Ve gözlerimi açtığımda yine 1998 yılındaydım.
Şükürler olsun.
Odama güneş ışığı daha yeni yeni giriyordu ve ben bundan saatin oldukça erken olduğunu anlayabiliyordum. İçimdeki mutluluk anlatamayacağım kadar büyüktü. O yüzden nerede olduğunu bildiğim kasete uzanıp kaset çalara taktım ve play tuşuna basar basmaz müzik odamda yankılanmaya başladı.
Bu şarkıyı çok seviyordum. On yedi yaşındaki ben için bile eskiydi ama içimi kıpır kıpır yapan bir şey vardı. Yatağın üstüne çıkıp civcivli pijamalarımla dans etmeye başladım. Çok geçmeden odamın kapısı açıldı ve Savaş sol gözünü kaşıyarak içeri girdi.
"Gerçekten mi yine mi? Bazılarımız geç saatlere kadar çalışıyor. Bırakta uyuyalım," dedi huysuz bir halde.
Kızmasını umursamadım bile yataktan atlayarak yere indim ve ellerini tutup ritme uydurmaya çalıştım. "Haydi ama Savaş abi genciz, bir kera daha bu anı yaşamayacağız - tabi benim kadar şanslı değilsen- haydi gel biraz sıradışı bir şeyler yapalım," derken sağa sola sallanmaya başlamıştı bile.
Başını sağa sola sallarken gülüyordu. Sonra beni tempoya uygun çevirip kolunun altından geçirdi. "Bazen senin deli olduğunu düşünüyorum."
Kahkaha atmaktan geri kalmadım. Kırklı yaşlarımdan gelen ben kendimi deli sanıyordum. "O kadar haklısın ki"
Çok geçmeden müziğin ritmine kapılmışken kız kardeşimin şaşkın bakışlarla kapıda dikildiğini gördüm. Eskiden olsa onu aramıza almakta tereddüt ederdim ama şimdi, işte şimdi gerçekten yaşıyordum. Uzanıp onu içeri çektim.
"Yeni bir dansçı daha," dedi abim gülerek.
Sibel'in yanakları kızardı. "Ben dans edemem," dedi şaşkın ama mutlu bir halde. Kardeşlerinin onu aralarına alması hoşuna gitmişti.
"Sen benim kardeşimsin," dedim gülerek. "Tabi ki dans edebilirsin."
Sonrasında müzik bitince aynı melodi yeniden çalmaya başladı. Eski takıntımı hatırlayınca gülümsedim. Sevdiğim şarkıları üst üste kaydettirirdim. Geri sarmak bana göre değildi.
Çok geçmeden çatıda ki odamda üç kardeş çalan müzikle deli gibi dans etmeye başlamıştık. Odaya güneş ışıkları dolarken kahkaha seslerimiz yaramaz çocuklar gibi odada sekiyordu. Yaşadığım gençliğin tadına varamamış olan ben ikinci şansımı çok akıllıca kullanacaktım.
"Sabah sabah delirdiniz mi?"
Hepimiz bir anda durup kapıda dikilen anneme baktık. Ah harika işte yakalanmıştık ama gülümsememe engel olamıyordum. "Ah anne o kadar harika bir günki kendimizi dans ederken bulduk," dedim ve yanağına bir öpücük kondurdum. İpek sabahlığını giymişti ve yataktan kalkmasına rağmen saçları harika duruyordu. Benim hafif dalgalı ve kahverengi saçlarım ise yazın kurumuş çalılar gibiydi.
Bizim neşemiz ona da bulaşmış, gülümsemişti. "Haydi hazırlanmaya babanız müziğin sesine dayanamayıp dans etmeye başlamadan kapatalım kaseti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
90'lar Yeniden
FantasyÖmrünü adadığı erkek ona ihanet ettiğinde bir insan ne yapmalıdır? Pelin'in hayatı boka sarıyordu. Hayal ettiği işi yapamadığı gibi çocuk istediği eşinin başka bir kadından çocuğu olduğunu öğrenmişti. Hayatından ne istediyse hiçbir zaman elde edemem...