Cenk'i zor da olsa Kerim'e bir şey yapmaması için ikna etmiştim. Sonunda sakinleştiğinde yurdun yanındaki banka oturduk. Sanırım okula fazla erken gelmiştim. Bu durum elimde değildi. Cenk'i görmeden yapamazdım.
"Söylediklerimi kabul ettiğine inanamıyorum. Dalga geçtiğimi düşünürsün sanmıştım."
Cenk her zaman gösterdiği o yandan gülüşünü takındı. Bankta yanyana otururken onun inanılmaz yakışıklılığına bakmadan edemiyorum. Sadece dış görünüş değil. Yüzü kadar kalbi, ruhu da güzel bir adamdı ve yanımda olması başlı başına güzeldi.
"Bir insan seninki kadar keskin bir değişim yaşayamaz Pelin," dedi rahat bir tavırla banka yaslanırken. "Sen gelmeden önce on yedi yaşındaki Pelin görmekten bıktığım kızlar gibiydi. Kerim sanki dünya harikası bir şeymiş gibi bakardı." Bakışlarını bana çevirdiğinde sıcak gözleri nefesimin kesilmesine neden oldu. Hayatımda kimse bana böyle bakmamıştı. Sanki dünyada benden başkası yokmuş gibi ya da tüm düyasıymışım gibi. "Ama o sabah işte o sabah sendeki ateşi gördüm." Gözleri parlamaya başlamıştı. "Aslında olmayan ama bir şekilde orada var olmaya başlayan bir ateş."
Derin bir nefes alıp bakışlarını mavi gökyüzüne çevirdi. Bu sefer dalgın bir ifadesi vardı. "Sonra bu hafta eskisi gibi değildin. Bir hafta boyunca benim yanımdan tek kelime etmeden geçtin gittin. Önce bana alınmana neden olacak bir şey yaptığımı düşündüm ve seni durdurdum ama bana beni tanımıyormuş gibi baktın. Düşündüm durdum. En sonunda bana bir oyun oynadığının sonucuna vardım. Başka bir açıklama bulamadım. Okulun popüler çocuğunu kandırmıştın. Gizli gizli bana güldüğünü düşündüm," dedi karamsar bir sesle. Yeniden bana döndüğünde gözleri nemliydi fakat bakışlarında neşe parıltıları yer edinmeye başlamıştı. "Ama sen gelip bunları bana söylediğinde inanmak istedim. Çünkü diğer açıklaması az önce söylediğim gibiydi ve ben bunu asla kabul edemezdim."
Gülümseyerek başımı salladım. Her ne kadar bana dikkatle baksada ona bakamıyordum. Hayatımda bir kere bile kızarmayan ben şimdi yanaklarımın kızarmasına neden oldu. Tanrım... İçim içime sığmıyordu. Tüm o geç kalınmış şeyler şimdi ayaklarımın altına serilmişti ve ben onları yaşayabilirdim. Sonbaharın güneşli ve serin havası daha da heyecan duymama neden oluyordu. Daha önce güz günleri bu kadar harika mıydı?
"Bana inandığın için minnettarım," dedim fısıltıyla. Bakışlarımı ayakkabımın uçlarına eğmiştim. Kaç yıl yaşamıştım ama nasıl hala utangaç genç bir kız gibi davranabiliyordum? Aslında bunun cevabı oldukça açıktı. Zamanında tüm bu küçük anıları yaşamamıştım. Kerim için kul köle olmaktan başka bir şey yapmamıştım. Asla kendimi düşünmemiştim. Bir an o adamı düşünmek sevincime gölge düşürse de hemen aklımdan uzaklaştırdım. Bu anı onu düşünerek rezil edemezdim.
Cenk bana doğru dönüp yavaşça eğildi. Gözlerini çevreleyen kirpikleri sık değildi ama kesinlikle uzundu ve gözlerinin rengini vurgulayan siyah renkteydi. "İnsan hoşlandığı kadına inanmalı değil mi? Hem sen benden bir şey saklamazsın," dediğinde kalbimden vurulmuşa döndüm. Bir an nasıl nefes alınır unutmuştum. Onun son sözleri mutluluğumun koşarak uzaklaşmasına neden olmuştu. O ne kadar söylediklerime inanmak imkansız olsa da inanmıştı. Ama ondan sakladığım ölümcül sırrı bilmiyordu.
Gözleri tüm samimiyeti ile bana bakarken ben ondan hayati bir bilgi saklıyordum ama bir insan karşısındaki kişiye nasıl öleceğini söyleyebilirdi? Ya kaderine razı gelirse ya bunu değiştirmem için bana fırsat vermezse? Hayır, bunun olmasına izin veremezdim. Onu kaybedemezdim. Hayatım zaten bir bok çukuru gibiydi. Şimdi elimden geleni yapacak ve en azından Cenk için güzel bir gelecek hazırlayacaktım. Tanrım bunun için bana güç ver... Geçmişe dönmemi sadece bu yüzden istemiş olamazsın.
"Evet," dedim kendimi zorlayarak. "Sana yalan söylemem." Midem bulanıyordu. İlk defa yalan söylemiyordum ama değer verdiğiniz birine yalan söylemek ruhunuzu lekeliyordu. Hep var olan bir yara sızısı gibi gitmek bilmiyordu.
