Elimde bırakmayı unuttuğum sırt çantası ile salona girdiğimde babamın abime bağırdığını gördüm. Ona "Sen beni delirtmek mi istiyorsun ne demek sen istesen de istemesen de yapacağım?"
Ah Tanrım şimdi bunu yaşamak zorunda mıydım? Daha yeni karmaşa ile karşılaşmıştım. Abimin durumunu bu kadar erken yaşamayı beklemiyordum.
Bakışlarımı abime çevirdiğimde sinirle babamın karşısında dikildiğini gördüm. Geri adım atacak gibi durmuyordu. Bu tartışma eskiden yaşadığım tartışmayla aynıydı ama o zaman yemek masasındaydık. Çok çaba sarf etmeden bile geçmişim değişiyordu.
"Ben sadece sevdiğim işi yapmak istiyorum baba," dedi abim kendin emin bir sesle. "Yaparken mutlu olacağım bir iş bu. Hukuk okumayı hiç istemedim. Onu sen istedin diye, benimle gurur duy diye okumayı seçtim ama bana kendi hayatımı bunun için heba edemem."
Babam elindeki kağıdı buruşturup kenara fırlattı. Abimin bakışları karşı duvarın dibine uçan kağıda takılı kalmıştı. Gözlerindeki incinmeyi görebiliyordum. Eğer kısa zamanda engel olmazsam her ne kadar tartışmanın zamanını değiştirebilsem de alınan yaraları değiştirmeyebilirdim.
Derin bir nefes aldım ve "Yeter," diye bağırdım.
Abim ve babam irkilerek bana baktı. Annem Sibel ile köşe de duruyordu ve beden dilinden eğer ben araya girmeseydim harekete geçeceğini görebiliyordum. Gerçi onun araya girmesi geçmişte pek bir işe yaramamıştı.
Elimde ki çantayı yere bırakıp duvarın oradaki kağıdı almaya gittim. Benim ani çıkışım odadakilerin bir anlık sessiz kalmasına neden olmuştu. Bu olayı bir an önce çözüme kavuşturmalıydım.
Kağıdı düzeltip, abimin bir reklam markası için hazırladığı afişi gördüm. Gerçekten olağanüstü bir çalışmaydı. Yeteneği ile 1998 yılının çok ötesinde bir çalışma çıkarmıştı. Bir an tartışmayı unutup abime döndüm. "Abi bu harika bir çalışma. İnanılmaz yeteneklisin."
Savaş her ne kadar öfkeden titriyor olsa da dudaklarında memnun bir gülümseme gördüm. "Teşekkür ederim kardeşim."
Elimdeki afişle babama döndüm. "Baba çocukların olarak bizi dünyaya getirdiğin ve çok çalışıp baktığın için sana minnettarız," dedim sakin bir sesle. "Her zaman ailemizi mutlu etmek onları memnun etmek için elimizden geleni yapıyoruz ama bir gerçek var ki bu hayatlar bizim ve öldüğümüz güne kadar bu hayatı biz yaşayacağız. Sence de yapacağımız işte söz hakkımız olması normal değil mi?"
Babam derin bir nefes aldı. Kırmızı olan yüzü yavaş yavaş kendi haline dönüyordu. "Pelin her zaman sizin için mücadele ettim, ederimde ama böyle geleceği olmayan bir işin içinde kendini heba etmesine dayanamam. Yine yapsın yapmasın demiyorum. Ama Hukuk bölümü de bitirsin."
Savaş başını sağa sola salladı ama o konuşmadan elimi kaldırıp onu susturdum. "Baba bu işler için zaman vermen gerekir. Abim okusa da o mesleği yapmayacak ve bu onun için zaman kaybından başka bir şey olmayacak," dedim ve elimdeki afişi kaldırım. "Bak ne kadar gelecek vaad eden bir iş baba artık zaman değişiyor, teknoloji gelişiyor. Bu iş ilerleyen zamanda çok popüler olacak." Gerçekten de öyleydi ve Savaş bu işte çok iyiydi.
Bir an babamın sesi çıkmayınca bu konu hakkında olumlu düşündüğünü sandım ama cam gibi parlayan gözlerini bana çevirip "Hayır, o Hukuk okuyacak," dedi sesini yükselterek.
Savaş yumruklarını sıkmıştı ve sinirden çenesinin kitlendiğini görebiliyordum. Birazdan rest çekecek ve akşamına arkadaşında kalmak için evden ayrılacaktı. Bunu engellemem gerekiyordu. Sonrasında bir şey yapmak için çok geç olacaktı. Uzanıp yumruk yaptığı eline dokundum. Sessiz kalmalıydı ki onun yerine bu tartışmayı ben yapayım.
Babama döndüğümde gözlerim yaşarmıştı. "Peki baba oğlunu kaybetmeyi göze alabilir misin? Hukuk için Savaş'ın senden uzaklaşmasını mı istiyorsun? Hukuk okuması ondan, oğlundan daha mı önemli?"
Babam ağzını açtı ama konuşmadan kapattı. Evet tahmin ettiğim gibi onu yumuşak yanından vurmuştum. Savaş onun ilk göz ağrısıydı. Ondan kolay kolay vazgeçmezdi. Kendi zamanımda babamın Savaş'ı ne kadar özlediğini hatırlıyorum. Her ne kadar konuşsalar da hiçbir zaman eskisi kadar yakın olamamışlardı. Onları öyle görmek istemiyordum.
