Henry: Bak, gerçekten sana tam olarak umut vermek istemem. Ama denemek istiyorum.
Five: Sana bir zararı olacak mı?
Kafamı iki yana salladım.
Henry: Sadece, iksirde emin olmadığım bir şey var. Bu yüzden, iki ihtimal var. Ya umduğumuz gibi tamamen zamanda geçmişe gidip annemi kurtaracağım, ya da bedenim zamanda geçmişe gidecek ama konum olarak burda kalacağım. Ve eğer ikinci seçenek olursa ne kadar geri gideceğimi bilmiyorum. Tek bildiğim birkaç saat sonra eski halime döndüğümde yaşadıklarımı hatırlamayacağım.
Bana endişeyle bakıyordu.
Five: Geri dönebileceğine eminsin değil mi?
Henry: Tabii ki! Emin olduğum sayılı şeylerden biri bu. Yaklaşık r saat sonra geri gelirim.
Zoey: En fazla ne olabilir ki?
Henry: Bence de!
Five: Peki peki.. Dene.
Zoey Hargreeves'in anlatımı
Henry iksiri içtikten dakikalar sonra bir bebek sesi gelmişti. Arkamı dönüp sesin geldiği yere baktığımda koltuğumuzda 6-7 aylık bir bebeğin ağladığını gördüm.
Five: Siktir.
İkimiz de yanına gittiğimizde Five öylece bana bakıyordu.
Zoey: Ne yapacağız?
Five: Bilmiyorum. Hayatımda ilk defa bebek görüyorum.
Zoey: B-ben de.
Bebek ağlamaktan sesi kısılmak üzereyken onu kucağıma aldım.
Zoey: Hey. Tamam ufaklık, sakin ol.
İmkanı yok susmuyordu. Kapı çaldığında telaşla Five'a döndüm. Bebeği kucağına bırakıp kapıya koşarken Five arkamdan bana sesleniyordu. Gelen Diego ve Klaus'tu. Onlarla birlikte salona girdiğimde bebek susmuş huzula Five'ın yüzünü izliyordu. Klaus bir bize bir bebeğe baktı.
Klaus: Bunu ne zaman yaptınız!?
Zoey: Dün!
Diego: Ne!
Five: Bağırmayın sizi aptallar! Onu korkutuyorsunuz!
Klaus: Şuan sen de bağırıyorsun!
Diego: Ve sen de!
Zoey: Susun!
Bağırmamla beraber hepsi susmuştu, Henry Five'ı izlemekten bizi duymuyordu bile. Five gözüne ondan ayırmadan koltuğa oturduğunda hepimiz yanına dizilmiştik.
Klaus: Bana hâlâ bunu ne zaman yaptığınızı söylemediniz.
Bıkkınlıkla nefes verdim.
Zoey: Klaus.. Bebek bizim değil, o Henry.
Klaus: Yuh Zoey. Bu nasıl yalan, hiç öğretememişim.
Bunu söylerken resmen isyan ediyordu.
Zoey: Aptal. Doğru söylüyorum.
Klaus: Hâlâ devam ediyorsun bir de. Diego, kardeşine söyler misin ona inanmıyorum.
Kollarını göğsünde birleştirip dudaklarını büktüğünde o haline gülüyordum. Five'a döndüm, bizi umursamayıp Henry'le ilgileniyordu. Henry küçücük elleriyle onun işaret parmağını yakalamış eğleniyordu. Five ise gözleri dolu dolu ağlamak üzereydi. Diego gözlerini ayırmadan onları izlerken Klaus ve benim de öylece kaldığımı fark etmiştim.
Klaus: Hadi ama, babacığını bırakta biraz bana gel ufaklık.
Klaus onu Five'ın kucağından almak için yeltendiğinde Henry iyice Five'ın göğüsüne sokulmuştu. Ona sarılır pozisyona geliğinde Five'ın dolu gözleri iyice doldu ve yanağından süzülen birkaç damla yaş Henry'nin yüzüne damladı. Anında kendine gelip önce Henry'nin sonra kendi yüzündeki yaşları sildi ve onu omzuna yatırıp sıkıca sarıldı.