Cenk uzanıp yanağımı okşadı. "Biliyorum Pelin. Nasıl geçmişe geldiğini bilmesemde seninle olduğum için mutluyum."
"Bende mutluyum," dedim gülümyerek. Gerçekten de mutluydum. Lise hayatımda neden bu adamla beraber olmamıştım sanki? "Gerçi kırk yaşında bir insanın olgunluğuna sahibim ama," dedim gülümsemeye zorlayarak kendimi. Acaba kırklı yaşlarında Cenk nasıl olurdu? Bir an bahçeli bir evde onu ve ona benzeyen beş yaşlarında bir oğlan çocuğunu hayal ettim. Nedense gülümsememe neden oldu.
Cenk kahkaha atınca dikkatimi çekti. "Bana göre yaşlı olduğunu mu dile getiriyorsun? Pelin kırk yaşındaydın ama gerçekten hayatını yaşayabildin mi? Bana kalsa sen Kerim ile tanıştığında yani on yedi yaşındayken büyümeyi durdurdun . Yoksa ona karşı bu kadar özverili olmazdın. O yüzden bence şu durumda ben senden daha olgunum," dedi yüzünde kocaman bir gülümseme ile.
Bahçede dersin başlayacağını bildiren zil çaldığında zor da olsa banktan kalktım. "Sanırım derslere hala girmem gerekecek."
"iki kere aynı dersler almak nasıl bir şey," diye sordu elleri cebince benim yanımda yürürken. Gözlerini bir an olsun benden ayırmazken nasıl takılmadan yürüyebiliyordu ben anlamıyordum.
"Bunaltıcı. Ama inan o derslere girmek ileride yetişkin olunca karşılaşılan sorunların yanında basit kalıyor."
Cenk bir an durunca bende durdum. Kaşlarını çatmış sanki bir şey düşünüyordu. "Söylesene gelecekte ben ne yapıyorum? O kadar şaşırdım ki beni öpünce aklım başımdan gitti. Hayal ettiğim gibi ünlü bir müzisyen olabiliyor muyum?"
Cenk'in sorusuyla bedenim buz kesti. Yüzümdeki kanın çekildiğini biliyordum. Dudaklarım titremeye başladı. Tanrım ona ne diyecektim? Derin ve titrek bir nefes aldım. Yüzünde ki ifadesizlik yaşadığım fırtınalı ruh halinin farkında olmadığını gösteriyordu.
"Sanırım bunu dile getirmemeliyim. Biliyorsun zamanı değiştirecek bir şey yapmamak lazım. Doğa kanunu ya da zaman yasası gibi bir şeyi çğnemek istemem," dedim gülümsemeyle. inandırıcı bir gülümseme takındığımı umdum. Cenk gülümseyerek içimdeki endişenin kısa sürelide olsa gerilemesini sağladı.
"Haydi seni sınıfına götürelim bayan zaman yolcusu," dedi eğlenerek. En azından şimdilik gelecek karmaşasından uzaklaşmıştık. Önce beni sınıfa bırakacağını söylediğinden son kata çıkmadan üçüncü katın koridorunda sınıfıma doğru yürümeye başladık. Beni merdivenlerin orada bırakır diye düşünmüştüm ama beni şaşırtarak sınıfımın kapısına kadar gelmişti. Bu arada diğer öğrencilerin kaçamak bakışlarını fark etmiyor değildim.
"Beni bırakacak mısın?" diye sordum. Çünkü her an benimle derse girecekmiş gibi bir hali vardı.
O büyüleyici gülümsemesi yavaş yavaş yüzüne yayıldı. "Hayır,"
O böyle söyleyince sınıfa doğru bir adım attım ama o önüme geçerek beni engelledi. "Derse girmemiz lazım."
Şimdi gözlerinde haylaz bir ifade vardı. "Umurumda değil."
Yalandan kaşlarımı çattım. Ona kızmak kesinlikle benim yapabileceğim bir şey değildi. Üstelik bu kadar tatlı bakarkenç. "Cenk. Beni sinirlendiriyorsun."
Cenk söylediklerimi umursamadan başını bana doğru eğdi. "Sinirlenince bile bir insan bu kadar güzel olmamalı. Gözlerindeki ateşe bayılıyorum."
Bu sefer gülümsememe engel olamadım. Bir insan bu kadar etkileyici olmamalıydı. "Sen delisin."
"Beni delirten sensin," dedi ve ben dahil o an orada olan öğrencileride şaşırtacak bir şey yaptı. Daha da eğilerek dudaklarını alnıma değdirdi. "Derse gir Bayan Zaman Yolcusu tenefüste kapında olacağım," dedi ve son kez gülümsedikten sonra sınıfın kapısından uzaklaştı.
O yanımdayken kendimi kuş kadar hafif hissediyordum ama şimdi benden uzaklaşırken ölüm korkucu soğuk bir mengene gibi kalbimi sarıyordu. Artık şansım tükeniyordu. Elimden geldiğince onu korumalıydım.
Bedeli ne olursa olsun yapmalıydım bunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90'lar Yeniden
FantasyÖmrünü adadığı erkek ona ihanet ettiğinde bir insan ne yapmalıdır? Pelin'in hayatı boka sarıyordu. Hayal ettiği işi yapamadığı gibi çocuk istediği eşinin başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmişti. Hayatından ne istediyse hiçbir zaman elde edemem...