Ayağa kalktığımda başım dönünce yatağımdan destek aldım. Az önce düşündüklerimin bir kanıtı olmasa da -elimdeki not dışında- neler olduğunu anlayabiliyordum.
Şimdi geldiğim gelecekte beni ne bekliyordu?
Kapıya doğru ilerleyip kararlı bir ifade ile kapının kulpunu tutup hızla açtım. Her ne ile karşılaşacaksam bir an önce olmasının taraftarıydım. Koridora çıktığımda annemin evi normal görünüyordu. Evi dinlediğimde tek bir ses bile olmadığını gördüm. İnsanlar neredeydi. Her zaman ki gibi gıcırdayan merdivenlerden indim ve odaları tek tek gezdim. Evde kimseyi bulamadığımda ailemin dışarıda olduğuna emin olmuştum.
Mutfağa gidip çay içmeye kadar verdim. Annem her zaman evden çıkmadan içmemiz için çay demlerdi. Sıcak bir çay iyi gelir gibi hissediyordum. Ama mutfağa baktığımda aygazın üzerinde duran çaydanlığı göremedim. İçim sıkılmaya başlamıştı. Neredeydi bu insanlar?
Kendime çay yapmak için çaydanlığı yerinden alıp altına su koydum ve aygazda ateşin üzerine yerleştirdim. O kaynayana kadar bende hangi zaman diliminde olacağıma bakacaktım. Kerim hayatımda değildi ya da ayrılmıştık. Emin olmam gerekiyordu. Salona adım atmamla birlikte kapının çaldığını duymam bir oldu.
Sonunda gelmişlerdi.
Hızla holde yürüyüp dış kapıyı açtım ve Kerim ile yüz yüze geldim.
"Tanrım yine mi sen?" diye sordum sinirli bir sesle. Hiç Kerim'i kaldıracak havada değildim. Benim bir başka versiyonum yüzünden tüm bu karmaşayı yaşıyorduk. Sırf karşımdaki karaktersiz adamla birlikte olsun diye. Sonunda yaptığımız tüm fedakarlığın karşılığını aldatma olarak almıştık. Eminim o versiyonum bu tahmin bile etmemişti.
"Burada istenmiyorsun," dedim sert bir sesle. "Çok beklemeden git bizimkilerden biri seni görmesin."
Kerim kaşlarını çatıp bana bakarken onun aslında her zaman ki kendini beğenmiş gülümsemesini takınmadığını gördüm. "Sen iyi misin? Sadece bir anlığına evden çıktım," dediğinde tuhaf şeyler olduğunu anladım.
"Biz... Biz seninle evli miyiz?"
Kerim kaşlarını nasıl yapabildiğine emin olamadığım bir şekilde daha da çattı. "Pelin seninle 6 yıldır evliyiz," dedi sanki bu gerçek çok barizmiş gibi. Benim başka bir benliğim için evet açık olabilirdi ama ben bilmiyordum.
"Boşanmadık demek," dedim kendi kendime. Lanet olsun! Bu adamdan kurtulamıyordum. Şimdi Cenk'in ölmemesi gerektiğini biliyordum. Onun ölümü benim bu adamla yakınlaşmama neden oluyordu. Sonunda ne yapacağımı bulmuştum. Cenk bu şekilde yaşayacak ben ve Kerim'de bir hayat yaşamak zorunda kalmayacaktık.
"Ne boşanmasından bahsediyorsun," diye sorarken Kerim, benim düşüncelere daldığım andan yararlanıp içeriye girdi. Ah bu adam hangi zaman diliminde olursak olalım tam bir yüzsüzdü ve ben bunu daha önce göremediğim için kafasınızın tekiydim.
"Ah ne boşanması öyle mi?" diye sordum sinir olmuş bir sesle ama ona haddini bildirmeden önce ailemin neden evde olmadığını öğrenmeliydim. "Annemler nerede?"
Kerim ceketini çıkarırken bir an durup bana anşılmaz bir ifade ile baktı. "Pelin sen iyi değilsin."
Sanki soruyu savuşturmaya çalışır gibi ellimi hızla savurdum. "Annemler nerede Kerim çok zor bir soru sormadım. Sadece cevap ver."
Kerim pes edercesine nefesini verdi. "Annenle baban iki yıl önce kaza geçirdiler. Hatırlamıyor musun? Sibel şehir dışında olduğu için Savaş'ta-" dedi ve sustu. Sonra başını salladı. "Sonuç olarak ev sana kaldı. Bu yüzden burada kalıyoruz. Yani burası da benim evim."
Kerim hala konuşmaya devam ediyordu ama benim onu duyduğum söylenemezdi. Kendimi salona zor atmıştım ve bir koltuğa oturdum Annem ve Babam... Onlar ölmüşlerdi. Bu da bu evin neden bu kadar soğuk ve neşesiz olduğunu açıklıyordu. Gözlerimden yaşlar akarken Kerim de bir süre sonra salona yanıma gelmişti. Yüzüme şöyle bir bakmış sadece başını sallamıştı.
"Daha yeni ölmüşler gibi neden tepki veriyorsun Pelin? İlaçlarını almadın mı yoksa?"
