Sabah uyandığımda hala on yedi yaşındaydım.
Demek telefonu açıp açmamak önemli değildi. Sadece telefonun çalması artık neyi tetikliyorsa bende zamanda yolculuk yapabiliyordum. Penceremden dışarı uyanan mahalleye baktım. On yedi yaşımda kısılıp kalmanın iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyordum. Gençtim, sorunlarımı halletme şansım vardı.
Bilediğim bir zamana kadar burada mahsur kalmıştım. Bundan memnun olmadığım için değil. Sanırım doğrusunun bu olmadığını bildiğim için. Evet, yanlışlarımı düzeltmek istiyordum ama sonsuza kadar burada kalmak bilemiyorum. Bu seçenek başımın dönmesine, midemin büzülmesine neden oluyor.
Yataktan ayaklarımı sarkıtıp bir süre daha yatakta oturdum. Kalkıp hazırlanacak halim yoktu ama birden müzik sesi duymaya başladım. Duyduğum melodi tanıdıktı ama kapım açılıp abim elinde teyip ile içeri girene kadar şarkıyı tanıyamadım. Bana bakıyor ve hınzırca sırıtıyordu. Sibel onun kolunun altından bana sırıtıyordu.
Melodi hareketlendiğinde üçümüz birden bağırdık "Çukulata Kızzzz."
Sabahtı, yüksek sesle müzik dinliyorduk. Kırk yaşındaki ruhum on yedi yaşındaki bedenime sıkışmıştı. Bir sürü sorunu halletmeli, ailemi bir arada tutmalı en önemlisi bir canı kurtarmalıydım.
Ve geleceğe gidip gitmeyeceğim belli değildi.
Tüm bunları bir kenara bıraktım ve enerjik bir şekilde yatağa zıplayıp dans etmeye, kahkaha atmaya başladım. Tanrım bu şarkıyı unutmuştum. Abim Ragga Oktay'ın taklitini yapıp şarkıyı söylerken Sibel iki yandan örgüsünü savurarak dans ediyordu.
Kahkaham durmadan dudaklarımdan çıkıyor, odamın duvarlarında yankılanıyordu. Ne kadar harika bir histi bu. Ragga Oktay'ın şarkısı ilerlerken bizde değişik figürler yapıyor, sonra kahkahalara boğuluyorduk. Sabahları gürültü yapmamamız gerekiyordu ama müstakil bir evdeydik ve evi çevreleyen bahçemiz sayesinde komşularımızla aramızda mesafe vardı. Babam ise çoktan işe gitmiş olmalıydı. O an kapının girişinde duran anneme gözlerim kaydı. Saçlarında bugidiler vardı ve sabahlığını giymişti. Hepimiz bir an durduk ve onun kızmasını bekledik ama o birden kalçalarını sallamaya başlayınca kaldığımız yerden enerjimizi atmaya geri döndük.
Her ne sorunlar olursa olsun yaşadığım sabah harikaydı.
Şarkı sonrası hazırlanma süreci oldukça hızlı ilerledi çünkü biraz bile oyalansam geç kalacaktım. Daha kravatımla ayakkabımın bağlarını bağlamadan kendimi evden dışarı attım. haftanın son okul günüydü ve telefon olana kadar hafta sonlarımı verimli geçirmenin yolunu bulmuştum. Abimi okumak istediği bölüm için cesaretlendirecek babam ile aralarını yapacaktım. Bu kadar neşeli bir aileden mahrum kalmak istemiyordum. Ben kardeşlerimi hayatımın herbir noktasında istiyordum.
Okulun bahçesine açılan demir kapılara geldiğimde sırtımda ki çantanın askılarına sıkıca tutundum. Yeni bir sabah yeni maceralar. Hayatımı değiştirecek hayati hareketlerden uzak durmalıydım. Bahçeye adım attığımda Kerim ve Cenk'in diğerleri ile birlikte dikildiğini gördüm. Onların köşesiydi orası ve eskiden oraya Kerim'e bakmak için dikkat ederdim. Cenk'te muhtemelen o zamanlarda orada dikiliyordu ama anılarımda fazla yeri yoktu. Onun o kadar beğeneni vardı ki sanırım otomatik olarak beni istemeyeceğini düşünmüştüm. Oysaki ne kadar saçma bir düşünceydi. İnsan zaman geçtikçe karşısında hayranlık duyduğu kişinin de sadece insan olduğunu anlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90'lar Yeniden
FantasyÖmrünü adadığı erkek ona ihanet ettiğinde bir insan ne yapmalıdır? Pelin'in hayatı boka sarıyordu. Hayal ettiği işi yapamadığı gibi çocuk istediği eşinin başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmişti. Hayatından ne istediyse hiçbir zaman elde edemem...