaşanmış gibi canımı yakıyordu. Oysa biraz önce öpmüş gibi burnumun ucu sızlıyordu. "Neden?" diye sordum hıçkırarak ağlarken. "Neden hayatımı düzeltmek için şans verilirken kendimi ağlarken buluyorum. O bunu hak etmedi, ben etmedim."
Yeniden belim ağrıyınca elimi gayri ihtiyari oraya attım ve avucuma değen pürüz yüzünden kaşlarım çatıldı. Pijamanın altındaki pürüz derimdeydi. Hala omuzlarım hıçkırıkla titrerken yıllığı düzgünce yatağımın üzerine bıraktım ve ayağa kalkıp pijamamı kaldırdım. Belimden başlayıp göğsüme doğru ilerleyen kalın, pütürlü yara izini gördüğümde kulaklarımda bir çığlık sesi yankılandı. Bir an sonra çığlığı atanın kendim olduğunu anladım.
Bana ne olmuştu böyle?
Odanın kapısı açıldığında bakışlarım Sibel ile buluştu. Yüzündeki korku, gözleri hala açık olan belime kayınca farklı bir ifadeye büründü. Ben ise hala şaşkındım. Sibel annemlerin evindeydi ve bana hüzünlü gözlerle bakıyordu.
"Abla bağırdığını duydum iyi misin?" diye sordu şefkatle. Yaşımız ilerlemesine rağmen hala genç ve güzel görünüyordu.
Ona neden burada olduğunu sormak istedim ama dudaklarımdan başka bir soru döküldü. "Ne? Bana ne oldu?"
Sibel'in yüzü bembeyaz oldu. "Abla iyi misin?"
İyi olmanın canı cehenneme "İyi değilim, bok gibiyim. Bedenimde kocaman bir yara izi var lanet olası beynimde tek bir anı bile bu olayı açıklamıyor bana ne oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90'lar Yeniden
FantasyÖmrünü adadığı erkek ona ihanet ettiğinde bir insan ne yapmalıdır? Pelin'in hayatı boka sarıyordu. Hayal ettiği işi yapamadığı gibi çocuk istediği eşinin başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmişti. Hayatından ne istediyse hiçbir zaman elde edemem...