Yaşlı gözlerimle ona döndüm. Onu öldürsem ve buradan gitsem ne olurdu. Tanrım... Neler düşünüyordum böyle. Bu adam kesinlikle midemi bulandırıyordu ve ona daha fazla maruz kalmak istememe rağmen öğrenmem gereken bir şey daha vardı.
"Savaş, ona ne oldu bir şey diyecektin söyle."
Kerim başını onaylamaz bir tavırla salladı. "Sedat'ı arayacağım sanırım sen ilaçlarını almıyorsun."
O eline telefonunu aldığında hışımla yerimden kalktım ve hızla ona doğru yürüdüm. Çok geçmeden Kerim'in yakasına yapışmıştım. "Söyle seni lanet herif ona ne oldu."
"Ne olacak kazanın sebebi oydu. Arabayı o kullanıyordu ve kamyona çarptı. Hala komada hastaneden yatıyor. Uyanması için hiç umut olmamasına rağmen onu orada tutmak için para ödüyoruz ve ben tüm o parayı kazanmak için deli gibi çalışırken birde senin histeri nöbetlerini çekiyorum. "
Kerim'in öfkeli söylemini duymazdan gelip geriledim. Savaş araba kazasına neden olmuştu. Kerim altı yıldır evli olduğumuzu söylemişti. O zamanlar abim ailemden uzaklaşmış, yurt dışına yerleşmişti ama ben araya girerek ailemizdeki o sorunu yok etmiştim ve abim yurt dışına gitmek zorunda kalmamıştı. Sonra da ... Aman Tanrm ben neye sebep olmuştum böyle? Savaş'ın yurt dışına gidişini engellemiş olmam nasıl bir gelecek yaşatmıştı bize.
Nefes alamıyordum. Görmeyen gözlerle koltuğu bulaman yere çöktüm. Kerim bir adım atıp bile bana yaklaşmamıştı. Lanet herif yaklaşırsa eğer onun gözlerini oyacaktım. Onunla ailemin evinde olmaya bile dayanamıyordum. "Defol," dedim ona bulanık gözlerle bakarken. Bir an önce gitmesini istiyordum. Söylediğime karşın gözleri ardına kadar açıldı.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordu şaşkın bir halde. Oysa ne demek istediğim çok açıktı.
"Git bu evden yüzünü bile görmek istemiyorum."
Bu sefer bana doğru bir adım attı. "Pelin sen iyi değilsin. Biraz ilacını alsan kendine geleceksin."
Başımı hızla kaldırıp ona baktım. "İlaç falan almayacağım ve sen bu evden defolacaksın."
"Saçmalama benim evim burası nasıl giderin. Nereye giderim?"
Ona kin dolu gözlerle baktım ama ondan daha çok nefret ettiğim biri vardı. Kendim. Ne yapıp etmiş her şeyi mahvetmiştim. Karşımdaki adama ne söyleyeceğimi biliyordum. Gelecek ne kadar değişirse değişsin onun kişiliğinin değişmeyeceğine emindim.
"Senin gidecek bir yerin var pislik herif. Mesela metresinin evi gibi."
Kerim bir an sanki yüzüne tokat yemiş gibi geriledi. Gözleri söylediklerim karşısında ardına kadar açıldı. "Sen ne dediğini bilmiyorsun."
Ah tabi ya hala masumu oynacaktı. Peki o halde. "Kerim o kadar da zeki bir insan değilsin. Senin metresini ve ondan olan kızını bilmeyeceğimimi sandın?"
Kerim'in yüzü bu sefer gerçekten bembeyaz olmuştu. İşte bu adam bu kadardı ama ona laf söylemek benim ne haddimeydi. Kendi bencil isteklerim için geleceğimi ne hale getirmiştim. Şimdi dağılan parçaları toparlayamıyordum.
"Pelin bak ben her şeyi açıklayabilirim."
Ona bakarken kinim had safadaydın. "Sadece defol sonra boşanma işini konuşacağız."
"Pelin..."
Onu arkamda bırakarak umursamadan merdivenlerden çıkmaya başladım. Gideceğini biliyordum ama bu zamandaki kendime açıklayıcı bir not bırakmalıydım. Merdivenlerin son basamağına geldiğimde mutfaktaki çay suyu aklıma geldi. Kerim evden gidene kadar aşağıya inmeyecektim. Bu gün hiç geçmeyecek gibiydi ve gece olduğunda telefonun sesini duymamaktan korkuyordum. Arap saçına dönmüş olayları nasıl düzeltecektim. Dış kapının sesini duyduğumda rahat bir nefes aldım. Merdivenlerden inerken tüm bu düğüme neden olan o tek olayı düşündüm.
Cenk.
Onunla iletişimimi koparmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90'lar Yeniden
FantasyÖmrünü adadığı erkek ona ihanet ettiğinde bir insan ne yapmalıdır? Pelin'in hayatı boka sarıyordu. Hayal ettiği işi yapamadığı gibi çocuk istediği eşinin başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmişti. Hayatından ne istediyse hiçbir zaman elde edemem...