Zoey: Five. Seni çok sevdi.
-
Yaklaşık 40 dakika sonra Five koltukta, Henry kucağında uyuyakalmıştı. Henry'yi kucağıma almak için belinden kavradığımda ağlamaya başlamıştı. Ağlamasına Five uyanırken onu sakinleştirmek için saçlarını okşadı.
Five: Heyy. Burdayım ufaklık.
Henry Five'ın gözlerine bakıp sustuğunda yanlarına oturdum. Five'ın omzuna başımı koyup Henry'le oynamaya başladığımda Klaus içeri girdi.
Klaus: Ah Tanrım.. Eğer bu çocuk sizin değilse bir an önce çocuk yapmalısınız. Resmen mutlu aile tablosu, ağlayacağım.
O da gelip yanımıza oturduğunda Five uykusuna devam etmek üzere gözlerini kapattı ve Henry de onun göğsüne başını koydu.
Klaus: Five.. Acilen baba olmalısın uyuma.
Five: Git başımdan Klaus.
Henry tatlı tatlı esnediğinde Five elini onun sırtına koydu ve diğer eliyle saçlarını okşamaya devam etti.
Klaus: Henry hep bebek olarak kalabilir mi? Lütfenn.
Göz devirdiğimde o da benim omzuma başını koydu. Hepimiz uyku moduna yavaş yavaş geçerken Diego merdivenlerden indi ve yanımıza geldi.
Diego: Acaba kalkıp yataklarınıza mı yatsanız?
Zoey: Cidden. Hadi kalkın.
Hepimiz kalkıp odalarımıza gittiğimizde Henry Five'ın yanındaydı.
-
Henry'nin ağlama sesiyle uyandığımda Five'ın odasına gittim.
Five: Heh Zoey. Bebekler marshmallow ve fıstık ezmeli sandviç yemezler mi?
Şok içinde ona baktım, ciddi olabilme ihtimalini düşünürken elinde zaten marshmallow ve fıstık ezmeli bir sandviç tuttuğunu yeni görmüştüm.
Zoey: Five, kafayı mı yedin?
Elinden Henry'yi çekip aldığımda ikisi de huzursuz olmuştu.
Zoey: Gel, mutfakta süt vardı.
Five: Yani marshmallow ve fıstık ezmeli sandviç sevmiyor mu? Bu çocuk benim kardeşim olamaz.
Zoey: Hayır seni şapşal, henüz 'marshmallow ve fıstık ezmeli sandviç' yiyecek kadar büyümedi.
Five: Hadi ama, sadece tadına bakmasını istedim. Tadı çok güzel.
Zoey: Five..
Aşağı indiğimizde sütü biraz ısıttım ve bir bardağa koydum. Henry'ye azar azar içirirken Five bir yandan bizi izliyor bir yandan da Henry için hazırladığı 'marshmallow ve fıstık ezmeli sandviç'i yiyordu.
Five: Sen de ister misin?
Yüzümü ekşitip konuştum.
Zoey: Hayır, teşekkür ederim.
Omuz silkip sandviçten büyük bir ısırık aldı.
Zoey: Henry'le ben ilgilenirim. Biraz dinlen.
Five: Uyuyamıyorum Zoey. Gözlerimi kapattığım an annemin hayali gözlerimin önüne geliyor, sonra kanlar içindeki halini hatırlıyorum... Süt bitmiş zaten hadi sen git uyu.
Zoey: Five.. Senin için endişeleniyorum sevgilim.
Henry kucağımda huzursuzca kıpırdandığında Five yerinden kalktı ve onu kucağına aldı.
Five: Benim için endişelenme Zoey. Seni seviyorum.
Henry'nin saçlarını öpüp ışınlandığında ben de odama çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝖉𝖆𝖗𝖑𝖎𝖓𝖌 5&8
Fanfictionnot: hikaye yarim biraklidi, bunu bilerek oku lutfen "Gücün nedir cici kız, insanları sevgiye mi boğuyorsun?" "İnsanları tek bakışımla boğmayı tercih ediyorum. Deneyelim ister misin?" "Belki daha sonra."