Gözlerimi açtığımda yeniden kapatmak istedim. Ruhum zamanlar arası geçişten ve yaşanılan duygusal fırtınalardan yorulmuştu. Yeniden on yedi yaşında olduğumu duvardaki posterlerimin diziliminden anlıyordum ama yataktan bir süre kalkmak istemedim. Huzur hissini o kadar uzun zaman önce hissetmiştim ki artık nasıl bir şey olduğunu hatırlamadığım gibi kendimi bir cenderenin içinde sıkışmış gibi hissediyordum.
Göz yaşlarım yastığımı ıslatıyordu. Neden kendimi bu kadar aciz hissediyordum? Sanki ne yaparsam yapayım o kötü sonuçtan kaçamayacakmış gibi bir his vardı içimde. O histen nefret etmiştim. Yok olmasını istiyordum.
Ama yapmam gereken önemli bir şey vardı.
Cenk ile konuşmalıydım. Her ne kadar söyleyeceklerim ona acı verse de bir şekilde aramızdakileri bitirmem gerekecekti. Sonra ayrı duracak, Kerim ile aramı soğuk tuttuğumdan onunla bir geleceğim olduğunu düşünmüyordum. Ah Tanrım her şey ne kadar karmakarışık olmuştu. Belki de birinden yardım almanın vakti gelmişti.
Yataktan kendimi kazıdıktan sonra hemen banyoya ilerledim. Derimi haşlayacak kadar sıcak bir suyla duş aldım. Bedenim, gün içerisinde yaşayacaklarım yüzünden titriyordum.
Şampuanımın şeftali kokusu bile rahatlamamı sağlamamıştı. Banyodan çıkıp hızlıca üniformayı giydim. Ellerim işle meşgul olabilirdi ama aklımda kesinlikle Cenk ile konuşacağım diyaloglar dönüyordu. Yapmak zorundaydım. Bu zaman çizelgesini ben bozmuştum ben düzeltecektim. Çantamı aldım ve ağırlığı karşısında kaşlarımı çattım. Neden bu kadar kitapla okula gidiyordum anlamıyordum sanki okul birincisi olacaktım. Çantamı çıkarıp içindeki insanın belini ağrıtacak kadar ağır olan kitapları çıkardım. Çantamı alıp odamın kapısını hızla açtığımda arkasında asılı duran hırkalarım kapının arkasına doğru savruldu.
Cesaretimi yitirmeden bazı şeyleri yoluna koymalıydım.
Merdivenlerden inerken aşağıda kupasını başına diken Savaş'ı gördüm. "Hey abi, yurt dışına gitme konusunda ne düşünüyorsun?"
Savaş kupayı hızla indirip bana aklı karışmış gibi baktı. Daha yeni uyanmıştı, saçları darmadağın gözleri uykuluydu. "Tatil dışında gitme taraftarı değilim," dedi ensesini kaşıyarak.
"Bence bir düşünmelisin, eminim reklamcılık işinde çok ilerlersin."
Savaş'ı arkamda kafası karışmış halde bırakıp hızla dış kapıya ilerledim. Kendimi dışarı attığımda kalp atışlarım daha da hızlanmıştı. Bir yanım o okula gidip Cenk ile konuşmak istemiyordu ama diğer yanım bunu bir an önce yapma taraftarıydı. Geleceklerin her biri kötüydü. Ya kendime zarar veriyordum ya da yakın çevremden biri zarar görüyordu. Geçmişi düzeltmek benim tahmin ettiğim gibi gitmiyordu. Çünkü geçmiş zaten benim tarafımdan değiştirilmişti. Şuan sadece yaptığım pisliği temizlemem gerekiyordu.
Okulun demir bahçe kapısına kadar Cenk'i gördüğümde ona ne diyeceğimi düşündüm. Bana inanmıştı ve bu bile başlı başına bir mucizeydi. Bana bu kadar inanıyor olması kalbimin ona karşı daha da ısınmasına neden oluyordu.
Bahçeden içeri girip etrafıma bakındım. Cenk her zaman yurt binası ile okul binasının arasında duran bir ağacın altında arkadaşları ile sohbet ederdi ama şimdi diğerleri orada olmasına rağmen etrafta ondan bir iz yoktu. Onu nerede aramalıydım. İlk dersin teneffüsünde karşıma çıkmasını mı beklemeliydim. Ama beklemek kesinlikle iyi bir fikir değildi. Ne kadar beklersem o kadar zor olacaktı.
"Sabah sabah kaşlarını çatmış ne düşünüyorsun?" Cenk'in sorusu ve sol kulağıma temas eden nefesi ile titredim. Arkamı döndüğümde en canlı gülümsemesi ile bana bakıyordu. Ona öldüğünü nasıl söyleyebilirdim? Tanrım, üstelik benim başka bir versiyonumun neden olduğu bir ölümden bahsediyorduk burada. Hangi adam bunu kaldırabilirdi? Ben bile kabul etmek istemiyordum.
Cenk'in yüzünden yavaş yavaş gülümsemesi silindi ve işaret parmağını uzatıp alnıma dokundu. "Burada neler dönüyor anlatmak ister misin?" diye sordu yumuşak bir ses tonuyla. Bu sesi içimin titremesine neden oluyordu.
Derin bir nefes alıp yavaşça verdim. Sanırım zaman kazanmaya çalışıyordum. Söyleyeceklerim kolay değildi.