Babam bir an kızacakmış gibi derin bir nefes aldı ama bir an sonra omuzlarını pes edermişçesine düşürdü. "Ben sadece sizin iyi bir hayata sahip olmanızı istiyorum."
Onun yumuşak bir tonla konuşması Savaş'ın kasılan bedeninin rahatlamasına neden oldu. Bir adım öne çıkıp babamın karşısında durdu. "Baba benim için endişelendiğini biliyorum ama beni daha ne kadar gerçek hayattan koruyacaksın. Girmek istediğim işin iyi ve kötü yanlarını biliyordum. Senden tek istediğim aldığım bu zorlu kararda bana destek olman. İnan benim içinde kolay bir karar değildi."
Babam oğluna baktı ve ağır ağır başını salladı. "Sen her zaman kendini bilen bir çocuk oldun Savaş. Yalan söylemeyeceğim içimden hala Hukuk okumanı diliyorum ama aldığın karara da saygı duyacağım. Sen çocuk değilsin," dedi ve Savaş'ın birden ona sarılmasıyla birkaç adım gerileyip gülümsedi.
Savaş'ın ise konuşurken sesi titriyordu. "Teşekkür ederim baba. Çok teşekkür ederim. İnan bu işte çok başarılı olacağım ve sen benimle yine gurur duyacaksın."
Babam gülümseyip Savaş'ın saçlarını okşadı. "Ben seninle her zaman gurur duyuyorum. İyi bir hayata sahip ol benim için yeterli oğlum."
Ağlamayacaktım ama onların böyle konuşması gözlerimin dolmasına neden oldu. Onca yıllık dargınlığı sadece doğru iletişimle çözdüğüme inanamıyordum. Gerçekten konuşmak birçok sorunu büyümeden hallediyordu. Artık ailemdeki iki erkek birbirlerini görmezden gelmeyecekti. En önemlisi abim yıllar boyu bizden uzakta kalmayacaktı.
"Eh sorun çözüldüğüne göre yemek yesek iyi olacak," dedi annem yüzünde kocaman bir gülümseme ile. Sibel hemen onun peşinden mutfağa doğru ilerledi. Babam da her zaman ki gibi salondaki koltuğuna kurulmuştu ve hala gülümsüyordu. Savaş yanımdan geçerken bileğimden tutup beni peşinden dışarı sürükleyip üst kata çıktı. Son basamağa bastığımda abimin beni kucaklaması ile birden ayaklarım yerden kesildi.
"Hey indir beni," dedim telaşla. Dengesini kaybedip ikimizin de merdivenden düşmesine neden olabilirdi. Savaş'ın sağına soluna belli olmuyordu. O yine de beni duymazdan geldi ve başını boynumun çukuruna gömdü. "Teşekkür ederim kardeşim, senin sayende-" diye konuşuyordu ama vücudu titremeye başladı. Boynumdaki ıslaklığı hissedene kadar ağladığını anlamadım. Savaş daha yirmi iki yaşındaydı ve bu karar verip babama haber verme süreci onun için oldukça acılı geçmiş olmalıydı.
"Sorun yok abi. Her şey yolunda artık." Ve sen bizden uzaklaşmayacaksın. Hep beraber olacağız.
Beni kollarında döndürüp merdivenlerden uzak bir yere bıraktı. Beni bırakırken gözyaşlarını silmişti bile. Gözlerindeki kızarıklık dışında ağladığına dair bir işaret yoktu.
"Sen cesaretlendirmeseydin babama açılamazdım. Üstelik onunla konuşup ikna etmende cabası."
Elimi boş ver dercesine salladım. "Sorunu çözdük artık senin ne yapacağın kaldı geriye." Uzanıp omzuna dokundum. "Önünde kolay bir yol yok ama ben senin bunu başaracağını biliyorum. Önüne engel çıkarsa bile üstesinden geleceksin. Pes etmek yok anlaştık mı?" Gülümseyerek çocukken yaptığımız söz verme hareketi için serçe parmağımı uzattım.
Önce parmağıma sonra bana gülerek baktı. Ardından o da parmağını uzattı ve serçe parmaklarımız dolandı. "Söz veriyorum."
"Çocuklar yemek hazır," diye bağırınca annem parmaklarımızı ağırdık.
"Haydi gidelim. Karnım çok aç sanırım yemeğin hepsini yiyeceğim."
Onu merdivenlerde takip ederken bir sorunu daha çözdüğüm için mutluydum. Ama hala karşımda kale kadar sağlam duran bir sorun vardı. Tanrım... Onu çözmeliydim. Geleceğe gitmeden İnci'nin doğum gününe gitmesini engellersem ya da beraber gitmemizi bir şekilde ertelersem bu kötü olayı engeller miydim?
Elimden geleni yapacaktım.
Peki ama başarılı olabilecek miydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90'lar Yeniden
FantasyÖmrünü adadığı erkek ona ihanet ettiğinde bir insan ne yapmalıdır? Pelin'in hayatı boka sarıyordu. Hayal ettiği işi yapamadığı gibi çocuk istediği eşinin başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmişti. Hayatından ne istediyse hiçbir zaman elde edemem...