Five: Günlerdir mi?
Klaus: Üç gün kadar.
Five: Aman tanrım.
-
³ hafta sonra
Zoey: Anlamıyorum. Neden bize eziyet eden bir adamın verdiği göreve gitmek zorundayız ki?
Klaus: Hadi ama Zoey. Ordaki insanlar için.
Zoey: Klaus.. İçimde kötü bir his var.
Klaus: Sadece bir görev, hem sen de özlemedin mi insanların sana hayranlıkla bakmalarını, kahraman olmayı.
Zoey: Özledim ama..
Diego: Çocuklar, Five bizi oraya ışınlayacak. Hadi gelin.
Kafamı salladığımda Diego aşağı indi.
Klaus: Hadi Zoey.
Kolunu omzuma atıp merdivenlere yöneldi. Five'ın bizi ışınladığı yer Kanada'ydı. Evet, istemememin bğr sebebi de bilmediğimiz bir yerde olmasıydı. Etraf karla kaplıydı. Bir deponun önündeydik ve Akademi'de yaptığımız planı uygulamak üzere görev dağılımı yapıyorduk.
Luther: Five ve Klaus, gözcü olarak kapıda bekleyin. Ben ve Diego arka kapıdan, Zoey ve Allison ön kapıdan gireceksiniz. Eğer başınız belaya girerse bağırın, Five, sizi Klaus'un yanına ışınlayıp yerinize geçecek. Yaralanırsanız Diego'yu çağıracaksınız. Anlaşıldı mı?
Herkes onayladığında dediği gibi Allison ve ben ön kapıdan içeriye girdik. Masada oturan adamlar gayet sakin bir tavırla bizi izlerken sinirlerime hakim olmaya çalışıyordum.
X: Hoş geldiniz hanımlar, yardım edebileceğimiz bir şey var mı?
Pis pis sırıttığında Allison sinirlendiğimi anlayıp omzunu sıktı ve masaya doğru bir adım atıp konuştu.
Allison: Bir söylenti duydum, ortağını alnının ortasından vurmuşsun.
Adam anında masanın diğer ucundaki adamı alnından vurduğunda masa birbirine girmişti ve iki taraf arasında resmen iç savaş çıkmıştı. Birbirlerine ateş ederlerken aradan çekildik ve o sırada Diego'nun adamlara doğru giden bıçaklarını gördük. Her ne kadar karmaşa olsa da adamların hepsini öldürmek çok zor olacaktı çünkü masada 45-50 kişi vardı.
Hepimiz güçlerimizle onlara saldırırken Luther'ın köşeye sıkıştığını gördüm. Anında yanına gidip etrafını saran üç kişinin ikisini öldürdüğümde Luther diğerinin boynunu kırmıştı.
Allison: Five!
Allison'ın bağırmasıyla Five onun yanına ışınlandı ve onun kolunu tutup ortadan kaybolduktan sonra tek başına yanımda belirdi. Yeni güçlerini kullanıyordu ve tek seferde 5-6 kişiyi öldürüyordu. Bu yüzden işimiz kolaylaşmıştı ve adamlar azalmıştı. Dakikalar sonra hepsi öldüğünde ve dışarı çıktığımızda Klaus ve Allison şok olmuş şekilfe bir yere bakoyorlardı. Baktıkları yere baktığımda olduğum yerde hareket edemeden kalmıştım.
Five: Z-Zoey!
Söyledikleri kulaklarıma yavaşlatılmış gibi gelirken beni arkasına aldı ve ileri doğru bir ateş dalgası gönderdi.
Five: Zoey, geri çekil!
İlerideki sürüyle insan elindeki silahlarla etrafı taramaya başladıklarında Diego hepimizin önüne geçip gücüyle mermileri yakaladı. Five beni ve diğerlerini içeri taşırken ben hâlâ olayın şokundaydım.
Five Hargreeves'in anlatımı
Diego mermileri bırakıp bir traktörün arkasına saklandığında son olarak Klaus'u içeri sokup Diego'nun yanına ışınlandım. Kolundan tutup tekrar depoya ışınlandığımızda tam anlamıyla kapana kısılmıştık çünkü yorgunluktan tekrar ışınlanamıyordum.
Klaus: Five..
Eliyle omzumu gösterdiğinde vurulduğumu fark etmiştim ama önemsizdi. Diego kolumu tutup yarayı iyileştirmek için yeltendiğinde kolunu nazikçe ittim.
Five: Gerek yok, gücün daha sonra lazım olabilir.
Diego: Böyle nasıl ışınlanacaksın?
Five: Hissetmiyorum bile.
Luther: Çocuklar..
Kapıyı delip geçen kurşunlar arkasına geçtiğimiz geniş kolonun kenarlarını ufak ufak kırmaya başladığında Zoey'ye döndüm. Bilmediğim bir sebepten şok içindeydi. Elimi ona uzatıp kalkmasına yardım ederken birden bana sarıldı.
Zoey: Annem, onların, Handler'ın elinde.
Five: Annen mi? Emin misin?
Kafasını salladı.
Zoey: Orda.
Five: Tamam, tamam onu alacağım. Tam olarak nerde?
Zoey: Orda, Henry'nin yanında.
Allison: Five, dışarısı çok tehlikeli.
Five: Uzun sürmez.
Işınlanıp bir kadının dibinde duran Henry'yi ittiğimde kadına döndüm.
Five: Zoey. Zoey'nin annesi misiniz?
X: Kızım! Kızım burda mı!?
Henry: Dur bakalım Five. Öyle kolay mı sandın?
Yüzüme yumruk atmak için yeltendiğinde geri çekildim ve kollarından tutup kıçına tekme attım. Diğer adamların dikkati bize çevirildiğinde kadın korkudan ne yapacağınu şaşırmıştı. Kolundan tutup deponun içine ışınlandığımda arkamı dönmemle yüzüme sıçrayan kanlar geri adımlamamı sağladı. Annesi olduğunu söylediği kadın kollarıma yığılırken Zoey'nin çığlıkları kulaklarımı doldurmuştu.
Five: H-hayır.
Yanına eğildiğimde göğsüme saplanan bir kurşun bedenimi sarsmıştı. Umursamamaya çalışarak ışınlanmayı denedim ama olmuyordu. Kafamı Zoey ve diğerlerinin olduğu yere çevirdiğimde Klaus'un Zoey'yi tuttuğunu gördüm. Kadını kollarından tutup duvarla bitişik dizili birkaç tankerin arkasına sürükledim. Başından vurulmuştu ve çok fazla kan kaybediyordu.
Five: Diego! Buraya- b-buraya gelmen lazım!
Diego etrafa bakınıp ilk boşlukta koşarak yanımıza geldiğinde bir bana bir ona baktı.
Five: Hadi!
Kadının kolunu tutup iyileştirmeye çalışırken sırtımı duvara yasladım. İleride çıldırmış gibi ağlayan Zoey'ye bakamıyordum bile. Eğilip üzerimi süzdüğümde üzerimdeki süveterin yarısı sıçrayan, yarısı ise göğsümden akan kanlarla kaplıydı. Yarayla ilgileneceekken Diego telaşla bana döndü.
Diego: Five, olmuyor. Kadın ölmüş.
shitpost
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝖉𝖆𝖗𝖑𝖎𝖓𝖌 5&8
Fanfictionnot: hikaye yarim biraklidi, bunu bilerek oku lutfen "Gücün nedir cici kız, insanları sevgiye mi boğuyorsun?" "İnsanları tek bakışımla boğmayı tercih ediyorum. Deneyelim ister misin?" "Belki daha sonra."