"Sanırım söyleyeceklerimi duyduktan sonra bunu söylediğine pişman olabilirsin."
Cenk yandan gülümsemesini sergilerken daha da yakınıma sokuldu. "Bundan pişman olmayacağıma emin olabilirsin."
Gözlerimi devirmeden edemedim. "Emin ol bunu için erken konuşmak istemezsin."
Bu sefer kıkırdadı. "Bana ne diyebilirsin ki? Seninle olmaktan zevk alıyordum ve eminim o hoş dudaklarından çıkan her bir kelime bal kadar tatlı gelecektir."
"Öleceksin," dedim bir anda ve sonra sol elimle hızla dudaklarımı kapattım. Tanrım... Ona bu kadar ani söylemek istememiştim. Gözlerindeki gülümseme yavaş yavaş sönerken kendimden nefret ettim. O bana iltifat ederken yaptıklarım yüzünden o kelimeleri hak etmediğimi düşündüm ve bir an farkında olmadan içimde sakladığım o çürük gerçeği söyledim.
Cenk konuşmadan önce uzanıp saçlarını karıştırdı. Bana baktığında gözlerinde farklı duygular çatışıyordu. "Sanırım dediğin gibi otursam iyi olacak," dedi ve biraz ilerimizde duran banka doğru yürüdü. Oturup dirseklerini dizine dayadığında ellerini başının arasına sokmuştu.
"Ben... Gelecekte ölü müyüm?" diye sordu bitkin bir sesle. Sanki söylediklerimle hayat enerjisini çekip almıştım.
Sorusuna cevap vermedim. Sessizliğim ona çok şey anlatmış olacak ki sadece başını salladı ve yere bakmaya devam etti. Öğrenciler sınıflarına doğru ilerlerken ikimizde bankta kaldık. Öğretmenlerin görmeyeceği kör bir nokta da oturuyor olmamız tamamen şanstı. Bu halde derse girebileceğimi sanmıyordum.
"Ne zaman?" diye sorduğunda bir an bocalayıp ona baktım. O da gri-yeşil gözlerini bana dikmişti. "Ne zaman öleceğim Pelin."
İşte şimdi ona gerçekleri anlatacağım kısım burasıydı. Omuzlarımı dikleştirdim. Anlattıklarımdan sonra Cenk benimle olmayacaktı biliyordum ama en azından geçmiş benliğimin yaptığı hatayı telafi edecektim. Onun ölümünü engelleyerek kefaretimi Cenk'in yalnızlığının acısını çekerken ödeyecektim.
Derin bir nefes aldım ve ona geçmişteki halimin sırf Kerim'le olabilmek için geçmişe gelip neler yaptığını anlatmaya başladım.
Muhtemelen o zamandaki halim Kerim'e körü körüne aşıktı ve yalnızlık hissiyle takıntılı duyguları birleşmişti. Telefonun ya da başka bir şeyin yardı mı bile geçmişe gittiğini düşünüyordum. Orada Kerim'e ulaşmak için Cenk ile arkadaşlık kurmuş olmalıydı. Acaba Cenk o zamanda şimdi olduğu gibi benden hoşlanmaya başlamış mıydı? Sanmıyordum. Muhtemelen bana acımış ve İnci'nin herkesin giremediği kadar özel olan partisine beni götürmeye karar vermişti. Bu sayede Kerim ile görüşecektim. Sonunda Cenk ya beni almadan ya da onunla partinin olduğu yerde buluşmak için sözleştiğimizden mi bilmiyordum oraya giderken ölmüştü.
Cenk'in ölümü Kerim ile geçmişte ki pislik halimin yakınlaşmasına neden olmuştu. Sonrasında ise ne olduğunu biliyoruz. Ama aynı benlikte olmamıza rağmen bir şey hatırlamıyordum. Kerim ile olmak için bu kadar çabaladıktan sonra adamın bize böyle aşağılayıcı davranması resmen evrenin bize verdiği cezaydı.
Şimdi geçmişe dönmemin sebebi ise Kerim'i benden uzaklaştırmak değildi. Geri gelme nedenim geçmişi çorba gibi karıştıran diğer halimin hatalarını düzeltmekti. Ne kadar zor olsa da bunu yapıyordum ve son bir şey kalmıştı o da Cenk ile aramızdaki bağları kopartmak. Çünkü tanışmadan geçirdiğimiz bu lise döneminde tanışarak geçmişi değiştirmiştik. En azından hemen buna son vererek ölümüne engel olabilirdim. Ben buradan gittiğim an zaman da eski haline dönecek, benim on yedi yaşımda ki halim Cenk'i tanımadan, konuşmadan hayatına devam edecekti.
Aklıma gelen mantıklı çözüm buydu. Geleceğe gittiğimde bu durumda başıma ne gelecekti bilmiyordum. Ama o iyi olduğu sürece her şeyin üstünden gelebilirdim.
Cenk bana bakıp dudaklarını araladığında nefesimi tutup en kötüsünü duymak için kendimi hazırladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90'lar Yeniden
FantasyÖmrünü adadığı erkek ona ihanet ettiğinde bir insan ne yapmalıdır? Pelin'in hayatı boka sarıyordu. Hayal ettiği işi yapamadığı gibi çocuk istediği eşinin başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmişti. Hayatından ne istediyse hiçbir zaman elde edemem...